Reklam

Divane Dildâde Çiçeği

Gizem Üner             Rakımıza ay koyduk o gece

Divane Dildâde Çiçeği
14 Eylül 2020 - 20:59

Gizem Üner

            Rakımıza ay koyduk o gece. Buzu yakalamaya çalışırken “Kovada su olacağına, bardağımıza renk ol” dedi. Hayatımın rengi karşımda, yakaladığı buzu aya kaldırıyor; hizaladıktan sonra usulca bardağıma bırakıyordu. “Bizim sırrımız olsun.”dedi muzipçe. Susuyordum. Susuyorduk. Anlatmak istediğim çok şey vardı. “Seni seviyorum” demenin bin yolu vardı mesela. Ayı soframa getiren adam dinler miydi? İlk sözcük, doğmak için kordonunu çözmeye çalışırken hüzzâm makamı “Zamanı değil!” derce yükseldi: “Pişman olur da bir gün dönersen bana geri. Gönül kapım açıktır, çalmadan gir içeri.” Şarkıyı dinler gibiydi. Beni dinlemek istediğindense emin olamadım. Bir yerde hüzzâmın yoğun hüzün olduğunu okumuştum. Dört cümle bu kadar yoğunken, içimdeki hüzzâmı cümleye dökemiyordum. Gözlerinde başkasına duyduğu hüzzâm belirirken “Sadece sen bil istiyorum” demenin kaç yolu vardı? “Ne nefha!” cümlesi doğuverdi. Aslında, doğarken atılan şaplağa cevaben 440 Hertzlik La notalı ilk çığlığımdı. “Ya, fena! Onca zaman onca şeyi onunla yaptık” dedi ayı bardağına akıtırken.Bardağıma koyduğu ay parçası ağlıyordu içine. “Nefha diyorum. Yani güzel koku, tatlı esinti” diyerek hüzzâm dolu gülümsedim. “Sözlük gibi sürpriz sözcüklerle dolusun.” “Bizim sırrımız olsun” dedim muzipçe. Susuyordu. Susuyorduk. Dinlemek istediği çok şey vardı. Paylaşılanların her biri, bardaklarımıza renk olan ayın göğü paylaştığı yıldızlardı. Yıldızları maşayla alıp meze yapıyorduk. “Divane dildâde çiçeği” dedi ve bir kuyruklu yıldız yakaladı; koydu masaya. Kuyruklu diyorumçünkü onlar ne gezegen ne yıldız olabilmiş buz ve tozdur. Onunla ben gibi. Çiçek adları bilimce, dilce, bizce olarak üçe ayrılır. Hangi çiçeğin bizcesini dinleyeceğimi bekledim. “Mahalle düğünlerinden eksik olmayan bir Dildâde teyzemiz vardı. Kulaklarına çanımsı mavi mor çiçekler takardı. Takı sırasında geline ve damada verirdi.” Ay suyu iyice karışsın diye bardağını çalkalarken daldı. “Kimine göre deli, kimine göre uyanıktı. Biz çocuklara göreyse düğünler büyüklerin gözü üzerimizde olmadan dilediğimizi yapabileceğimiz anlardı. Kimden çıktı hatırlamıyorum teneke kutuları şıngırdatarak ‘Divane Dildâde’ diye bağırıyorduk.” Kutulara vurunca sesini inceltiyordu. Çocukluğunu gördüm. “Seni görüyorum” demenin kaç yolu vardı? “Hikayesi?” “Kavuşamama halleri. Herkes bir şey anlatır; hangisi doğru emin olamazsın” dedi. Hikayemizden emin olamadığım gibi. “Dildâde, gönlünü vermiş aşıktır” deyiverdim. Gözleri parladı: “Vay! Bence ne deli ne uyanıktı. Sadece farklıydı. Diktiği yerde biten çiçekler her yeri maviye çalan mora boyar,mis kokardı. Adları divane dildâde çiçeği kaldı. Bir gün sessizce gitmiş.” Sonradan öğrendim ki bilimcesi Campula, dilcesi çan çiçeğiymiş. Hikayesi şöyleymiş: Ay Tanrıçası, aşkını hep onunla olabilsin diye çiçeğe çevirip ebedi uykuya yatırmış. Kimi der ki uyutan Zeus’muş. Tanrıça her gece ışığıyla onu ararmış. Kimine göre umut, kimine göre yalnızlık ve pişmanlık sembolüymüş. Güneş,ayı eritene kadar konuştuk. Yolumuz ayrılırken teşekkür etti.Sadece gülümseyebildim. Hayatımın rengi, nefha gibi silinip gitti. Doğru yerlerde olmuşum doğru zamanda olamamışım, aradığı günebakan olan aymışım gibi yine doğru yere zamansız gitme vaktiydi.İçimdeki çan çiçekleriyle koyuldum yola. Dünyanın farklı yerlerini yaşamak muazzam bir özgürlüktü. Kalbe kilit vurmak hüzzâm bir tutsaklıktı. O, sırf anılarına ayıp olmasın diye geçmişine döndü. Bir hikaye başlamadan bitiyordu. Çiçekler nefhada sallandıkça belkiler uçuşuyordu. Bir apartmanın zemin katına taşındım. Balkon etrafında toprak bir alan dışında kalan her yer betondu. Apartmandakilerin umrunda olmayan o bir avuç toprağa çiçeklerle dünyamı yarattım; başrolde divane dildâde çiçekleri. Rakı soframda yakaladığım buzu aya kaldırdım, hizaladıktan sonra usulca bardağıma bıraktım. “Bizim sırrımız olsun” dedim muzipçe. Gözüme çitin arasındaki boşluk çarptı. Doğru zamanı varsa kalbim ona hala aralık mıydı? Yoksa, aralık doğru yere kaçıp gitmem için mi vardı? Hüzzâm makamı “Zamanı değil!” derce yükseldi: “Sana sevgiler sonsuz, henüz geçmedi zaman. Gönül kapım açıktır, çalmadan gir içeri.”