Reklam

Yoksulluğa Methiye

Yoksulluğa Methiye
23 Eylül 2020 - 15:49

Deniz Şatıroğlu


Sevgili yoksulluk. Duydum ki bizlere kırılmış darılmışsın. Nerede bir saygısızlık yaptık, bir kusur işledik bilemedim. Neden olduğunu anlamadım, şaşırdım. O sebeple sana yazmak istedim. Ne dediysen oydu
oysa. Yedirtmem dedin yemedik, savaşın dedin savaştık. Yenilenlere teselli seni hediye ettik kudretini
görsünler diye. Allah gücüne kuvvetine zeval vermesin diye tüm insanlar el ele verip çalıştık, seni
yüceltmeye uğraştık.
Daha geçen andım seni, kulaklarını çınlattım. Oturmuş fotoğraf albümlerini inceliyordum. Kuzenlerimle
ben dört beş yaşlarındayken çekildiğimiz bir fotoğrafa denk geldim. Gülümseyerek aldım elime incelemek
için. Yüz ifadelerinden yavaşça kayarak fotoğrafın geri kalan yanlarını taramaya başlayan gözlerim ilk başta
kıyafetlerimizi sonra eşyaları dolaştı. Beynimde bir merak ışığı! Hemen başka arkadaşlarımın çocukluk
fotoğraflarını bulmalıydım. Maddiyat olarak durumunun iyi olmadığını bildiğimden tut yatı katı olan tüm
arkadaşlarımın paylaştıkları çocukluk resimlerine ulaştım. Sosyoekonomik sınıflara ayırdığım fotoğrafları
detaylıca incelemeye başladım. İlk başta, ne yalan söyleyeyim, seni direk bulacağıma çok emindim sevgili
Yoksulluk. Ama işler pek umduğum gibi gitmedi. Yani evet, varlığın birazcık hissediliyordu kimisinde yalan
yok. Ama şimdiki ihtişamın, şimdiki şaşan nerdeeee? Kıyafetlere bakıyorum, herkes aşağı yukarı aynı
çocuk. Şort üstü baskılı tişört ya da fırfırlı elbise altında beyaz çorapla giydirilmiş rugan ayakkabı. Arkalara
bakıyorum evin eşyalarına, aşağı yukarı aynı mermer sehpa, aynı cam vitrin, aynı tip halı desenleri, aynı
tarz balkon, aynı tip balkon çiçekliği… Aşağı yukarı her şey aynı. Fotoğraflar arasında sensizliğin hissedildiği
en büyük an, arkada duran kalorifer peteğiydi. 35 yıl önce kalorifer peteği, 45 yıl önce bisküvi arasına
konulan lokum, 55 yıl önce alınabilmiş turuncu kauçuk bebekte gizliydi sensizlik.
Senin varlığını git gide yüzyıllar boyu arttırdık. Hep sana olsun diye uğraştık. Ve sonunda seni daha da
güçlendirmeyi başardık. Sen insanoğlunun elleriyle yarattığı en kusursuz varlıktın. Sen bizim gururla
beslediğimiz Frankenstein’ımızdın. Öyle olmasan boşuna mı bir palto alabilmek için dişinden tırnağından
artırmıştı aylarca Akakiy Akakiyeviç. Ya da en büyük eski dostun Zenginlik tarafından ziyaret edilen Diderot
boşuna mı eşyalarının kölesi olmaya başlamıştı. Zenginliği sonra öveceğim, onun övgüye pek ihtiyacı yok
zira.
Duydum ki dünya nüfusunun yüzde 1’inin sahip olduğu gelir, geri kalan yüzde 99’luk kesimin gelirinden fazlaymış.
yüzde 99 mu? Allah’ım bu nasıl bir kudret. yüzde 99’luk kesimin tamamını kendi safına da en kısa sürede çekeceğine
güvenim tam artık. Sen yeter ki kapitalizm kırbacınla şahlandırdığın atlarınla son birkaç on yılda yaptığın
gibi tam gaz ilerlemeye devam et. Görüyorsun, geçtiğin yolları açgözlülük ve hırs çiçekleriyle daha da
besleyip büyütüyoruz. Gözün hiç arkada kalmasın. Mektubun içine koyduğum iki fotoğrafı özür kartpostalı
olarak sen ve dostun kabul edin lütfen. Bir fotoğrafta ayakkabı bulamayan çocuğun gülümseme çabası ve
diğer fotoğraftaki kızın milyarlık ayakkabısının sizleri son derece mutlu etmesini umarak… Sevgilerimle.