Reklam

Teslimat

Teslimat
20 Aralık 2021 - 12:53
Hilal Özdemir
Hasan Efendi kapıda dikiliyor. Bakışıyoruz. Bir kere de ne istediğini söyle be adam. Tahmin mi etmem gerekiyor anlamadım ki. “Ne lazım?” diyor. Bilmiyorum ki yeni kalktım. Uykulu gözlerimi iyice açıp kaşlarıma doğru kaldırıyorum. Çünkü bu saatte hareket ettirebildiğim tek kasım o. Tövbe çekerek gidiyor. Nasıl bir küfür geçirdiyse içinden artık. Tövbe gerekiyor herhalde. N’aptım yine hiç bilmiyorum. Zaten asla anlayamıyorum. 

Mutfakta pencere yok. Tek oda var, o da karanlığa bakıyor. Neden evlerin karanlığa bakan odaları var ki? