Reklam

Ada'nın Gülü

İlknur Akpınar Hasan kaldırım taşına oturmuş Emel’i bekliyordu, beklerken seyre dalıyordu İstanbul’u

Ada'nın Gülü
24 Eylül 2020 - 15:17

İlknur Akpınar

Hasan kaldırım taşına oturmuş Emel’i bekliyordu, beklerken seyre dalıyordu İstanbul’u. Martılar boğazın iki yakasında inci gibi süzülüyordu, bir tarafta simitçi diğer yanda balık tutanlar ve onlara masumca bakan sokak kedilerini gözlüyordu. Seyyar satıcıdan karton bir bardakta çay aldı yudumunda biraz sonra gelecek olan Emel’i düşündü, onu karşılıksız seviyordu ve buna engel olamıyordu. Onun en sevdiği yerdi Büyükada gelecek olan tekne belki de en güzel anıları yaşatmak için yol alacaktı denizin maviliğinde.

Eteklerinde bahar uçuşarak geldi Emel yüzündeki tebessümü hiç değişmemişti. Hasan Emel’i üniversiteden tanıyordu belki de okulun bana verdiği en güzel insan diye düşündü. ‘Merhaba Hasan’ dedi oysa bir Merhaba güzel anıların başlangıcı olabilir diye iç geçirdi Hasan. Gülümsedi ‘Merhaba eteklerinde bahar uçuşturan kız’ dedi. Birlikte kalkacak olan teknenin saatini beklerken diğer yanda bir kedi miyavladı, oltada beş on balık tutuldu, bir vapur yanaştı kıyıya içinde hasret dolu, uzaktan hoş geldi tren sesi, sağ bankta oturan adam okuduğu gazetesini bırakıp ayağına dolanan kediye gülümsedi, bir çiçek açtı, bir çocuk doğdu İstanbul maviliğinde. Ağır ağır yanaştı tekne kıyıya bir de selam verdi martılara, bir saat sonra ada da olurlardı. Hoş sohbetin tadını çiçekçi teyze bozmuştu tüm cilvesiyle ‘abe alasın şu güzelim kıza bir çiçek’ oysa bilmiyordu ki o çiçeklerden bile daha güzel. Bir gül aldı Hasan ödedi parasını, Emel taktı yakasına gülü, o gülümsedi, martı gülümsedi, İstanbul güneş açtı sanki, Hasan bir kez daha aşık oldu. Sırtına dokunan el ile kendine geldi Emel, Liseden arkadaşı Murat’ı görmüştü aradan kim bilir kaç yıl geçti diye düşündü, Hasan ile tanıştırdı. Emel ada da birlikte gezmeyi teklif etti Murat’a, Murat ise hiç tereddüt etmeden ‘memnuniyetle’ dedi. Hasan bu işe pek sevinmemişti, içinde fırtınalar koptu bir anda hayır hayır bir düş olmalı bu dedi, ansızın bastırdı fırtına zaten kapalı olan İstanbul havası en kötü sürprizini yapıyordu. Önce hafiften yağmur başladı sonra içindeki tüm gözyaşlarını boşalttı yağmur bulutları.  Her şey kırk beş dakika içinde olmuştu tekne alabora oluyordu denize düşenler, tutunmaya çalışanlar, çığlıklar, bağırışlar, Emel sımsıkı tutuyordu Hasan’ın elinden Murat’ı ise çoktan deniz maviliğine almıştı. Hasan’ın sesi bir çığlık oldu, Hasan’ın sesi Büyükada kıyılarında feryat oldu ellerinin arasından kayıp gitmiş teknenin içi suyla dolmuştu.

Hasan kendine geldiğinde kıyıya vurmuş halde bulundu, tekneden kurtulan çok az kişi olmuştu, hastaneye götürüldüler aradan geçen zaman acıları unutturmaya yetmedi. Ada kıyısında kaybetmişti sevdiğini, gitmedi yıllar boyu, anmadı Ada’nın adını ağzına gücü yoktu çünkü. Beş yıl sonrasında az da olsa kendine gelebilmişti Hasan tüm cesaretini toplayıp Ada’ya gitti, elinde ise bir gül fidanı. Aya Yorgi tepesine çıktı beş yıl öncesinde yaşananları anımsadı gözyaşlarına engel olamıyordu, çimenliklere oturup ağlamaya başladı. Elleriyle eşti toprağı ekti gül fidanını Ada’nın en güzel yerine söz verdi gelip gelip sulayacağım seni diye. Sen artık benim için Ada’nın en güzel gülüsün dedi Emel’in anısını böyle yaşatmak istedi.