Sınav Kâbusu
İsmail Demir Eve koştura koştura geldi
İsmail Demir
Eve koştura koştura geldi. Kapıyı açtı. Çarparak kapattı. Koridora çantasını bıraktı. Doğruca lavaboya girdi. Çıktığında rahatlamıştı. Ellerini yıkadı. Yemek kokusu içine çekti. Mutfağın kapısında dikildi:
“Merhaba Anne. Kolay gelsin” dedi. Nefis kokular geliyor. Köfte mi yaptın?
Annesi tezgahta uğraşıyordu. Ali’ye döndü. Her zaman ki gülümsemesiyle cevap verdi:
“Teşekkür ederim oğlum. Hoş geldin. Yemeği kokusundan tanıdın. Pişti sayılır. Baban gelince hemen sofrayı hazırlarız. Nasıl geçti günün?”
“İyi anne. Bildiğin okul işte. Ne olabilir ki? Ben biraz dinleneyim o zaman. “ dedi.
Odasına yöneldi. Kapısından geri döndü. Ablasının odasına doğru bir iki adım attı. Ders çalıştığını düşünerek vazgeçti.
Ablası üniversiteye sınavına hazırlanıyordu. Yüksek Gerilim Sınavını geçtikten sonra Liselileri Yakma Sorularını bilmesi gerekiyordu. Ancak geçen gün soru sayılarının değişeceğini açıklamışlar. Şimdi neyle karşılaşacağını bilmiyor. O yüzden bu günlerde çok gergin.
En iyisi hiç ablama bulaşmayayım diyerek odasına geçti.
Yatağına uzanıp ellerini kafasının altına koydu. Beşinci sınıfa daha yeni başladım. Bu gireceğimiz sınavlar neden sürekli değişiyor. Sabah okula giderken başka, akşam eve geldiğimizde başka bir bilgiyle karşılaşıyoruz diye düşündü. Öğretmeni bugün:
“Derslerinize iyi çalışın çocuklar, liseye giriş için sizleri yıl sonunda sınav yapabilirler. Ne olacağı belli değil “ demişti.
Oysa daha geçen yıl kuzeni Mehmet “Türkiye’de Eğitim Olağanüstü Görün” sınavını geçerek liseye kayıt olmuştu. Ablası da ortaokulu bitirdiğinde “Sanane Benim Seviyemden” sınavını başarıyla geçtiğini söylüyordu.
Kafası iyice karıştı. Odadan çıkıp mutfağa geldi. Annesi yoktu. Televizyonun sesini duydu. İşini bitirmiş salonda haberleri izliyordu. Yanına gidip oturdu. Annesine:
“ Haberlerde yeni bir bilgi var mı? Ben hangi sınava gireceğim acaba diye sordu.”
Annnesi derin bir oh çektikten sonra:
“ Ne bileyim oğlum. Her gün yeni bir şeyle karşılaşıyoruz. Daha üç yılda neler değişecek bakalım, düşünme bunları” dedi.
Kapı zili çalınca açmaya gitti. Babası gelmişti.
Bütün aile mutfakta yemek masasında toplandı. Sohbet etmeye başladılar. Konu tahmin bile edemezsiniz eğitim sistemiydi. Ablası heyecanla son yapılan değişikliklerden bahsetti. Babasının hiç tepki vermediğini görünce:
“Sen beni dinlemiyor musun?” diye çıkıştı.
“Niye dinlemeyeyim kızım. Soru sayılarının değiştiğinden bahsettin. Yarın yeni bir şey açıklayacaklarmış onu merak ediyormuşsun” dedi.
Sen böyle anlatırken benim de aklıma bak ne geldi:
“Üniversiteyi bitirir bitirmez hemen göreve başlamayı hayal ediyordum. O yıl “Kendini Paralama Seni Seçmeyecekler” diye yeni bir sınav yapmaya karar verdiler. Çalışmaya başlamak için onu geçmemiz gerekiyordu. Benimki de şans işte. Tam bana denk gelmişti.”
Ali bütün konuşmaları sessizce dinledi. Sohbete katılmadı. Göz kapaklarının küçüldüğünü hissetti. Uyumak için odasına geçti.
Yatağına uzanıp eline kitabını aldı. Okurken uyuyakaldı. Rüyasında kendini çalışma masasında buldu. Kitabını açtı ama okuyamıyordu. Hem sesi de çıkmıyordu. Yazmayı da unutmuştu. Paniğe kapıldı. Ödevlerimi nasıl yapacağım diye düşündü. Sınavlarda kesin başarısız olacağım diye bağırırken ter içinde uyandı. Ayağa kalktı. Lavaboda elini yüzünü yıkadı. Mutfağa gidip su içti. Kendine gelince:
“Ne kötü bir rüya gördüm” dedi.
Yattı ama bir süre uyuyamadı. Dalınca yine rüya görmeye başladı. Bu defa ablasının odasındaydı. Lise kitaplarının başına geçmişti. Takılmadan hepsini okuyor ve çözüyordu. Kısa sürede tümünü bitirdi. Yanındaki kitap yığınından bir dağ oluşmuştu. Kitaplar sallanmaya başladı. Üstüne üstüne geliyorlardı. Çığlık atarak uyandı.