Reklam

Kuytu

Kuytu
05 Ağustos 2021 - 11:29
Neslihan Yiğitler
Yüz yayınları, yayın yaşamına başlayalı altı yılı geçti. Yayınevi, “1945 sonrası dünya Edebiyatı’nın daha önce Türkçeye çevrilmemiş minör klasikleri ve klasik olmaya aday eserleri iyi çeviri, titiz bir editoryal çalışma ve özenli tasarımıyla yayınlamayı hedefliyoruz.” Diyor internet sayfasından okurlarına. Tanıttığı yeni yazarlarıyla iyi okuyucuların kitaplığında birden fazla yer bulan yayınevi bundan üç yıl önce öykü kitaplarından başka roman kitaplarına da yer vermeye başladı.

Size bu yazımda, Yüz Yayın’ın on beşinci kitabından Carys Davies’in “Kuytu” isimli kitabından söz açmak istiyorum. Gallerli yazar “Some New Ambus’un” ardından yayınladığı “Kuytu” isimli kitabıyla Frank O’Connor Uluslararası Öykü Kitabı Ödülü ve Jerwood Kurmaca ve Keşif Ödülünü almış. Birçok öyküsü, antoloji ve dergilerde yayınlanmış ve BBC’nin kültür sanat radyo programlarında seslendirilmiş.
Yazarın ustalığı, ilk öykü “Sessizlik”in ortasına gelmeden kendinizi kurulan atmosferin içinde bulduğunuzda anlaşılıyor. Bir öykü okuru olmanın yanı sıra öykü yazma sevdalılarını da çok etkileyecek bu ustalıklı atmosfer kurma işçiliğinin arkasında çok geçmeden bir çapan oğlanı aramaya başlıyorsunuz. Atmosfer ilerledikçe, karakterleri tanıdıkça, öykünün olmazsa olmazı olan “tek etki” ye yavaş ve emin adımlarla sürüklendiğinizi duyumsuyorsunuz. Bu tek etki, kimi öykünün tam ortasında bir cümleyle kimi de öykünün sonunda, bitişinde veriliyor ne ki her nerede verilirse verilsin siz aklınıza çengel atılmadan diğer öyküye geçemiyorsunuz. Az önce biten kalbinize, ciğerinize ya da zihninize dokunan öyküyü düşünerek biraz oyalanma gereksinimi duyuyorsunuz ister istemez. Kendinize düşünce alanı açıyorsunuz.
            Orijinal adı “The Redemption of Galen Pike” olan kitabı değerli Yasemin Akbaş dilimize çevirmiş. Neredeyse yazar kadar emeği olduğu öykülerin kısa sürede unutulmazlar arasına girmesinden de anlaşılıyor. Kitapta bulunan on yedi öykünün neredeyse tamamı okurun öyküye ilk başladığı anın tersine bir yöne akmasıyla bitiyor. İlk akla gelen öykülerin sürprizli olması ama daha derinlemesine düşününce bunun bir sürpriz olmadığını anlıyor düşünceli okur. Bu, aslında tam olarak “öykü karakteriyle ilgili önyargılarımızla verdiğimiz bir kararın atmosfer ve gelişen olaylar içerisinde anlatılınca aslında hiç de o verdiğimiz karar gibi olmadığını gösteriyor”.
            Davies’in öykülerinde tespitlerimizle ters köşe olurken diğer yandan da “olay örgüsüyle ilgili en çok meraklandığımız anda o en çok korktuğumuzun olmadığını bambaşka bir şeyin öyküsüyle karşı karşıya olduğumuzu” görüveriyoruz. Tam artık hiçbir şeye şaşırmam derken bir çocuk sevinci ya da bir korku orada bizi bekliyor.
            Bu öykülerin çalakalem anlatılmadığı o kadar çok fark ediliyor ki “Galen Pike’ın Kefareti öyküsünü yazmam yıllarımı aldı” diyor yazar. Hatta “Galen Pike’ı anlamam yıllarımı aldı” diyor bir röportajında.
Aynı söyleşide:
Neyin açığa çıkartıldığı ve öyküyü nasıl anlattığımız meselesi bir kısa öyküde şu şekilde gerçekleşiyor aslında: Bir şeylerin arasında, mekânlar arasında, karakterler arasında açıkça ifade edilen şeyler olmuyor. İfade edilmemiş bile olsa okurun bunu hissedebilmesi duygusal boşalma yaşatıyor okura. Kısa öyküde hem tinsel, ruhsal seviye söz konusu hem de insanlar arasındaki duygusal bağlantının hissedilmesi söz konusu.” Diyor.
Gizli tutkularımız, ödediğimiz, ödeyemediğimiz asla ödeyemeyeceğimiz kefaretler, büyük acılar, onların içinde barındırdıkları büyük umutlar, çok büyük kötülükler, minicik bir iyiliğin yaşamda yarattığı farkındalık, tüm bu kavramların hepsini “Kuytu’nun yüz otuz altı sayfası arasında bulabileceksiniz.
“Galen Pike’ın Kefareti” isimli öyküsünde not aldığı bir mezmurda yazdığı gibi:
“Kalp, yeterince ciddi hazırlanırsa doğru sözcükler mutlaka gelecektir.”