Reklam

Günün öyküsü: 'Orospu'

Günün öyküsü: 'Orospu'
02 Ekim 2024 - 14:38
Sevilay Güven

Bir gece altıma işemeli rüyalarımdan, yatağımı ıslatmadan uyanabilmenin sevinciyle annemin yanına koşmuştum. Altıma kaçırmadım anne, diyecektim sevinçle, o da gözü kapalı gülüşüyle aferin deyip uyku kokulu göğsünde yatıracaktı beni. Yatağında değildi. Dışarda kavak ağaçlarının yaprakları hışıldıyordu. Tepedeki yapraklar çığlık atarak alt dallardaki yapraklara karanlığın getirmekte olduklarını haber veriyordur diye düşünürdüm. Hışş sesleri, yaklaşan canavarların habercisi. Ve tuvalete gitmek için, bu karanlıkta, bir sıra ağacın arasından geçmem gerekiyordu. 


“Bi’ su ver hele” diyen amcaların öğle yemeğimize kaşık sallamadığı günler azdır. O saatler hep kapımız açıktır. Gece kapalı olduğunu bilmezdim, annem beni uyurken alıp çişe götürürdü. Gözümü açmadan ılık ılık işer, sonra geri yatağıma götürülürdüm. Bugün ilk defa kendi başıma kapıya kadar gelmiş, çişimi de tutmayı başarmıştım. Uyuduğumuz odanın kapısından dış kapımıza doğru baktım. Sonra tavana baktım. Bir sıra ağaç da orada. Derisi soyulmuş ağaçların üzerinden bana bakan suratlarla göz göze gelince, tekrar kapıya döndüm. Korkudan eli ağzına giden insanlar vardır, gözüne, kulağına… Benim elim şeyime giderdi. Altıma işemek her şeyden daha kötüydü çünkü. Köyün mühürcü nenesi, bir daha altıma işersem fıstığımı yakacağını söylemişti. Koca kızmışım artık. Biraz da nenem gibi fıs fıs duasını okuyup yüzüme soğanlı nefesini üflemişti. Anneme dönüp, başının üzerinden tuz atıp nazar etmiş seni orospular demişti. Yüzüğünü mürekkebe, sonra da kağıtlara bastı. Yılandan korunmak içinmiş. İster cebine koy, ister cevşen gibi boynunda taşı, istersen suya koy kapının girişine dök. “Orospular ve yılanlar şöyle bir uğradım bile diyemez olurlar.” Yılanları biliyordum, bahçemizde görmüştüm ama orospu neydi bilmiyordum. Anneme sorduğumda oklavayla kıçıma vurmuştu. Neymiş bu orospu böyle…

Elimle fıstığımı tutarak kapıya yürümeye devam ettim. Fıs fıs fıs fıs duasını da eksik etmiyordum, kapıya üfleye üfleye okuyordum. Fıs fıs fıs fısır fısır. Altıma işemeden bu geceyi bitirmem lazım. Kapı kilitli değildi yavaşça aralayıp önündeki terliklere baktım, kırmızılı olanla papatyalı olan yoktu. Annem kırmızı, yengem papatya. Gözlerimi açmadan kavaklara kadar tek nefeste koştum. Fıstığım daha fazla dayanacak gibi değildi. Korka korka kavağın köküne işedim, birazı terliklerime geldi. Tuvalet aşağı damın yanındaydı, bahçenin en karanlık köşesinde. Aşağı damda evin kadınları halı dokurdu, bir göz odada herkese yetecek şenlik vardı. Bana da halı tezgahına tırmanarak kan kırmızı, yeşil, siyah, beyaz bulutların ucunu yakalayıp kadınların parmaklarına uzatmak kalırdı. Bulutlar bitince ben yine tırmanırdım tepeye, tavandaki bir sıra ağacın çıplak gövdesiyle göz göze gelmeden, yeni bulutu asar, ucunu kadınların kahkahasına bağlardım. Yazmaları saçlarından kayıp düşmüşse, iki yanlarından uzanan beliklerine bağlardım. Bazen tek başına kalınca ağlayan halamın kirpiklerine fısfıs duası okuyarak bağlardım. Halı bitince dedemle babam kocaman makaslarla gelir, halının saçlarını kesip dürüm gibi sararlardı. Şehre satmaya giderken en güzel ceketlerini giyerlerdi. Onun dışında televizyonlu odamızda tütün sarar, film izler, çay içer, çok çay içerler... Terlikler aşağı damın kapısındaydı. Bir nefeste oraya koştum, bu gece altıma işememenin neşesiyle. Kulağımı kapıya dayadım.

“Kör Hüso’nun karısı!”
“Gülistan ha?”
“Gözümle gördüm yenge, babamla derede!”

Bana sakız getiren neneden bahsediyorlardı. Köy yerinde sakızdı, gofretti ara ki bulasın. Ya şehirden gelen birisi olacak, yada üç köy ötedeki bakkala gideceksin. Ama Gülistan Nene sakızlarını bana saklardı, çok severdi beni. Çok öperdi. Babaannem öptürme şuna kendini der dururdu. Ben de gizli gizli öptürür sakızımı alırdım. Annemlerin yanına, tek göz odaya girdim, ikisi de ağzını tutuyordu. “Altıma işemedim bu sefer anne,” dedim. Öyle suratıma baktı, eli ağzında.

Sonraki sabah “yine en temiz fistanıyla” Gülistan Nene geldi. Sakızımı almak için sabırsızlanıyordum ki babaannem töbefısfısfıs diyerek aşağı damdan yanımıza koşmaya başladı. Sesler yükselince fıstığımı tuttum. Orospu diye Gülistan’a bağırıyordu babaannem. Gülistan’ın suratı karpuz kırmızısı olmuştu, içeri gir de öyle konuş diye yalvarıyordu. Gittim içerden mühürlü kağıdımı alıp su dolu tasa attım. Koştum kapının dışında kıvranan Gülistan’a doğru. Ayağım takılınca tas elimden fırladı kapının eşiğinde. Tüm terliklere mühür serpildi.

Annem kırmızı, yengem papatya, halam topuklu…
Orospu Gülistan.