Reklam

Ayrılığın Seremonisi

Ramazan Arslan     Yarım kalmak

Ayrılığın Seremonisi
13 Eylül 2020 - 15:18

Ramazan Arslan

    Yarım kalmak. Hiç tamamlanmayacağına inandığın yarım kalma hissi. Acı bir şarkının derin sözlerinden eksik kalan bir yanı var mıdır? Senin yarını alan kişinin son hali, kendini en çok bu haliyle hatırlatacak. Son sözlerinden sonra kısa ama ömürlük sayılabilecek uzunluktaki bakışı… Arkasına bakmadan süzülür gibi gidişi… Hangi geçim sıkıntın, işsiz ve aç gezdiğin zamanların veyahut hürriyet düşüncelerin. Hangisi ağır ki bunun yanında? Sanki her şey yolundaymış gibi hayatın “ne sevindin be arkadaş” der gibi sahip olmak istediğin tek kişiyi de koparıyor senden.

    Ne çok severdin kırmızıyı onun üzerindeyken. Gören kırmızıya âşıksın zannederdi. Dünyanın en saçma sözleri de dökülse onun dudaklarından, hemen kanıp tüm dünyaya bu sözleri kabul ettirmek için mücadele dahi verirdin. Bide sadece onunla geçireceğin vakitler için diğer tüm saatlerini katletmen, sadece onun yanındayken yaşıyormuşsun gibi… Gözlerinin rengi, saçları, kokusu; oturduğu koltuk, yatağın yattığı tarafı, yorganın ve yastığın onu gören yüzü senin için onun bir lütfuyken bu, sevgilerin en büyüğü değil midir? Konuştuğunuzda ara ara yol planlarını anlattığı o vakitler kulaklarının bunları kendi iradesiyle duymaması, aklını kullanmadan da onu sevebilme ihtimalin delilik değil de nedir?

    Emziğini düşürmüş bir bebek gibi, oyuncağını kaybetmiş yalnız bir çocuk gibi… Artık sesini salıp ağlamaktan başka bir çaren kalmadı. Son hoşçakalı, dönmeyeceğim demesi, son umudunu da katletmesi kalbinin kıyameti değil de nedir? Gülerken çekindiğiniz fotoğrafların, beraber dinlediğiniz şarkıların bu hoşçakalla ölmüş gibi susması… Ruhunda hissettiğin o soğukluk, taze bir ceset gibi içten içe soğuyorsun. Hıçkıra hıçkıra ağlayan kalbin ve gözyaşların tüm enerjini kullanıyor da başka hiçbir şeye gücün yok gibi seni bıraktığı tam burada dizlerinin üzerindesin de haberin bile yok. Damarlarında kıpır kıpır akan âşık kanın dahi şimdi yavaşlamış, acıyor sana. İnsanı umut ayakta tutar. Bedeninin de haberi demek, tek bir umudun dahi noksanlığından.

    Işıkları açmana rağmen odanın karanlığından kurtulamıyorsun. Onu tanıyan her köşe, her duvar sana öfkeyle bağırıyor, dahası üzerine geliyor. Hava bile seni boğmaya başlıyor. Artık sende nefret ediyor oluyorsun kendinden. Bir yandan onu tanıdığın güne lanetler yağdırırken, diğer yandan onunla yaşadığın en küçük anı dahi kafana hücum ediyor. Odanda, kafanda, hayatında bu kadar gürültüye karşın, hıçkırığının sesini hiçbir şey bastıramıyor.

    Bir daha ne zaman gülebilirsin ki? Her şeyi bırakmışsın, onu beklemiyorsun ama daha onu unutacak kadar vakit geçmemiş. Hiçbir şeyi umursamayan bu yeni seni görse acaba ne derdi. Onu unutmak istediğini söyleyebilir miydin yüzüne, seni tükettikten sonra?

    Artık o kitaplar, o şarkılar sana başka şeyler anlatıyor. Şiirler sana gülümsüyor, sana selam veriyor kış masalı oyuncuları, sadece var olduğun için. Artık tam bir insan oldun, yenilendin. Durma! Selamla Özdemir Asaf’ı, Cemal Süreya’yı, Dostoyevski’yi, London’u. Onlarla gül şimdi, bir başkasının yolunu gözlemeden.