Reklam

Durgun Kasabası'yla tanışın!

Durgun Kasabası'yla tanışın!
05 Mayıs 2023 - 16:29
Çiğdem Yalman Kopan

Haydi gidelim buradan, ne dersiniz? Şöyle daha sakin, dingin, “Durgun” bir yere. Behiç Ak’ın peşine takılıp yeni bir hikâyeye dalalım diyorum. Hem de ne hikâye!
Özellikle büyük kentte koşturmacalı bir hayat içindeyken sakin bir kasabaya taşınıp “kafa dinleyeceğinizi” düşünüyorsanız, işler pek de hayal ettiğiniz gibi gitmeyebilir, aklınızda olsun. Hollanda’ya taşınmamızın ardından, İstanbul’daki yoğun hayatın yorgunluğunu üzerimizden atmamız; bırakıp geldiğimiz yerleri, insanları bir an olsun aklımızdan çıkarmamak için çırpınışlarımız bir süre sonra duruldu. Hani denizde çırpınmayı bırakınca aslında suyun sizi taşıdığını fark edersiniz ya, işte tam da öyle oldu. Peki bu durgun sularda “öylece durmak”tan yapacak başka şeyler yok muydu?
Kaçınılmaz bir şekilde, “Berberdeki Papağan“ı okumaya başladığım an aklıma bu -nispeten- daha sakin ülkedeki ilk günlerim geldi. İşte bir kitap daha, beni, hem de daha ilk sayfada yakalayıvermişti.
Haluk, ailesiyle birlikte yeni bir şehre taşınıyor. Sözde, hayatları kolaylaşacak, bu yeni sakin kasabada yepyeni ve kesinlikle sakin bir hayata başlayacaklar. Ama henüz kasabanın berberiyle tanışmadılar.
Günlük koşturmacanız, pek önemli işleriniz ve sosyal medya paylaşımlarınız sırasında çevrenize ne kadar bakıyorsunuz, hiç düşündünüz mü? Peki, rahat bir koltuğa oturup etrafınızda olup bitenleri dinlemek ister misiniz? O zaman buyrun “Berberdeki Papağan“a.
“Ben hikâyeci bir berberim
Makas, jilet, ustura
Entrika, masal, şiir
severim…”
Durgun Kasabası’nın berberiyle tanışın. Haluk ve ailesi, kasabanın geri kalanı gibi sakin -çok sakin- hayatlarını renklendiren hikâyeleri duymak için bir bahane bulup berberin koltuğuna oturuyorlar, biz de merakla sayfaları çeviriyoruz. Berber anlattıkça anlatıyor, gerçek yaşam kurguyla karışıyor ve ortaya şahane bir tiyatro çıkıyor. Durgun Kasabası demiştik, değil mi? Ben burada “durgun” bir şey göremiyorum.
Hayatımızda eksikliğini bile fark etmediğimiz şeylerin yokluğu bizi nasıl etkiliyor acaba? Mesela kafamızı kaldırıp gökyüzüne baksak, bir papağan da biz görebilir miyiz? Onunla konuşurken yeniden hayal kurmayı hatırlayabilir miyiz?
Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan “Berberdeki Papağan“ı elinize aldığınızda işte bunları sorgulamaya başlıyorsunuz. Arkanıza yaslanıp sayfaları çevirmeye devam edin, bu hikâye sizi nereye götüreceğini çok iyi biliyor.
Behiç Ak, bizi yine ilham dolu karakterlerle tanıştırıyor. 25 yıl öncesindeki kitaplarını nasıl hâlâ okuyorsak Berberdeki Papağan da birkaç 25 yıl boyunca nesil nesil kitaplıkların vazgeçilmez bir parçası olacak. Eh zaten Haluk’un da dediği gibi, “sanat eserleri bu kadar da çabuk eskimemeli,” değil mi?
Bu hikâye, durgun hayatlarına renk katmak için işbirliği yapanlara, sakin sularda batmamaya çalışanlara ve ne olursa olsun hikâyelerin gücünden kopamayanlara.
Yaşasın çocuk kitapları!

[email protected]