Reklam

Hepimizin Tartuffe'si

Hepimizin Tartuffe'si
25 Ağustos 2021 - 12:56
Neslihan Yiğitler
Jean Baptiste Paquelin, 1622 yılında doğdu. Yirmi bir yaşına geldiğinde bir süredir babasının işin yapmaktaydı. Yaşamdaki dönemeçleri hızla geçen ve gideceği yolu değiştirmeye karar vermiş birçok kişi gibi o da birden karar aldı ve sevgilisi Madeline Bejart ile altı yüz otuz Livre sermayeyle “Illustre Theatre”adlı bir tiyatro topluluğu kurdu. Fransa’da başladığı bu yeni hayatında yepyeni ismi Moliere’i kullanmaya başladı.

            1656 yılında ilk önemli komedisini kaleme alan Moliere, “Gülünç Kibarlar” isimli oyununda sosyetenin kibar davranışlarına özenen iki taşralı kızı konu aldı. Moliere’in tüm yapıtlarında öne çıkan en önemli nokta “Ele aldığı konunun o güne kadar ilk kez işlenmiş olmasıydı”. Kibarlıkla içgüdüsel davranış arasındaki uyumsuzluğun gülünçlüğü çok dikkat çekse de Paris’in tiyatro seyircisi sahnede kendisini görmekten pek hoşlanmamıştı.
            Tartuffe’e gelene kadar “Hayalde Aldatılmış Koca”, “Kadınlar Mektebi”, “Versailles Tuluatı” eserleriyle hem beğeni topladı hem tepki çekti Moliere. 1664’te ilk kez sahnelenen“Le Tartuffe” (Türkçe ismiyle Tartüf) ise büyük fırtınanın kopmasına neden oldu. Danışman/ Eğitmen unvanıyla bir burjuvanın evine kapağı atan dindar sahtekâr “Tartuffe”yi anlatan oyun, kısa süre sonra kilisenin baskısıyla yasaklandı. Fransa Kralı Louis XIV, Moliere’i çok seviyordu ancak oyun öyle tepki çekmişti ki yazarı korumak adına sahnelenmesini yasakladı. Moliere, oldukça cesurdu. Her şeye karşın özel temsillerde oyununu oynadı ve krala mektup yazarak haklı davasını açıkladı. O sırada Flandre Ovası’nda ordusunun başında olan kralın yokluğundan faydalanan başbakan, piyesin temsilini resmi olarak yasakladığını duyurdu. (Başbakan böylelikle tam bir Tartuffe olduğunu kanıtlıyordu). Moliere, yılmadı. İki aktörüyle mektubunu o yüzyılın tehlikeli Fransa’sında ovaya ulaştırmaya çalıştı. Atlarını ovaya, tehlikelerin tam ortasına sürdüren “Yasak ve yasakçılara boyun eğmemek kararlılığı değil de neydi?” Fakat bu kez de Başpiskoposun engeliyle karşılaştılar. Tüm engeller kaldırılabildiğinde aradan beş yıl geçmişti ve ancak 1969 yılında sahnelenebildi.
            Oyun, beş perdeden oluşan bir manzum eser olarak tanımlanıyor. Orgon (ev sahibi), genç eşi, oğlu ve kızı ile başlarına gelen olaylar anlatılmakta. Orgon’un annesi Madame Pernelle’in evin başına getirdiği “Tartuffe” karakteriyle tüm mutluluk ve huzurları bozulur. Aklı, fikri parada olan bu kişinin dindar görünümünün altında birçok kötü niyet beslediği tüm sahnelerde seyircinin önüne serilir. Başkahraman Orgon’un kayınbiraderi Cleante’nin “Bu gibi insanlar çıkarları yolunda dini bir kazanç kaynağı haline sokarlar, sahte tavırları, göz işaretleri ve gayretkeşlikle itibar ve mevkii elde etmek isterler. Bu adamların diyorum, kendilerine has bir tavırla konumlarına Allah yoluyla ulaşmaya çalıştıkları görülür. Her gün daha fazla ister, herkese fani dünyanın zevklerinden ulaşmak için vaaz verirler. Atak, kinci, dönek ve yapaydırlar. Birinin ayağını kaydırmak için bencil duygularını din perdesi arkasında hiç sıkılmadan gizlerler. Bu adamlar kinin meydana getirdiği öfkeye kapılarak saygı gösterdiğimiz şeyleri birer silah gibi kullandıkları için tehlikelidirler.” Bu replik, Tartuffe’nin kim ve nasıl bir birey olduğunu özetlemektedir.
            Oyunun Tartuffe ve Orgon’dan sonra en belirgin karakteri Dorine, Orgon’un kızı Mariane’nin oda hizmetçisidir. Baştan sona kadar hiçbir durumda Tartuffe’nin aldatmacalarına kanmaz. Diğer karakterlerin gözünü açmak için de çabalar. Bu tavrıyla kısa sürede din simsarının tepkisini alsa da sözünü budaktan sakınmayacak kadar cesurdur. “Peki, öyle olsun. Fakat beni konuşmaktan menetseniz de düşünmekten de menedemezsiniz ya.” Cümlesi oyunun bugün de güncelliğini ne kadar koruduğuna işaret etmekte. Bu cümlenin ardından “Nasıl da sinsi sinsi bütün saygıdeğer şeylere bürünmesini biliyor ”demesi Tartuffe’nin seyirciler önünde gerçek yüzünü sergilemesi anlamında büyük değer taşımakta.
            Kitabın anlattığı konunun derinliğine karşın hangi karakter kimdir anlaşıldığı an bitecek kadar kısa oluşu ne yazık ki tadı damakta bırakıyor. Çok uzun tutulan tiratlar arasında kişilerin ve ana temanın çözüldüğü an bitmesi okura “Keşke daha kısa cümlelerle daha uzun yazılsaydı ”dedirtse de konunun güncelliği bu klasik esere bizi bir kez daha hayran bırakıyor.
            Moliere’in “Tartuffe”den hemen sonra sahnelediği ünlü oyunu Cimri ’de içinde olmak üzere neredeyse her oyunu “Komedi”mi “Drama”mı tartışmalarına yol açmış. Dramatik sahneleri hicvetmesiyle akıllara kazınan eserler kimilerine göre bir tragedya olarak kabul edilmiş. Ülkemizde de uzun yıllar sahnelenen klasikleri derin sorgulamalar içeriyor.
Dine inananlarla inanmayanlar arasındaki temel tartışmayı sonlandırıp sahte dindarlar ve gerçek inananlar arasındaki farkı sorgulatan bu eseriyse, güncelliğini ne yazık ki çok uzun yıllar koruyacağa benzer.