Reklam

Uğraş Abanoz yazdı... Program

Uğraş Abanoz yazdı... Program
30 Mayıs 2022 - 13:40

Uğraş Abanoz

Ormanın içine yürüdü, kurt sesleri geliyordu, buraya ne zaman geldiğini unuttu, uyandı ve yürüdü hepsi bu, en son hatırladığı şatafatlı bir lokantada yemekte olduğuydu, en son
1869 Château Lafiti bitirmişlerdi, şişenin dibine bakıp gülümsemişti. Masalarda şamdanlar, yerde ipek halılar vardı, yüksek tavanlı, büyük avizelerin altında kendinden geçerek gülüyordu, paranın nereden geldiğini sormadı, paranın nereden geldiğini düşünmedi, ilgilenmezdi, bununla program ilgilenirdi. Gününü gün etmenin erdemli olmaktan iyi olduğunu düşündü hep! Alımlıydı, güzeldi, gençti, sesiyle, oyunculuğuyla herkesi büyülemişti...
Yürüdü, otların, köklerin arasından geçti, alnında bir sızı vardı, elini attı, “Kan!” dedi mırıltıyla, yerde hayvan iskeletleri, eldivenler, şişeler... Tepelerde at sesleri yankılanıyordu,“At!”dedi,“at varsa....” dengesini sağlamakta zorlanıyordu, o lokantaya niye gitmişti, yanındaki adam kimdi? Film görüşmesi miydi? Bazen tahmin edilemez işler olurdu,
sürprizler. Anımsayamadı, bir bölüm mü geçilmişti, ne olmuştu, yürüdü. “Buradan kurtulmalıyım,” dedi, “rüyadan uyanmalıyım, burası...Ben... Yeni başlamadım, amatör değilim, beni burada tutamazsınız!”
Saçları havalandı, koyu, gri bulutlar toplanıyordu, durdu, nefes nefese, elleri dizinde yavaşça doğruldu. “Doğa ölümü bekliyor, bina göründü, kurtuldum, şanslıyım! Çok bilmiş kumkumalar! -programda şansa yer yok- bu roman kaçkını cümlelerinizi çerçeveletip
duvara asabilirsiniz!”
Orman uğuldadı, sesler çoğaldı, konuştukça ağzından buharlar çıkıyor, kırılıp yerlere dökülüyordu, hava soğudu, akşam olmak üzereydi, kar başladı, bina belirdi, yaklaştı, içeriden, sinyal sesleri, yazar kasa sesleri geliyordu, boğazı kupkuruydu, havaya baktı, uzakta ağaçlar devriliyordu.
“Her ağaç bir oyuncuyu temsil ediyor, evimde, yatağımda uyuyorum, çok içtim! Uyan! Uyan!” Binanın penceresinde gölgeler vardı, “Olanları sorabileceğim birileri,” dedi, “göründüyseniz, hesap vakti!” paha biçilemez meyveler, özel yemekler, milyonluk küpeler, kolyeler geldi aklına, hepsini sağlama almıştı, kasada güvendeydiler, denizaşırı ülkelerde parası, dolar hesapları, yedek kimliği, pasaportu, zor zamanlar için sakladığı üç yüz bin altını vardı! Üç yüz bin! Kan durmuştu, patikadan hızla geçti, kırmızı halı tertemizdi. “Sanki ödül törenindeyim, artık piyon olmak istemiyorum, oyun kurmak istiyorum! Rol belirleyici olmak istiyorum, defalarca konuştuk, yine onu ikna edip bana sormadan devam etmişler, bunu yapamazsınız anlıyor musunuz? Ya pa maz sınız, buna dayanamıyorum, basit, sıradan bir oyuncu olarak kalmak istemiyorum!” Yürüdü, altın çerçeveli tablolar, fırçalar, boyalar, film makaraları, kürkler, kitaplar yavaş yavaş yok oluyordu, garip bir korku duydu,“Ya gerçekten bittiyse!” dedi, alnına uzandı, kan durmuştu, yara yoktu, -programda şansa yer yok- güldü, hayal meyal görüntüler üşüştü aklına, karlı yollar, ışıklar, sesler...Kapının önüne vardı, uzun boylu, oldukça heybetli bronz heykel, eline tutuşturulmuş notla dağlara bakıyordu, notu aldı...
“Sizi bekliyorduk bayan S...............”
“Demek bayan S, kala kala bu isme
kaldım!”
.....sizi bekliyorduk bayan S, herkes bir harften ibarettir, herkesin bir hayvanı, çok sevdiği resmi, zor ânında onu kurtaracak imgesi vardır, iyi düşünün... Kapıya baktı, notu tekrar okudu, siliniyordu, sizi bekliyorduk bayan S........................ Nal sesleri yaklaştı, tepede sis bulutları büyüyordu, kar tipiye döndü...
“İznim olmadan bu saçmalığa devam edemezsiniz!”
Etrafa bakındı, bir işaret aradı, bir hatırlatma cümlesi olmalıydı, işlerin bu noktaya geleceğini biliyordu, onu kurtaracak imgeyi düşündü, uğultular arttı, ağaçlar devrildi, zaman daralıyordu, ayağının dibine kan damlaları düştü, mavi bir kuş gelip heykele kondu.