Reklam

Kestane Kebap

Hasan Akyol                Otobüs ten inip hızlı adımlarla merdivenleri tırmanarak köprünün üstüne çıktı

Kestane Kebap
23 Eylül 2020 - 15:57

Hasan Akyol

               Otobüs ten inip hızlı adımlarla merdivenleri tırmanarak köprünün üstüne çıktı. Buradaki çift yönlü yoldan geçen araçların bir anlık azalmasını fırsat bilip hızlıca karşıya geçti. Durak her zamanki gibi kalabalıktı. Minibüsler geliyor, birkaç kişi inip birkaç kişi biniyor, kalabalık hep olduğu gibi kalıyordu.
               Durağın ortasında bir pideci vardı, pidecinin önünde ise işportacılar: Tespihçi, midyeci ve kestaneci. Diğerleri ona nazaran sessiz dururken kestaneci “Kestaneci! Kebap kestane!” diye bağırıyordu. Kısa kır saçları, birkaç günlük sakalı, montu ve sesiyle “Bir insan ancak bu kadar kestaneci olur.” dedirtiyordu. Arada –olmazsa olmazı- bir sigara tellendirirken bir yandan elindeki maşayla kestaneleri çeviriyordu.

               İnce ince yağan yağmur yüzüne düşerken damlaların göllerin, denizlerin tohumu olduğunu düşündü. Öyle ya, her bir damla özünde nice deryalar taşıyordu, aynı toprağın özünde dünyaları taşıdığı gibi. Maşayla çevirdiği kestanelere baktı. Peki onlar neyi taşıyorlardı? Yalnızca kestane ağaçlarını mı? Yoksa onları toplayanların çektiği zahmeti, toplarken çağırdığı türküleri yalnız kendileri mi biliyordu? Kestaneyi tatlı yapan yalnız şeker miydi? Emeklerin, zamanın, türkülerin hiç mi hakkı yoktu? Peki ya bu kebapları boğazından geçiren kişi, duyar mı o türküleri? O emek bilinmeden doyar mı karınları? Alan memnun satan memnun ha! İşçi türkülerini, aşçı hünerini verirken kestane nelerini verir kebaba hiç düşünürler mi? Peki ya onlar kestane kadar olup varoluş amaçlarını böylesine yerine getirmişler midir?
               Düşünceleri zihnini bulutlayan kestaneci, sigarasından rüzgârdan arta kalan son fırtı çekip izmariti fırlattı. Son bir kez “Kestaneci!” diye bağırdıktan sonra kestane mevsimini yanına alarak oradan uzaklaştı.

               Kestanecinin büyüsüne kapılmıştı fakat otobüs geldiği gibi o da kendine geldi. Kestane mevsiminin bitiyor olmasına içerliyordu; çünkü o kestaneci sayesinde kalabalığın otobüse binebilmek için verdiği ölüm kalım savaşı verdiği bu durak çekilebilir hale geliyordu.