Edebiyat tarihinden örnekler ışığında ailenin yeri
Aileden metne uzanan yolu Alexandre Jardin'in iki metninin kıyısından geçireceğim şimdi. Huşuyla doldum, başlayabilirim. Ailenin özgünlüğü konusunda Jardin'in iki romanını mutlaka anmak gerekir, karakterlerin gerçek yaşamdan kurmacaya aktarılmasındaki başarının yanında bu karakterlerin huyları, dünyayla kurdukları ilişkiler de etkileyici bir biçimde ele alınır
Utku Yıldırım
Ailelerin mutlulukları, mutsuzlukları, yapıları birbirine benzer bugün. Tolstoy’un zamanında ayrışmanın izlerine rastlanabiliyordu belki, günümüzdeyse küresel köyün aileleri arasındaki farklar ortadan hemen hemen kalkmış durumda. Aynı arzular, aynı hedefler, tek tip bireyler yenilikle dolu bir aile anlatısı kurmayı zorlaştırıyor, büyülü gerçekçiliğe varan teknikleri kullanmadan bir duygunun yeni yüzlerini karakterlerin biricikliğiyle ortaya koymak uygulamada zahmetli, böyle bir kaygı güdülüyorsa tabii. Bu sebeple özgün bir gerçeklikle kurulan aile anlatılarıyla karşılaşınca okurun yapacağı birkaç şey vardır: metni bitirene kadar biricik mutluluğunun tadını çıkarır, okumaya sık sık ara vererek güzelliğin süresini uzatmak ister veya sadece okur, her zaman yaptığı gibi. Üçünü aynı anda yapmayı istemesine yol açan metinlerden bahsetmek için huşunun kaybolmamasını sağlamalı, yoksa coşkuya kapılan parmaklar aşırılığa koşabilir. Kitaplar gibi kitapları anlatan metinler de okurun, metnin ve yazarın niyetlerini yoldan çıkarmaya, kitapları olduğundan başka bir şeye çevirmeye meyillidir ki Tim Parks ve Tzvetan Todorov gibi pek çok düşünürün söylediği gibi eleştiriler edebi metne öykündükçe özgünleşir, bu durumda ele alınan metnin anlatılan metin olarak kalacağı söylenebilir mi? Niyetten kasıttır bu, dengeyi bir metne duyulan beğeninin ölçüsü bozar belki, çok iyi bir metin o metin hakkında söylenecekleri baştan belirleyerek kendi benzersizliğini dayatır, sıradan bir metinse “eleştiri” başlığı altında yeni bir metnin ortaya çıkmasını sağlar.
Aileden metne uzanan yolu Alexandre Jardin’in iki metninin kıyısından geçireceğim şimdi. Huşuyla doldum, başlayabilirim. Ailenin özgünlüğü konusunda Jardin’in iki romanını mutlaka anmak gerekir, karakterlerin gerçek yaşamdan kurmacaya aktarılmasındaki başarının yanında bu karakterlerin huyları, dünyayla kurdukları ilişkiler de etkileyici bir biçimde ele alınır. Jardin babası Zebrail’in ölümünden sonra yazmayı kafasına koyduğu metinleri neredeyse yirmi yıl sonra yazmaya başlarken aklında sadece ailesinin “deliliğini” anlatmak yoktur, yaşadıklarının gerçek olup olmadığını sorgulamak ve gerçekliğin doğasını irdelemek de vardır, dolayısıyla Jardin’in kendini aradığı ve nihayetinde bulduğu romanlardır bunlar.
Jardin’lerin Romanı’nda ailenin geri kalan üyeleriyle tanışırız, her birinin kendilerine özgü delilikleriyle hemhal oluruz. Alex’in dedesinin metresi evde dadı olarak çalışmaktadır, aşk üçgeninin bir parçasıdır o da. Bağırsaklarındaki koca tenyayı çıkaran doktor Alex’in ninesinin ısrarlarına dayanamaz, tenyayı ninenin bağırsaklarına bir şekilde “yerleştirir”. Nine hem çok sevdiği dadının bir parçasına sahip olmak hem de dilediğince yemek yeme özgürlüğüne kavuşmak ister, tenya alınan besinin önemli bir kısmını yok ederek ninenin dilediğince yemek yemesini sağlar böylece. Merlin Amca bakkala gitmek için evden çıkıp üç yıl sonra geri dönebilir, her an ortadan kaybolabilir ve söz verdiği halde arkadaşlarıyla buluşmaz, onun yerine dünyanın öbür ucuna doğru yolculuğa çıkabilir. Alex’in kardeşlerinden biri babasına benzemeye çalışırken “yükü” fark eder ve daha fazla dayanamayarak hayatına son verir, Merlin Amca kadın kılığına girerek intihar eder, Jardin ailesinde doğal yollardan ölüm utanç verici bir şey olarak algılanır. Anlatılan hikâyeler gerçeküstü gibi gelir, Jodorowsky’nin kendi yaşamından yola çıkarak yazdığı Bir Kuşun En İyi Öttüğü Yer de benzer bir sese, tona sahiptir ama Jardin çılgınlığının gerçekliği bambaşkadır. Alexandre Jardin bu iki romanıyla günümüzde de “yeni” bir ailenin ortaya çıkabileceğini gösterip benzerine rastlamanın zor olduğu bir kurmaca anlayışıyla kendi yaşamını kurguladığı gibi ailesini olağanın sınırlarının çok ötesine yerleştirerek farklılıkları törpülenmiş insanların arasında çılgın ruhların hâlâ var olabileceklerini sezdirir.