Reklam

Parasız pisiklet

Parasız pisiklet
25 Haziran 2021 - 14:59
İlkay Genç
Mavi, masmavi bir pisiklet…Sümüklü Süleyman’a yakışmayacak kadar mavi. Öyle bir turluyordu ki bizim sokağın ötesinde berisinde; birbirinden çoktan beri ayrı düşmüş parke taşlar birleşmiş, damsız beyaz kerpiç evler maviye çalınmıştı.

Tekerlek dönmeye devam ettikçe, zilinin tıngırtısı, Çoban Hasan’ın sürüsünün çıngıraklarını bile gölgede bırakıyordu.

Ulan canına yandığımın mavisi… O pedalları hem ne biçim.

Bizim meydanın az ilerisindeki, samanlardan bile daha kuru meydan çeşmesinin önünde toplaşacaktık.
Bilyeli Sedat, Büzgülü Rasim, Çoban Hasan’ın oğlu Çıngırak Salih.
O akşam yine misket oynayacak, Bilyeli Sedat bizi misketsiz bırakacaktı.
Ben her zaman onlardan önce evden çıkar onlarla. anca aynı vakitte buluşacağımız yere varırdım.

Sümüklü Süleyman’ın mavisi duracak gibi değildi; hem dursa “ ne o lan çok baktın, gel turla acık” dese n’olcaktı. Gidip de binecek, yeri göğü maviye boyayacak değildim ya…Ama ne!

Oturduğum kaldırımın baldırımı kesen tarafını ovuştura ovuştura doğruldum, öteki tarafta tık yoktu allahtan!
Sümüklü Süleyman seslendi arkamdan, “atla da arkama uçuriyim seni, sabaha anca varırsın yoksa”.
Sararmış  dişleri çıktı meydana, hemi de bildiğimiz bizim köy meydanına.
Burnundan dudağına doğru kıvrıla kıvrıla yemyeşil bir tırtıl ha girdi girecekti, meydana taşan dişlerinin üzerinden tam ağzının ortasına. Hiç ses vermeden devam ettim. “Teklif var ısrar yok” , dedi.
Teklifine sövüp durdum, sövmekten yorulduğumda çeşmeye varmıştım.

Büzgülü gelmiş bekliyordu. Annesi tarlaya gittiğinden, evdeki kardeşine o bakardı.Yine kardeşine baktığı bir gün, mutfakta yumurta haşladığı bir vakit kardeşinin attığı oyuncak yüzünden kaynar su, ocak başında bekleyen Rasim’in elini kolunu kayısı kıvamında pişirmiş, perde büzgüsü gibi kalan derisi yüzünden de ona büzgülü demeye başlamışlardı.

-N’apıyon?
-Hiç.
-Sen de gördün mü maviyi, hemi de masmavi.
-Ne diyor oğlum.
-Maviyi diyom, Sümüklü Süleyman’ın mavisi, hem bi güzel dönüyor ki tekeri…
-Hee, sen pisikleti diyon.
-He ya, canına yandığım…
-Babasıgil almış.
-Alır tabii. Onlar tarlaya bile gitmezler, ihtiyaçları yok.
-Yok be öyle değil, parayla almamış.Parasızmış bu pisiklet.
-Hediyelik ne yapmış ki bu tırtıl?
-Tırtıl ne lan?
-Boşver, söyle hele, ne etmiş ki hediye vermişler ona bu pisikleti?
-Babamgile sordum, “ bırak o namıssızı” dedi, başka da bişey demedi. Bilmiyom ne etmiş?

Diğerleri de vardı yanımıza.
-Lan Çıngırak sen biliyon mu bizim Sümüklü ne marifet etmiş de pisikleti olmuş hemi de parasız, bedava.
Çıngırak’ın  saçının rengi sarıya kesmişti samanlardan.
-Bilmiyom, sabahleyin bana geldi gösterdi, nerden çıktı bu, dedim. Babamgil getirdi, parasız dedi.Babamgile, “parasız pisiklet veriyolarmış Süleyman dedi, alsak ya bana da bi dane dedim.Önce sustu sonra “ yi yimiğini de olmaz işleri gitirme önüme” dedi. Süleyman diyecek oldum, itin oğluna başlatma sabah sabah diyip, kıvırdı attı dizinin üstündeki sofra bezini, çıktı gitti.

