Reklam

Eski zamanlardan bir korku

 Eski zamanlardan bir korku
05 Nisan 2022 - 10:53
Onur Bal
Kimi zaman durduk yere, gereği yokken, olmadık bir mekânda burnumun ucuna o koku yanaşır.  Sonra hemen kayboluverir. Erik ağaçlarına tırmandığım, mavi önlük giydiğim, filin yalnızca çapraz gittiğini öğrendiğim eski zamanlardan kendimi hoş hissettiren bir koku bu. Başkalarının burnuna da böyle hoş kokular gelir mi? Gelirse nasıl hissederler? Hiç bilmem… Sık sık olur bana. Kimi zaman durakta beklerken, kimi zaman bir yere yetişmeye çalışırken birden burnumun ucunda biter. Bedenimi olduğu yerde bırakır ve ruhumu alıp çok uzaklara götürür. Bu hoş kokuyu ne zaman hissetsem otobüsü kaçırırım, gideceğim yere geç kalırım, bir şeyleri hatırlar gibi olurum hiçbir şey hatırlamam. Bildiklerimi unuturum. Zihnimde bir olay canlanmaz. Ölü balıklar gibi bakarım. Kımıldamam. Fakat tarif edemediğim birtakım gaiplikler sezerim. Bulut güneşle dalga geçer, mavi daha canlanır, ağaçlar su yürümüş dallarını çiçeğe bürür, yumurtanın içinde bir kalp ilk kez çırpınır. Bunların tümünü sağlayan burnumun ucundan geçen o kokudur desem bana kimse inanmaz. Ben kendime inanırım ya! O yeter.
Otobüsün peşinden bakarken kendime gelirim. Omzumdan dürten olmamış, kimse kalmamış, herkes gitmiş olur. Sırtımı durağın camına yaslar yaşamak için ondan güç bulurum. Defalarca içimi çekerim. Yok işte! Deminki koku, hayal, mutluluk… Hiçbiri yok. Belki o da omzumdan dürtmeden otobüse binip hak eden birine gitmiştir diye düşünürüm. Daha sert yaslanırım cama. Tek tük insanlar birikir. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar… Durak otobüs gelesi bir yer halini alır. Otobüse binip çocukluğumdan geçer mi diye sorasım gelir.
Neşeyle otururum en arka koltuğa, kimseye el sallamadan ve bir damla gözyaşı ziyan etmeden güle oynaya zamanın çukurlu yollarından çocukluğuma giderim. Yanımda burnumu da götürürüm. Muhakkak bir kalem bir de kâğıt koyarım cebime. Aç köpekler gibi çocukluğumu koklarım. Sonra defteri önüme alıp yazmaya koyulurum. Büyüyene kadar yazarım. Defter çabuk biter, mürekkep çabuk tükenir, zaman çabuk geçer. Her şey çabucak olur bu dünyada. Bir acılar çabuk geçmez… Sevdiğim kadını hatırlarım, bazı ilkokul öğretmenimi, bazı babaannemi. Babaannem ölmüştür, sevdiğim kadın gitmiştir, ilkokul öğretmenimi son karneden sonra hiç görmemişimdir.
Diğerleri gibi otobüse binip işlerime saatinde yetişmeyi isterim. Ama o yerli yersiz koku yok mu? Çürütür beni. Burnumu kökünden kesesim gelir. Vazgeçerim. En çok göç alan şehirde yalnız, yapayalnız kalırım. Bilirim yüreğim en çok göç veren şehir. Bilirim birbiri için doğru insanlar karşılaşmaz bir türlü. İyi insanlar burunlarında bir koku, içlerinde buruk bir çocukluk ile yalnız ölür… Onların dizlerinin yaraları hiç geçmez.  Kaybedecek bir şeyleri kalmadığından kan da kaybetmezler artık.
Bu koku ne zaman burnumun ucuna değse tüm uğraşlar boşa çıkar. Para kazanmak, iş sahibi olmak, güzel kıyafetler giymek, insanlar tarafından saygı görmek, çekici kadınlarla sevişmek anlamsızlaşır. Tekelden birkaç bira alıp sokak lambasının vurmadığı, kameraların çekmediği, insanların görmediği o kuytuya sığınmak, düşler kurmak en manalı işe dönüşür. Hele karşımda deniz varsa. Akşam saatleriyse. Martılar vapurların peşinde simit kavgasındaysa… Böyle bir koku duymuşsam. Hem çok üzülürüm hem çok sevinirim. O martı olup vapurun peşinde kanat çırpmak, ay olup ışığı denize yansımak ister ruhum. Çok değil birkaç şişe sonra beceririm istediğim her şeyi. Bir o kokunun bana ne demek istediğini hatırlayamam. Çelimsizleşirim… Vapur olsam su alırım, martı olsam kanadım kırılır, ay olsam tutulurum. Şu koku yok mu? Sanki hep onun yüzünden kaybederim!
Tülay öğretmenim ahşaptan yapılma bir satranç takımı getirir okula. İlk kez orada görürüm. Şahı, veziri, kaleyi, atı, fili, piyonu… Allaha ellerimi açmayı babaannem öğretir; şahtan kurtulmayı ise Tülay öğretmenim. Hayatından şahlar eksik olmayacak diye not düşer çocuk zihnime. Bira içmeyi kendim öğrenir, arkadaşlar ile pekiştiririm. Sevdiğim kadını gitmesi için sevmem yeter.
Her insan gibi kaybettiklerimi bulmanın peşinde yeni şeyler keşfetmeyi unuturum. Ciğerim kopuncaya kadar solurum… O kokuyu, o hayali, o çocukluğu azıcık daha bulabilmek için. Fakat bilirim. Bir daha öyle kokmaz orası. Bir koku can yakar. Bir koku ömür boyu aratır kendini.