Reklam

Cinsiyetçilik, ırkçılık ve faşizmi topa tutan bir roman

Cinsiyetçilik, ırkçılık ve faşizmi topa tutan bir roman
04 Ağustos 2022 - 14:11
Özlem Karahan

Gabriela Cabezón Cámara, çağdaş Arjantin edebiyatının önemli temsilcilerinden biri. Yazar aynı zamanda feminist edebiyatın güçlü sesleri arasında yerini alan, kadın hakları mücadelesini eserlerindeki incelikli anlatımlarla sınırlı tutmayıp hayatının her alanında da sürdüren bir aktivist. Şimdiye kadar kaleme aldığı dört romanıyla sadece ülkesinde değil, eserlerinin İngilizce çevirileri sayesinde dünyanın dört yanında geniş bir okur kitlesine sahip.
Dünya edebiyatında klasikten moderne, gotikten bilim kurguya farklı türlerde kültleşmiş eserlerin yanı sıra yepyeni yazar ve eserleri okurla buluşturan İthaki Yayınları, bu kez okuru Cámara’yla tanıştırıyor. Yayınevinin bu tanışma için seçtiği kitap ise, kariyeri boyunca dört roman kaleme alan yazarın 2017 yılında Arjantin’de yayımlanan, 2020 yılında İngilizce çevirisiyle “dünyaya açılan” romanı Iron Karı’nın Maceraları.
Yine 2020 yılında, edebiyat dünyasının en prestijli ödülleri arasında yer alan Uluslararası Booker Ödülü’nün kısa aday listesine giren Iron Karı’nın Maceraları, eserlerinde egemen fikirler yerine ezilen fikirlere, güçlü kahramanlar yerine mağdurlara ses vermesiyle tanınan yazarın bu sesi en çok yükselttiği romanlarından biri olarak yorumlanıyor.
Bir kadının özgürlük peşindeki yolculuğu
Öncelikle, bu çarpıcı eserin ortaya çıkış öyküsüne bakalım. Arjantinli şair ve yazar José Hernández, 1872 yılında kaleme aldığı ve bugün Arjantin edebiyatının kurucu eserlerinden biri olarak gösterilen Martin Fierro isimli romanında, ülke tarihinde önemli bir yer kaplayan “gaucho”ların yani sığır çobanlarının hayatlarına odaklanıyordu. Romanın ana karakteri Martin Fierro, başına türlü işler gelen bir müzisyendi. Fierro, bir gün kumarda, adı sanı olmayan, herkesin “karı” olarak hitap ettiği bir kadın kazanmıştı.
Cinsiyetçilik, ırkçılık ve faşizmi her eserinde bir şekilde topa tutan Cámara, Hernandez’in eserinde sadece bu kumarın anlatıldığı sayfalarda görünen, adı da sanı da başka hiçbir satırda geçmeyen bu “karı”yı, Iron Karı’nın Maceraları’nın merkezine koyuyor. Hernandez’in ana kahramanı Fierro’yu ise geleneksel cinsiyet rollerini yok eden pampalar arasında çılgın bir yolculukta çok az rolü olan bir karakter olarak kullanıyor.
Romanın bu ana kahramanı, gerçek anne ve babasını asla tanımamış, bebekliğinden itibaren kendisine köle muamelesi yapan bir zenci kadın tarafından büyütülmüş, Hernandez’in yukarıda anlattığım romanındaki gibi, bir kumarda Fierro isimli bir müzisyene karşı kaybedilmiş, henüz on dört yaşına varmadan Fierro’ya iki çocuk doğurmuş bir genç kadın. Arjantin’de tüm evli kadınlara olduğu gibi ona da “karı” diye sesleniyorlar. O, kendisine kocası Fierro’nun adının İngilizcesi olan “Iron”ı da isim yapıyor ve böylece bu kitabın başlığında da kullanılan ismini ortaya çıkarıyor: Iron Karı.
Bir gün kocası Fierro’yu, köyün diğer erkekleriyle birlikte Kızılderililere karşı savaşmaya götürdüklerinde, Iron Karı için yepyeni bir hayat da başlamış oluyor. Çocuklarını köydeki bir yaşlı kadına bırakıyor ve Estraya adlı köpeğini de yanına alarak, kocasını bulmak için yola düşen kızıl saçlı bir İngiliz olan Liz’le birlikte yola çıkıyor.
