Reklam

Umut Salcan yazdı... Masumiyet

Umut Salcan yazdı... Masumiyet
08 Ekim 2021 - 10:21
Umut Salcan
Bu bahar bir başka memleket… Sokaklar sesten yalıtılmış, adım başı sessizlik… Yaşam ve zaman birbiriyle bağı olmayan ayrı iki nehir… Hanelere prangalanmış milyonlarca hayat... Yoksulluk ve ölüm artık herkes için sıradan. Aslında yoksulluk ve ölüm hep sıradan… Dışarısı ise renk cümbüşü; tomurcuk vermiş erguvan çiçekleri, taze çimen kokusu… Aşka ve umuda dair her renk filizlenmiş. Oysa perde arkası gurbet misali...
Poyraz rüzgarlarına kapılmış polenler bu şehrin her semtinde ve her sokağında aynı resmi çiziyor. Gülderen apartmanı sakinleri de bu fotoğraf karesini izlemekle meşgul. Sokağa çıkma yasağı çoktan başlamış. Siren seslerine sokak köpeklerinin sesi karışıyor. Güneş ise tüm kızıllığı ile şehri terk etmek üzere... Akşam haberleri yeni başlamış. Uzun süredir gündem aynı; bilinmezliğin gölgesinde her gün hayatını kaybeden onlarca, yüzlerce insan… On numaradaki öğretmen Nazan Hanım evin diğer sakinlerinden ayrı olarak dışarıyı seyre dalmış. Duymak istemiyor anlatılanları. “Bilinmezlikle başa çıkmanın en güzel yolu üzerinde fazla durmamaktır.” Son zamanlarda okuduğu bir kitaptaki bu cümleyi anımsıyor sık sık. Sahiplenmiş sözü. Bir de eski kitaplara sarılma ihtiyacı duyuyor yeniden. Adını “bilineni sahiplenerek bilinmeyenle savaşma sanatı” koymuş. Başını cama yaslayarak karşı kaldırıma gözlerini dikmiş. Duvarın önündeki okul çantası dikkatini çekiyor. Birileri öylece bırakıp gitmiş. Öyle eski bir çanta da değil hani. Parlak kırmızı ve sarı renklere sahip.
Görülmeyecek gibi de değil. Duvarın ortasında sırtını dünyaya yaslamış. Haylaz bir çocuk hali var üzerinde. Umursamıyor kimseyi. İçi şişkin ve ağzından birkaç kumaş parçası dışarı fırlamış. İnsanı meraklandıran bir tarafı var. Önemsemek istemiyor Nazan Hanım. Aynı yöne bakmaya devam ediyor fakat dikkati hâlâ çantada. Aklındaki savruk düşüncelerden uzaklaşmak için üzerindeki belli belirsiz şekilleri seçmeye çalışıyor. Bir tuhaflık fark ediyor sonrasında. Başını yasladığı camdan uzaklaştırıyor birden: “Duman mı o?” Evin diğer sakinleri de merakla pencereye yöneliyorlar. Nazan Hanım şaşkınlığını saklayamamış belli ki. Hafif itişmelerle olaya şahit olmak istiyorlar. Gerçekten duman çıkıyor tepesinden! Anlamaya çalışıyorlar hep birlikte. Bir şey yanıyor sanki içinde. Hiç tekin değil bu çanta. Masumiyetinin arkasında neler gizli kim bilir? “Polisi arayalım” sesi yükseliyor içeriden. Sonrasında suçlu olmak da var işin ucunda. Polis tutanakları, mahkeme dosyaları… Eline düşmeyiver bürokrasinin. Sonra sekiz numaradaki Mehmet Bey’in sesi geliyor yan daireden. Tapu kadastrodan emekli… İki eşini de toprağa vermiş. Her yönüyle devlet dairesi Mehmet Bey: “… Evet efendim okul çantası… Duman çıkıyor içerisinden, evet… Korkuyoruz efendim artık hiç tekin değil sokaklar. O kadar sorunun içerisinde bir de bunlarla uğraşıyoruz. Adresi veriyorum efendim...” Bu yeni binalarda çok tuhaf! Duvar değil perde var sanki aralarında. Belli etmese de Nazan Hanım durumdan memnun. Kararsızlığın yarattığı hava dağılıyor on numarada. Artık pencere kenarında seyretme zamanı… “Şimdi gelirler” diyor. Korkudan çok merak duygusu sarmış her birini. “Ya patlarsa!” Evin üniversiteye giden kızı “pencere kenarında durmayalım” diyor. “Gerçekten patlarsa buraya kadar gelir mi?” diye düşünüyorlar. Üçüncü kattaki evlerinde güvende olduklarını düşünmek istiyor Nazan Hanım ısrarla. Bir süre sonra apartmandaki hareketlilik de artmaya başlıyor. Karşı duvardaki bilinmezlik artık her hanede konuşulmaya başlanmış. Altı numaradaki emlakçı Mahmut Bey’in sesi yükseliyor bu sefer: “Geçen gün de iki arka sokakta buldular bir tane. İhbar var ihbar!” diyor. Birilerine seslenerek anlatmaya çabalıyor sanki. Diğer hanelerde de durum pek farklı değil. Dakikalar içerisinde yeni bir tartışma başlıyor aralarında. Çantanın daha da şiştiğini söylüyor dokuz numaradaki Seher Hanım. “Vallahi şişiyor bu çanta, patlayacak !” diyor. Gülderen apartmanı dokuz numaraya destek verenler ile vermeyenler arasında ikiye bölünüyor. Tekinsizliğini saklamıyor artık okul çantası. Uzaktan yaşananlara öylece gülümsüyor. Halinden memnun gibi. Ayak ayak üstüne atmış, perde arkasına gizlenen gurbet kuşlarına öylece bakıyor okul kaçkını. Kayıtsızlığı dile gelmiş, sokak lambası altında ıslık çalıyor. Mehmet Bey’in telefonundan sonra ne gelen var ne giden. Sabır taşı misali çatladı, çatlayacak Apartman. Mehmet Bey yine telefonda: “Efendim tekrar rahatsız ediyorum kusura bakmayın…” Konuşması devam ederken şaşkın bakışlar arasında duvarın arkasından bir el yükseliyor birden. Bedenini duvarın diğer tarafına sarkıtarak kendini boşluğa bırakıyor hızlıca. Telaşlı hali hareketlerine yansıyor. On beşinde bile değil bu çocuk. Tepeden tırnağa başı belada… Perde arkasına gizlenen gözlerden habersiz şekilde eli çantaya uzanıyor. Apartmanın diğer sakinleri gibi Nazan Hanım da şaşkın… Olan biteni izlemekle meşgul. Ne yaptığını bilen bir hali var çocuğun. Etrafına bakınarak çantadakileri boşaltmaya başlıyor. Birkaç paket kuruyemiş, iki kutu karton bardak, birkaç paket olta takımı ve bir tane de termos. Kapağı açık kalmış ve dumanı hâlâ üzerinde. Her şey tamam. Çıkardığı paketlerin hepsini geri koyuyor tekrardan. Fazla zamanı yok gibi. Çantayı kapıp sokak lambalarının aydınlattığı Kuyulubağ sokağının yokuşuna kaptırıyor kendini. Küçük bedeni ile karanlığa karışıp kayboluyor. Ardından köşe başında iki zabıta memuru beliriyor. Bir süre sonra onlar da karanlığa karışıyor.