Reklam

Onurkan Mehmet Çukurovalı yazdı... Cemre

Onurkan Mehmet Çukurovalı yazdı... Cemre
20 Temmuz 2022 - 15:51

Onurkan Mehmet Çukurovalı

1                                                                                                                                                         
Toprağın kızı Cemre, yüklü karnıyla otların içinde özgürce dolaşıyordu. Zıplıyor, koşuyor, bağırıyor, kimi zaman toprağa boylu boyunca uzanıyordu. Bir düşte yaşıyor gibiydi. Ağaçlar, kuşlar, böcekler şaşkın şaşkın bakışıyorlardı. 
Yaşadığı mutluluğu doğaya da bulaştırmıştı Cemre. Otlar ve ağaçların dalları esen ince yelin önünde bir o yana bir bu yana salınmaktaydı. Ormandan yükselen hörkültü uzun boylu çam ağaçlarından kozalakları sapır sapır yerlere döküyordu. Çağlayan dere suları dans eder gibi kayalara çarpıp şaklayarak beyaz köpükleriyle kaya taşlarını yıkamaktaydılar. Kuşlar ötüşüyor, böcekler kıpır kıpır otların üzerin- de dolaşıyorlardı. En çok da serçelerin vıcırdaşmaları kaplamıştı ortalığı. Hiç bıkmadan usanmadan vıcırdaşıyorlar, bazıları didişiyor, bazıları da koyun koyuna, üst üste cilveleşiyorlardı. Hiç sesleri çıkmadan sabırla ve de yorulmaksızın küçücük boylarıyla toprağın üzerinde bir sağa bir sola gidip gelen toplu iğne başlı karıncalar ise kendi hallerinde, çevrelerindeki olup bitenlere aldırmadan ha bire bir şeyler taşıyorlardı yuvalarına. Pınarlardan şorlayarak akan buz gibi sular akışkanlıklarını sürdürüyorlar, önlerini kesen taşların üzerinden zıplayıp güle oynaya dağlardan, ormanlardan vadilere doğru hızlıca akıp toprağı suluyorlardı.
Bu doğal görüntüler içerisinde yeşil bir kertenkele de bir kayanın üzerinden başını uzatmış, ürkek ve şaşkın bir durumda ikide bir dilini dışarı çıkararak otların arasında yatan Cemre’ye bakıyordu. Başını sağa sola kıpırdatıp, dilini dışarı çıkararak gördüklerinin ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi. İbibik kuşunun süzüle süzüle kanat açarak gelip kayanın üzerine konmasıyla da, kertenkele otların içine kayıp gözden kaybolmuştu. Çıplak, karnı yüklü bedeni şimdi seyretme sırası ibibik kuşundaydı. Başının üzerindeki antenler sağa sola dönüyor,yıldız gibi parlayan gözleri hayretle otların arasında yatan çıplak bedene bakıyordu. Sanki düşünüyor gibi bir hali vardı ibibik kuşunun. Sonra gökyüzünde bir şahin göründü. Şahinin gölgesini üzerinde hisseden ibibik kuşu hemen kanatlanıp ormanın içine dalmasıyla gözden kaybolması bir oldu. Şahin, tüy gibi bir hafiflikte alçalıp çıplak, karnı yüklü bedenin tepesinde süzülmeye başladı. Şahin gökyüzünde daireler çiziyor, küçük bir siyah nokta gibi çıplak bedenin üzerine son hızıyla akıyor, kanat açmış gövdesiyle büyük bir gölge gibi çıplak bedenin üzerine düşecek gibi oluyor, sonra bu karnı yüklü çıplak bedeni uyandırmamak için yere doğru akmasından vazgeçerek tekrar havalanıyordu. Doğanın mevsim kıpraşmaları bin bir çeşit çiçeği bir volkan gibi tomurcuklarından patlatarak, her yeri renkli kilimleriyle döşeyeceğininsabırsızlığı içindeydi. Mor sümbüller, sarıçiğdem- ler, ışkınlar, tırşikler, kuzukulakları fışkıracaktı topraktan ve göbelekler şemsiye gibi açarak çokuşmaya başlayacaklardı ormanlık alanlara. Çocuklar tarlaların içinde ellerinde toprağı eşecek ince çubuklarla gezinecekler, eriyen kar sularına doyan toprakların altındaki çiğdemleri çıkarıp yumrularını külde pişirerek güle oynaya yiyeceklerdi.  Tavşanlar, tilkiler, sincaplar, kurtlar zottirik atacaklardı yeşillikler

2
içinde.Pınar başlarındaki yarpuzların keskin kokularıyla dolacaktı her yer. Yoncalar, ayrık otları, devedikenleri, çıtlıklar, gelincikler, kevenler, sığırkuyrukları, dağ laleleri ve papatyalar konuk olacaklardı dağlara, yamaçlara;nazlı nazlı salınacaklardı yelin önünde…

     Cemre ayağa kalkıp Yörük çadırlarının konduğu;sıra sıra, omuz omuza olup birliği,çokluğu yaşayan Torosların şıp şıp pınarına geldi. Kana kana buzgibiçam kokulusudan içti. Pınarın başındaki ardıç ağacına yaslanıp gökyüzüne baktı.Her yer birdenbirekömür karası siyaha kesmişti. Sanki yaşanan bir tansıktı. Mavi gökyüzünün birdenbire kömür karasına boyanmasının ardından ip gibi uzayan bir yağmur boşandı ki altında ıslanabilene aşk olsun.
“Hititlerin anasıHannahanna gökyüzüne çıkıp baktı Çukurova’ya. Yol gösterdi Bilge Baykuş’a. O da rüzgara ulaştı muştuyu duyurdu. Rüzgar da dörtnala koşupİnanna’yı, Tammuz’u, BamsıBeyrek’i, Banu Çiçek’iyanına alarak hep birlikte bulutları yetiştirdiler üzerimize. Hoş geldin bahar!” diye seslendi yağan yağmura Cemre.
Kömür karası gökyüzü birdenbire balkıdı.İp gibi uzayıp yağan yağmurlar gitti, uzun bacaklarıyla adımlayan yağmurlar indi yere. Ardından güneş geldi kondu göğe. Kışın gebe kaldığı baharı doğurmuştu toprağın kızı Cemre.