Reklam

Kapı

Gamze Ocak Kapının nasıl bir metaforik unsur olabileceğini düşünürken farklı renkleri kuşanıp göze hitap etmesinin dışında sinema sahnelerinde (bilhassa Demirkubuz’un), tiyatroda pek çok oyunda kullan

Kapı
30 Eylül 2020 - 12:52

Gamze Ocak

Kapının nasıl bir metaforik unsur olabileceğini düşünürken farklı renkleri kuşanıp göze hitap etmesinin dışında sinema sahnelerinde (bilhassa Demirkubuz’un), tiyatroda pek çok oyunda kullanılan dekor, dinî terim olarak birinin kapanıp diğerinin açılacağı vurgusuyla hayra yorulması gereken bir durum, dile yerleşmiş mecazî sözcük, masallarda içinden geçilip mucizevî olayları başlatan simge, müzik gruplarına isim ilhamı olma, fotografik unsur gibi onlarcasında hep kullanılan ama üzerine düşünülmeyecek kadar basit bir araç olarak gördüğümüzü fark ettim.

Oysa ki her gün karşı karşıya kaldığımız, eşikten adımı atıp farklı dünyalar girdiğimiz ânın ilk tanığı diye düşündüğümde uzun uzadıya yazılacak bir sembol olarak tasarlanıyor zihnimde. Nasıl ki yıllarca yaşanılan evden ayrılırken bir hüzün çöker de geri dönüp bakılırsa son bir kez, böylesi bir tanıklık ve ortaklık.

Öyle ki hızlıca çarpıp çıkmak gibi duyguları yansıtırken bile ortak olmuştur hemen hepimize. Tek başımıza kaldığımız günlerin gecesinde gözcülük etmiştir belki de. Yeryüzündeki milyonlarca evin görünmez şahidi olduğunuzu düşünsenize. Hem de öyle sıkıcı olmayan evlerde yaşanan dehşetengiz olayların konuşmayan ama her şeyi bilen bir şahidi.

Her gün evin kapısını kendisi açmak zorunda olanlara gizli bir ‘Hoş geldin’ fısıltısını duymadığınız için size alınan bir kapınız olduğunu düşünmenin kime ne zararı var? Hayatta her şeyi mantıksal çerçeveye oturtmanın bunaltan sıkıcılığında kaybolup gitmek istemiyorsak biraz kurgu ve eğlencenin hiç de fena olmadığını düşünenlerin “Hoş bulduk!” cevabını duyar gibiyim.

Bir de okuldan, işten dönüp de bir başkasının açtığı kapıdan girme şansına erişenler var ki bunun nasıl bir mutluluk olduğunu her gün duyumsuyorlardır umarım. Yalnızlık elbette derinlikli bir yolculuk. Bu içsel yolculukta insanın kendi elinden tutup yaşadığı deneyimlerden başına buyruk çıkarsama yapması çok değerli. Ama ziyadesiyle yalnız yaşamış kimse, sözü geçen kapıda karşılanmanın mutluluğunu öyle bir hisseder ki bu mutluluk kapının kendisine doğru yayılır. Bir bağ kurulur zamanla.

Kimi zamansa basit bir kendiliğinden kapı kapanması; ruhani olan ne varsa yükleyip korku duyduğumuz, yaklaşmaya ve dokunup da açmaya cesaret edemediğimiz bir cisim oluverir. Duyguların vücut bulmuş hali demiştik ya belki de en şiddetlisidir bu hal.

İster çat diye, ister tık diye kapansın bir sestir kapı. Gitmiş olanın ve bir daha gelmeyeceğinden emin olunan kişinin sesinin kalıntısıdır kimi zaman. Ki oradan duvarlara genişleyen, evi donatan ve tekrar kulaklarımızdan içimize süzülen bir ses. Ara sıra çınlayan, uykudan önceki kör sessizlikte duymak istemediğimiz ama yine de kulak verdiğimiz bir yankı. Bir sestir kapı.

 Ve son olarak kapıdan girenler var ki kare şekilli gökyüzüne bakarak “Bugün Pazar/ Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar” sevincini duyumsar. Bize de yıllar sonra o sevinci sahiplenmek düşer. Memleketinden uzakta, ses verdiği manzaraların figürü oluruz. İnsan manzalarının.

Önünden geçip gidilemeyecek kadar metafor olabilirmiş bu kapılar. ‘Postacı kapıyı iki kere çalar.’