Reklam

Umut Erişen yazdı... Kıvamlı

Umut Erişen yazdı... Kıvamlı
11 Mayıs 2022 - 14:03
Apartman toplantısı neşe içinde dağılmıştı. Kentsel dönüşüm kararı nihayet verilmişti, yüzler gülüyordu. Zemin katın kadim ev sahibi, balkonun değişmez yüzü Madam bile sonunda ikna edilmişti. Geç bile kalınmıştı aslında, Hoşgedik Apartmanısokakta tek kalmıştı, mahallede de sayılı eski apartmanlardan birisiydi artık. 50 küsur yıllık binaydı, Hoşgedik sülalesinin Suadiye’deki sayfiye evleri olarak planlanmıştı, ikinci kat güney cephenin bir dönem Bülent & Rahşan Ecevit’e ait olduğu rivayet edilirdi.

Yayvan, zemin hariç 2katlı, 15 bağımsız bölümlü bir yapıydı, koca bir parsele tüm ağırlığı ile heyula gibi çökmüştü. Koyu sarı, turuncuya çalan boyası zamanında ana kraliçe Semra Hanım’ın bir Floransa seyahati sonrası seçilmişti, neymiş efenim, doğalmış, pastelmiş.Ne yazık kibu pastel rengin sıcaklığı, sokağın diğer evlerinden yayılanultra modern, uzaylı antrasit hissine yenik düşüyordu.

Apartmanın küçük ve bakımsız bahçesinde sırasıyla yeni dünya, erik ve dut ağaçları Bağdat Caddesi’nin egzoz yoğunluğuna inather bahar meyve vermeye devam ediyor, sakinlere oyunsu bir ziyafet imkânı sunarken, çaktırmadan serotoninsalgılatıyordu. Apartmanın içi de sayfiye yeri hissiyatını destekliyordu, çatı boşluğundan içeri giren günışığı içeriye ferah bir hava veriyordu. Asansör elbette ki yoktu, ki bu durum dönüşüm yanlıları için en mühim argümanlardan birisiydi. 40 yıllık apartman görevlisi Zeki Efendi memleketi Çorum’a göçmüş, temizlik, çöp işleri içinyan apartmanın kadrolu görevlisiMehmet Bey ile anlaşılmıştı. Apartman sakinleri, haftada bir, çoğunlukla Salı günleri, mis gibi Arap Sabunu kokusunu içlerine çekerek evlerine girerlerdi, bu tuhaf bir huzur verirdi herkese, sanki dünya 50 sene öncesi gibi tertemiz ve saf oluverirdi birden.

Ertesi gün, herhangi bir gün gibi başlamıştı. İşe giden gitmiş, evde kalan kalmıştı. Çocuklu evlerden kâhağlamalar, kâh hoplama gümbürtüleri yükseliyordu, 7 numaradaki gençokulu asmış, bütün apartmana derinden bas dalgaları yayıyordu. Öğleden sonra, saat üçü vurduğunda, apartmanın kıdemli ev sahiplerinden emekli kıdemlialbayGürsel Bey, günlük yürüyüşünü yapmak için hazırdı.Modern eşofmanı, sarı pofuduk yeleğive beyaz yürüyüş ayakkabılarıemekli albay sıfatı ile oldukça uyumsuz bir görüntü içindeydi.Evden çıkar çıkmaz, burnuna berbat bir koku geldi. İstemsizce öğürdü, ağzından soluk alıp vermeye başladı. ‘Birinin kanalizasyon borusu patlamış olmalı’ diye düşündü, ne de olsa tesisatlar Allaha emanetti, kentsel dönüşüm olmazsa olmazdı.Aşağıya doğru merdivenleri inmeye başladı.

Alt kattaki genç çiftin kapısının önüne geldiğinde gözlerine inanamadı. Zira, paspasın üzerinde kallavi, kıvamlı bir bok kütlesi duruyordu. Birisi olanca şiddetiyle paspasın üzerine bırakıvermişti. Gürsel Bey önce genç çifti uyarmak için kapıyı çaldı, evde yoklardı. Yine ufak çocuklarını kreşe bırakıp koştura koştura işe gitmiş olmalılardı, acaba çocukcağız evden çıkarken basınca dayanamamıştı da temizlemeye vakit mi bulamamışlardı? GökselBey ‘kütleye’ tekrar baktı, bu bir çocuğun eseri olamazdı, hacimsel olarak mümkün değildi. Hemen kendini dışarı attı, gökyüzünü, bulutları, ağaçları, temiz olan her şeyi ciğerine doldurdu. Cebinden önce yakın gözlüğünü, sonra telefonunu çıkarttı ve yandan çarklı görevli Mehmet Bey’i aradı:

- Mehmet, neredesin?
- Albayım taaaPendik’teyim, bi’ elektrik işi vardı da.
- Hay Allah, ne zaman gelirsin? Birisi apartmanın içine sıçmış.