Yolculuğun henüz başında, Liz, her kadının “karı” dışında, tamamen kendisine ait bir ismi olduğunu anlatıyor. Sonra ona “Josephine” ismini veriyor. Genç kadının özgürlüğü, kendisini ve daha başka birçok şeyi tanımaya başlayacağı bu yolculukta özgürlüğüne dair edindiği ilk şey de böylece kendi ismi, Josephine oluyor.
Bu yolculukta Josephine, “yoldan” ve Liz’den öğrendikleriyle giderek değişiyor. Pampalar boyunca, at arabalarıyla ilerledikleri, Kızılderililerin cesetleri ve kemikleriyle kaplı yollarda Liz ona alfabeyi öğretiyor, Londra’yı anlatıyor, aralarında Frankenstein’ın ve Oliver Twist’in de olduğu birçok kitap okuyor.
Yolda kendilerine Rosario isimli genç çocuk ile sürüsünün katılmasıyla, artık yolculuklarına büyük bir grup olarak devam ederlerken Josephine hayatında ilk kez aşkla da tanışıyor. Queer bir aşkı, Josephine’in dilinden büyük incelikle resmeden yazar, böylece sınırlara hapsedilmeye çalışılan “özgürlük” kavramını tüm sınırlamalara meydan okur hale, işte bu aşkla getiriyor.
Buenos Aires’li yazar, romanda oldukça sade bir dil kullanımını tercih ediyor. Kendisine ve dünyaya dair hiçbir fikri olmayan bir kadının, Josephine’in dilinden yazılan romanda Josephine yeni şeyler keşfedip yeni şeyler öğrendikçe dil de gelişiyor, kelimeler yeni anlamlar kazanıyor ve okur da kahramanın dönüşümüne dil sayesinde birebir eşlik ediyor.
Arjantin’in kayıp kültürlerine yakılan bir ağıt
Cámara, Iron Karı’nın Maceraları’nda bir kadının çıktığı yolculuğu, bir anlamda toplumun kendisine yüklediği “adsız kölelik” rolünden ayrılıp özgürleşeceği bir yolculuğa dönüştürüyor. Bununla da yetinmeyen yazar, bu yolculukta küreselleşmeyi de merkeze yerleştirerek, İngiltere’nin Arjantin’i geliştirme projesini topa tutuyor. İngiliz küreselleşmesini Arjantin halkının canı ve özgürlüğünün tam karşısına ustalıkla yerleştiriyor.
Burayı biraz açalım. 1870'lerde Arjantin hükümeti, ağırlıklı olarak yerli halk olan Mapuchelerin (orta ve güney Şili ile güney Arjantin'de yaşayan yerli Kızılderili halk) yaşadığı Patagonya Çölü üzerinde kontrol sağlamak için bir askeri kampanyaya girişti. Arjantin birlikleri en az bin Mapuche'yi öldürdü ve 15 bin kişiyi yerinden etti. Tarihe Çölün Fethi olarak geçen bu olay sırasında boşaltılan alanlara beyaz yerleşimciler taşındı ve bölgeyi bir tarım alanına çevirdiler. Bu harekât kimilerine göre bir medenileştirme operasyonu olarak anılırken çoğu tarihçi ise bu olayı soykırım olarak adlandırıyor.
Bu olayı soykırım olarak nitelendirenler arasında yer alan Cámara, romanında bu bakışını etkileyici bir sanat eseri yoluyla anlatıyor.
Romanın son bölümünde yazar, silahla ve katliamla yok edilmeye çalışılan halkların ve kültürlerin yok edilemeyeceğini adeta haykırdığı ütopik bir finalle aynı zamanda en parlak bölüme imza atıyor. Anlatının ritminin zirveye ulaştığı bu “en özgür ve en mutlu” bölümde, köleliği yaşayıp özgürlüğe kavuşmuş kahramanımız Josephine, tüm dünyaya meydan okuyan bir tiratla anlatısına son veriyor:
“Bizi bir görseniz, ama göremeyeceksiniz. Biz sanki hiçliğe gömülüyormuşuz gibi ilerlemeyi biliyoruz; silinip giden, yok olan bir köy hayal edin, renklerini, evlerini, köpeklerini, giysilerini, ineklerini, atlarını görebildiğiniz, hayalet gibi âdeta buharlaşan bir köy; konturları keskinliğini, renkleri parlaklığını kaybediyor, her şey beyaz sise karışıyor. İşte böyle yol alıyoruz.”
Gabriela Cabezón Cámara imzalı Iron Karı’nın Maceraları, İthaki Yayınları etiketi ve Roza Hakmen çevirisiyle raflarda.