Reklam

Sevban Nereye Koşuyor

Sevban Nereye Koşuyor
14 Kasım 2022 - 11:28
DOĞUKAN ÖZDİL

Sevban yazıhanede tek başına oturmuş, korkuyordu. Tatil günleri babasına yardıma getirilirdi dükkâna. Para sokaktan toplanmıyor burada kazanılıyor, görsün istenirdi. Ya da annesi biraz rahat etsin diye... Yazıhanenin dışından seslenmişti babası, Hüseyin abinin dükkâna gidip geliyorum beş dakika. Bekle sen. Baba delirdin mi? Ben koca dükkânı nasıl idare ederim! Ya biri gelirse? Kim olduğumu sorduklarında babamın oğluyum deyip güldürmek istemiyorum. Ya müşteri gelirse sen yokken? Fiyatları bilmiyorum ki ben. Ya da daha korkuncu, ya mal gelirse ne derim?
-Babam yok.
-E sen necisin burada delikanlı. Bak koca adam olmuşsun. Kes bakalım şuradan üç tane irsaliye. Şuralara da imza at. Evet, on beş milyar vereceksin.
-Ben veremem ki.
-Attın artık imzaları, hapse girersin valla.
Ve küçük Sevban’ı kasabanın ortasından sürüye sürüye hapse götürürler...
Ufaklık, akıllı bisiklet Tom Turbo’nun maceralarından birini anlatan kitabı elinde, kumaşı leş gibi sigara kokmuş döner sandalyede korkunç hayallere dalmıştı. Hazır dalmışken birkaç tane de gizemli maceraya atıldı. “Vampir Müşterinin Sanayide Ne İşi Var?” ve “Demir Profillerin Esrarı”, maceralarından iki tanesinin adlarıydı. Özellikle ikincisi çok çetrefilliydi. Mal getiren kamyonlu adamlarla sanayi lokantacısının karanlık ilişkilerini kimseden yardım almadan açığa çıkarmak üzereydi ki irkildi.
-Abdullah abi!
-Apo!
Babasının oğluydu tabi ama kendini tanıtmanın daha mantıklı bir yolu olmalıydı. Allah kahretsin kimim ben!
-Gel İrfan, yazıhanede bekleyelim. Gelir şimdi.
Sevban bulunduğu odaya doğru ilerleyen iki adama kirli camlardan yan gözle baktı. Biri babasının arkadaşıydı. İrfan da herhalde onun arkadaşıydı.
-Oo koçuma bak be! İrfan bak bu Apo’nun oğlan. Sevban.
-Babana yardım etmeye mi geldin sabahın köründe aslan parçası.
-Edecek tabi, koca adam. Baban nerede koçum?
-Gitti.
-Nereye?
Sevban hatırlayamadı. Dudaklarını bilmiyorum anlamında büktü. Yüzünün o bölgesi hazır o pozisyona gelmişken gözleri de biraz doldu.
-Aa Sevban olur mu öyle! Gelir şimdi oğlum. Yan tarafa geçmiştir. Hadi koş bize çay söyle. Şşt biliyorsun değil mi çay söylemeyi?
Başını aşağı yukarı salladı.
-Koş!
Sevban koşarak önce yazıhaneden, sonra dükkândan çıktı. Durmadı. Ona görev verilmiş, biliyorum demiş. Çay söylemeden geri dönemezdi. Çay söyleyebileceği yerleri zihninde tarayarak koşmaya devam etti. Tostçu Hasan var. Ama o ta sahilde. Daha yakında başka bir tostçu vardır belki.
-Sevban nereye?
C kapısının güvenliği sitenin dışına doğru koşan ufaklığın arkasından baktı. Yanlış bir şey yaptığını anlıyordu ama duramıyordu Sevban. Kasabanın meydanındaki büyük çay bahçesine gidiyordu. Orada da çay yoksa hiçbir yerde yoktur zaten. Bir kere adı çay bahçesi! Takati kesilene kadar koştu. Ciğerlerinin yetmediği yerde yavaşladı. Durmaya yaklaştıkça ağlamaya da yaklaştı. Durmak geri dönmenin bir önceki aşaması. Büyükleri kendine güldürmeninse, iki...
Biraz sonra çevredekiler Sevban’ı kaldırıma oturmuş gözyaşı dökerken buldular. Usul usul ağlıyordu önce. Kendi aralarında “kaybolmuş herhalde” diye konuşmaya başlamalarıyla salyasını sümüğünü koyverdi. Hıçkırarak ağlamak, niye orada olduğunu açıklamaktan çok daha rahattı.