Bir sessizlik oldu.
- Kom’tanımnası yani?
- Basbayağı sıçmış oğlum. Ne zaman gelirsin?
- Akşamı bulur walla albayım, çok iş var.

Gürsel Bey telefonu kapattı. Telefonu yüzüne 3 santim mesafede tutarak, apartmanın sanal sohbet grubuna müjdeyi vermek için dolma parmakları ile ekrana dokunmaya başladı. Gramerinin asaleti, mesajının netliğisubaylık günlerinden geliyordu:

‘Değerli komşularım, 1.kat 8 no’lu dairemizin kapısının önüne yetişkin bir şahıs büyük kabahatini yapmış, konu hakkında duyumu ya da bilgisi olan lütfen bu kanal vasıtası ile bilgi versin’

Ortalık birden karıştı. Apartmanın kapıları açılmaya başladı. Evde olanlar bu sahneyi çok merak etmiş olacaklar ki burunlarını tıkayarak genç çiftin evinin önünde toplaştılar. Kimisi on saniye bakıp koşa koşa eve kaçıyor, kimisi de tekdüze hayatlarına giren bu acayip duruma dört el ile sarılarak, ortamda biraz daha vakit geçirmeyi tercih ediyordu. Yakınmalar, kehanetler, tahminler ardı ardına geliyordu:

- İnsan işi değil bu yahu, 3 numaranın o yılışık itiyapmış olamaz mı?
- 12 numara Tuncer Bey kentsel dönüşüme karşıydı, tepkisini böyle koymuş demek ki!
- Kapıcı yapmıştır, kapıcı! Nerde o şerefsiz?
- Bu Nalân Hanım da çok yaşlandı, tutamadı mı acaba?
- Eşşoleşşek 3 günlük mahsulünü sergilemiş!
- Kamera görüntüleri yok mu, kamera?

Kameralar vardı ama görüntüleri yoktu. Cihazlar bozulalı yıllar olmuş, sadece caydırma unsuru olarak o şekilde kalması apartman toplantısında karar altına alınmıştı. O sırada Göksel Bey’in ikinci mesajı geldi:

‘Değerli komşularım, görevli Mehmet Efendi ancak akşam saatlerinde gelebilecek, söz konusu pisliği temizleyebilecek durumda bir hanemiz varsa, 8 numaraya intikalini rica ediyorum’

Bu mesaj bu hazırun üzerinde pek olumlu bir tesir yapmamıştı:

- Biz neden temizleyelim, yapan temizlesin!
- Meraklı ise Gürsel Albayım kendi silsin!

Kimse bu inisiyatifi almak istemiyordu, nitelim alan çıkmadı. Hatta ve hatta 8 numaralı evin sakinleri bile eve geldiklerinde bu pisliğe dokunmadılar, üstünden ustaca zıplayarak eve girdiler. Akşam apartmana ulaşan Mehmet Efendiana, bacı, sülale ve dalak referansları eşliğinde bu pisliği emek emek, araparaptemizledi.

Günler geçmiş, bu olay unutulayazmış, kentsel dönüşüm için ünlü ve medyatik bir müteahhitle anlaşılmıştı. Suadiye’de ultra lüks, iki bloklu butik bir site yapacak, birkaç dairesini kendine ayıracaktı. Projenin adı bile belliydi: “Suadiye Caves”. Medyatik Laz müteahhide keşif için bir Salı günürandevu verilmişti, onunla birlikteüç dört muhabir de damlamıştı, belki bir açıklama yapardı çıkışta.

Kendisini Gürsel Albay karşıladı, dut ağacının altında biraz hoşbeşten sonra içeri girdiler. Yeni temizlenen apartman mis gibi kokuyordu. Keşfe çatıdan başlamak üzere hemen merdivene yönlendiler. Merdivenden çıkarkenbu seferiğrenç bir koku -kimyasal kimyasal- burunlarına çalındı. Gürsel Bey anında durumu anladı, hemen atıldı, 8 numaraya yöneldi ve yine o kıvamlı manzarayı gördü.Manzaranın sorumlusu şahısapar topar iç çamaşırını ve pantolonunu çekerek ok gibi fırladı, Gürsel Bey’i devirdi ve merdivenden aşağı koştu. Medyatik patronun korumaları tutmasa, kaçacaktı. Bakkalın çırağı Mesut’tu bu. Gürsel Albay yerden kalktığı gibi Mesut’un yanına geldi ve suratına okkalı bir tokat attı, Mesut yere yığıldı.

O sırada muhabirler de merakla gelmiş, durumu tam anlamadan kameraları, mikrofonları uzatmışlardı. Mesut mikrofonlara dönerek beklenen açıklamayı yaptı:

- Şerefsiz 8 numara, günde 10 kere arıyor, bir kere bile bahşiş vermiyor, her seferinde tersliyor. Geçen gün bebesine Kinder çikolatayı beş dakkageç getirdim diye bir ağız dolusu küfretti! Yetti artık canıma! Sıçarım lan ben böyle işin içine!