Reklam

Yılmaz Can Derdiyok yazdı... Hesap

Yılmaz Can Derdiyok yazdı... Hesap
01 Temmuz 2022 - 09:35

Yılmaz Can Derdiyok
F.B.’ye...
Midem gurul gurul. Lokantaya giriyorum. Sağlı sollu masalarda yenilen soslu makarnaların, bol peynirli pizzaların nefis kokusu geliyor burnuma. Lakin buraya nefis kokulu bir pizza yahut bol soslu bir makarna yemek için gelmedim. İlerliyorum. Kasanın hemen önündeki boş masayı kestiriyorum gözüme. Dantelli örtüsü babaannemin evindeki yuvarlak masayı anımsatıyor. Babaannemin evindeki dantelli örtü yalnızca toplu yemek yenilen akşamlarda alınırdı yuvarlak masanın üstünden.Masanın biraz uzağındaki kahverengi ve eskimiş kanepeye katlayıp koyarlardı örtüyü. Bir süre sonra dantelli örtüyü açar, başımdan aşağı doğru sallandırır ve dans ederdim. Örtünün püskülleri eşlik ederdi dansıma.
Önümdeki örtüyü başımdan aşağı doğru örtmek ve dans etmek geçiyor içimden. Püsküllerinin olmadığını fark ediyorum. Püskülü olmayan bir dantelli örtü eksik ve anlamsız geliyor o an. Garsona kampanyadan söylüyorum. Bir şişe şarap isteyene peynir tabağı. Hemen sonraiki genç yaklaşıyor el ele. Biri kısa diğeri epey uzun. Birinin saçı sarı, diğerinin siyah. Annemle babam geliyor aklıma. Babam uzun, annem kısa;annem sarı saçlı, babam siyah.El ele tutuşan genç çift hesabı ödemek için geçiyorlar yanımdan.Onlar yanımdan geçerken parfümleri geliyor burnuma. Lokantadaki yemeklerin kokusu kayboluyor iki saniyeliğine.
Parfümlerden biri, şekerli bir koku, babamın ortağını getiriyor gözümün önüne. İlk aşkım.Eskilere dönüyorum kokunun etkisiyle. Yatağımdan kalkıp ekmek almaya üşendiğim ergenlik zamanlarımda annemin verdiği turşu bidonlarını her defasında zevkle götürüyorum dükkâna. Dükkân, bir esnaf lokantası. İlk aşkım bir aşçı. Orta boylu. Kısacık kirli sakalları var. Kaslı ama ince vücuduyla yemek yaparken onu izlemek püsküllerle dans etmek kadar güzel geliyor. Dükkânımızda pazartesi günlerinin menüsü kuru fasulye oluyor genellikle. Evde pek de severek yemediğim kuru fasulyeyi neden dükkânda derin bir iştahla yediğimi soruyorlar her seferinde. Hiç akıllarına gelmiyor “Çok güzel olmuş” demek için midem bulanarak kuru fasulye yediğim. Onlara göre iştahla yediğim kuru fasulyelerin hesabını, gün boyunca bulanan midem ödüyor.
Odamdauzanıp onun kısacık sakallarının üstündeki keskin bakışlarını hayal ederek iç çekmek yetmediğinde daha yakınında olmak için türlü yalanlar uyduruyorum. Bazen içim sıkıldığı için dükkâna doğru yürüyüş yapmak oluyor bahanem. Yürüyüş iyi geliyor diyorum anneme. Söylediğim yalanın hesabını uzun yürüyüşün sonunda damar damar olan ayaklarım ödüyor. Bir yaz tatilini harçlığımı çıkarmak için çalışarak geçirmek istediğimi söylediğimde,el içinde ne işim olduğu soruluyor. Bizim dükkânın tam bana göre olduğu karara bağlanıyor. Yemeklerden sonra kirleniyor masalar. Temizliyorum. Yeni müşteriler geliyor, karşılıyorum. Yemekler ve sonunda hesap. Geçen her iş gününün sonunda o ödüyor dükkânın benimle olan hesabını.
Yaz sıcağında incecik, kısa kollu tişörtüyle dükkânın hemen yanındaki ağacın gölgesinde sigara içerken gizli gizli izliyorum ilk aşkımı. Onu izlerken içimde olanların etkisi ellerime yansıyor sanki. Termometreye kafa tutarcasına buz kesiyor ellerim. Bir defasında yanımda sigara içerken “Sakın başlama şu zıkkımahem kesene hem nefesine zarar” demişti.Birkaç ay sonraonu kaybetme düşüncesiyle başladığım sigaranın hesabını hem kesem hem de nefesim ödüyor, hâlâ...
Yazın sonuna doğru evimizdeki sıradan bir akşam yemeğindebabam ortağının nişanlanacağını söylüyor anneme.Duyduğum yalnızca bu değil. Ortağının güzelve akıllı bir kızı sevdiğini anlatıyor babam. Ve ekliyor: “Darısı bizim oğlanın başına.” Vücudum buz kesiyor o an. Başıma geleceklerden korkuyorum. Hareket edemeden dinlemeye devam ediyorum.Kızın ailesinin temiz bir aile olduğunu anlatıyor babam.İçimdekileri döksem ailemizin kirleneceğini hissediyorum. Dökmüyorum, biriktiriyorum.Biriktirdikçe ben kirleniyorum.Bunları dinlerken buz kesen vücudum alev alıyor gece boyunca. Uyuyamıyorum.
Unutmaya çalışıyorum. Yalnızca onu değil, ona dair içimde ne varsa unutmaya çalışıyorum.Unuttukça temizleneceğimi zannediyorum. Unutmaya çalıştıkça onun hayali dallanıp budaklanıyor içimde.Bir ağaca dönüşüyor. Gölgesinde sigara içiyoruz birlikte. Nefesimiz de kesemiz de bir.
Nişanlandığı gece başıma bir ağrı giriyor. Midem bulanıyor. Eve dönüp yatağa girmek işkenceye dönüşüyor. Girmek zorundayım o yatağa, başka yerlere sığamıyorum çünkü. Yatağa girince içimdeki ağacın hareketlendiğini hissediyorum. Baygın baygın uzanırken uyuyakalıyorum. Sabah pencereden gelen gün ışığının etkisiyle gözlerimi açtığımda eksik hissediyorum kendimi. Ayılmam zaman alıyor. Beni ayıltan şey bir yokluk hissi oluyor. İçimdeki ağacın yok olduğunu fark ediyorum. Nişan yüzüğünün hesabını içimdeki ağaç ödüyor.
Sonraki günler, aylar ve yıllar boyunca içimdeki ağacın boşluğunu çöplerle dolduruyorum.İçim çöplüğe dönüşüyor. Neredeyse herkesin bir payı variçimde oluşan çöplük yığınında. Susmayı tercih ediyorum. Ailemi kirletmek istemiyorum. Konuşursam içimdeki çöplüğün kokusunun etrafa yayılacağını düşünüyorum.Koku esir alıyor içimi. Etrafa yayılmasın diye sustuğum kokunun hesabınıyine o kokuyla yaşayarak ben ödüyorum.