Ne etmişti bu Süleyman? Bedava pisiklet mi olur? Palavra sıkmak da bedava!
Sanki benim  olsa da…
Bilyesiz kaldık yine hepimiz. Pişilerin kokusu, lavaşların kokusuna karıştığı vakitti, eve vardık.

Babamgil bizi bırakıp gittiğinden anama sordum, zaten babalar bişey bilmiyolardı belli ki.
-Ana sen hiç bedava pisiklet duydun mu? Süleyman’ın bir mavisi var, hemi de masmavi.
Canına yandığım…
Anamın ağzındaki lokma hareketsiz kaldı.
-Yok oğlum ne bilem ben pisikletin bedavasını, niye sorarsın?
-Hiiç.
-Ayranımın köpüğünü içip gerisini bıraktım.
-Yatcen mi?
-….

Sabaha ateşlendim.Anamla sağlık ocağına vardık, kahveci Adnan Abi yetişti imdadımıza.Zaten hep o yetişirdi her bişeyimize. Anam, Hatce Teyze’ye; “kalbimi tutamadı ki elimi tutuversin” demişti. Anam istemezmiş meğer bir adam kahrı daha.

Bekledik, durduk.
“Olduğumuz yerde biraz daha beklersek zaten kendiliğinden ya iyileşecek ya ölcek bu oğlan” dedi, Adnan Abi.

Bir emmi, bizden hemen önce sırada olan kolu alçılı, “benim acil değil” dedi sırasını verdi.
Anam, allahtan ondan razı gelmesini diledi.
-Gelmiş geçmiş ola dayı, dedi Adnan Abi.
-Geldi de  geçmez benim ki kardeş!
-Hayrola?
-Bu kol geçer geçmesine de göğsüm parça parça, bizim oranın Ağrı’nın dağı gibi üzüntülüdür, öfkelidir.
Borcum vardı, hemi de çok.Öte mahalleden bir deyyusa, çoğunu ödedim de.Sonra kolum kırıldı tarlaya gidemez oldum. Elimde avucumda yok diyom, mal mülk yok diyom anlamıyo gavur oğlu gavur. Geldi dayandı kapıya, acımadı ne benim halıma ne oğlanın kanlı göz yaşlarına. Kapıda duran pisikleti aldı, “bu sana vereceğim müddet içindir ona say” dedi bastı gitti.Oğluma bi senede anca aldıydım. Evlat ağladı, göz yaşları kaya oldu düştü bağrıma.

-Mavi, masmavi hemi de. Zili çıngıraklardan öte dedim.
Anam “sayıklıyor yavrucak” dedi.
-He aslanım he maviydi, hem de yiğidimin gözleri gibi.
Gerisini hatırlamıyorum.
Tarhana çorbasına yağ yaktı anam, evde içtim ayıldım.
Ağzı tırtıl dolasıcanın bedava pisikleti düştü aklıma. İlaçlardan daha çok bölük pörçük işittiklerim dikti beni ayağa.

“Öğrendim bedava pisiklet nasıl olur” dedim bizim çocuklara. Cümleleri yarı yarı keserek anlattım duyduklarımı.
-Gidip alalım pisikleti gizlice lavaş kokusu vakti. Saklayalım da aklını kaçırsın dedi, büzgülü.
-Olmaz, o vakit yemek vaktidir herkesler evde olur, dedim.
-O zaman bekçi düdüğünden sonra fıyarız herkes derin uykuda.

Gece, kulaklar bekçi düdüğüne yattı, düdük öttüğü gibi de uzaklaştı. Meraktan ölmüştüm, mezardaki dedem ve ninemden daha ölüydüm. Ah canına yandığım… Bir tekme savurmaz mıydım o bahçenin sürgüsü paslı kapısına! Bacağımın yerinde kocaman bir boşluk sallanmasaydı eğer.