Reklam

Kendim ve ben

Kendim ve ben
17 Kasım 2020 - 16:26
ŞERİF C. TURGUT

Uyandım. Boğazımdaki Sahra Çölü'ne bir bardak yağmur yağdırdım. Sonra ayağımın ucunda uyuklayan köpeğime Muhsin Bey’e baktım. Hiçbir şeyden habersiz ne kadar da rahat uyuyor. Bugün benim bu hayattaki son günüm olduğunu bilse belki de böyle pineklemez. Benimle oynamak için evin içinde koşturup dururdu.
Komodinin üstündeki silaha baktım. Daha değil. Biraz daha vaktim var. Yataktan çıktım. Oturma odasına geçtim. Oda darmadağındı. Mutfağa gittim. Kendime kahvaltı hazırladım. Yumurtanın kaynamasını beklerken Muhsin Bey’in mamasını doldurdum. Bedenimi bulmaları uzun sürebilir diye elli kiloluk mama poşetini açık bıraktım. Masama geçtim. Sabah haberlerini açtım. Sanki işime yarayacakmış gibi. 
Gözüm tavanda asılı ipe takıldı. Biraz daha oyalanmalı mıydım? Kendimi assam daha mı iyi olurdu? Kahve makinasının alarm sesiyle irkilerek kendime geldim. Vücudumun bütün zerrelerini taze kahve kokusu kaplamıştı. Ayağa kalktım. Üstünde yılın en başarılı babası yazan, yalan söyleyen eski bardağa kahveyi doldurdum. Kupayı dudaklarımdan önce burnuma yaklaştırdım. Yenilgimi yüzüme vuran kupadan bir yudum aldım. 
Kahve kokusuyla kendine gelen bir tek ben değildim. Kokuyu alır almaz Muhsin Bey odaya koşarak girdi. 
“Sen de mi istiyorsun?” dedim.
Havladı. Sanırım bu onun dilinde evet demekti. Normalde suyla dolu olması gereken kabına biraz kahve doldurdum.
“Hadi iç bakalım.” dedim.
Kafasını salladı ve kahveye gömüldü. Eski dostum Muhsin Bey. Hayatımdaki herkes birer birer beni terk ederken yanımda kalan tek canlı oydu. Belki tek başına sokakta yaşayabileceğini bilse o da terkederdi beni. İkinci kahvemi de doldurdum. Muhsin Bey’e baktım. 
“Merak etme. Seni hemen bulurlar. Beni yemek zorunda kalmazsın.” diyerek kafasını okşadım. Kupayı masaya bıraktım. Tavandaki ipe tekrar baktım. Vazgeçtim. Kendimi asmayacaktım. 
Banyoya girdim. Küvetin yanındaki jilete baktım. Hiç kullanılmamış keskin jilet bütün parlaklığıyla beni bekliyordu. Musluğun sıcak tarafını açtım ve küvetin dolmasını bekledim.
Bu hayatta çok acı çektim. Ama öldükten sonra yeni bir bedende reenkarne olduktan sonra bütün acılarım bitecek yepyeni bir hayat başlayacaktı. Küvet doldu. Üstümü çıkardım. Sudan yükselen dumanlar banyoyu sauna gibi yapmıştı. Bir ayağımı suya değdirir değdirmez geri çektim. Çok sıcaktı. Birazda soğuk suyu açmaya karar verdim. Musluğu çevirdim. Yarısı boş olan küveti biraz serinletiyordum. Elimle suyun sıcaklığına baktım. Tam ölmelik ısıdaydı. Gel de içimde geber diyordu. Ayağımı suya attım. Zil çaldı.
Muhsin Bey havlayarak kapıya koştu. Elinden gelse kapıyı o açacaktı. Keşke o açsaydı. Kimdi bu? Bu evin kapısı yıllardır çalmamıştı. Ne demekti şimdi bu? Meraklandım. Yere attığım kıyafetlerimi tekrar giydim. Kapıyı açtım. Kimse yoktu. Tam kapatıyordum ki bir daha çaldı. Aşağıdan zile basıyorlardı. Apartman kapısının nasıl açılacağını bilmiyordum. Anahtarımı cebime koydum. Aşağıya indim. Cam çift taraflıydı. Kendimi, kati sorgulayan dedektif gibi hissettim. Adamı inceledim. Kargocuydu. Ama ben bir şey söylememiştim. Kapıyı açtım. 
“Şerif Turgut?”
İsmim ilk defa bir soru kalıbı olarak kullanılmıştı. Gayri ihtiyari,
“Evet” dedim. 
Bir paketi elime tutuşturdu ve döndü gitti. Hiçbir şey soramamıştım. Adam paketi o kadar hızlı teslim edip gitmişti ki, kargocuların yarısı bu adam gibi olsa internetteki şikayetlerin hiçbiri olmazdı. Paketi açtım. Kayıt cihazı vardı. Altında da bir not. Son anlarını buna kaydet. Bu ne demekti şimdi? Benim son anlarımı kim nasıl bilebilirdi? Ben kendim bile bilmiyorken. Elimde paketle yukarı doğru çıkmaya başladım. Notu kimin yazdığı belli değildi. Ama fikir hoşuma gitmişti.
Banyoya gittim. Üstümü çıkardım. Küvete yerleştim. Kayıt cihazını açtım. Kenarda duran jileti bileğime yerleştirdim ve yukarı doğru derin bir kesik attım.
“Acı. Deli gibi acıyor. Bayılmamak için kendimi zor tuttum. Filmlerde çok daha kolay görünüyordu. Kan, damarlarımdan deli gibi boşalıyor. Birazdan bu acı geçer diye umuyorum. Sanırım diğer bileğime kesik atamayacağım. Son anlarımı yaşıyorum. Daha doğrusu bir yolculuğa çıkmış bulunmaktayım. Muhsin Bey!” 
Bir terslik olduğunun farkına varmıştı. Havlamaya başladı. Küvete benim yanıma geldi. Sudan korktuğudan içine giremiyordu ancak kafasıyla beni dürdükleyip çıkarmaya çalışıyordu. 
“Hiç boşuna uğraşma. Artık benim için dönüş yolu yok. Bak ayaklarım uyuşmaya başladı bile.” 
İyice delirmişti. Bir oyana bir buyana koşturup duruyordu.
“Yorgunluk iyice çöktü vücuduma. Gözlerim. Gözlerim kararıyor. Halüsinasyon görmeye başladım. Biri var. Sürekli hareket halinde. Koşturup duruyor.” 
Kafamı salladım. Tekrar küvetteyim. Muhsin Bey havlayıp, koşturmaya devam ediyor. Hatırladım. Cihazı ben almıştım. Ama çok uzun zaman oldu. Vay be, kargo şirketleri dedikleri kadar kötüymüş. 
“Vücudum iyice hissizleşti. Bulanık bir görüntü. Bir adam. Küvette. Kolu kanıyor. Koşuyorum. Yardım edin. Yardım edin! Adam kendini öldürüyor. Ellerim. Ellerimi tekrar hissediyorum ama her zamanki gibi değil. Daha farklı, sanki ellerimden terliyorum. Koş.  Yardım getir. Adam ölecek. Adamın kolu kanıyor. Yardım etmeliyim. Küvettekinin yüzüne bakıyorum. Benim. Aynaya bakıyorum. Muhsin Bey bana bakıyor..”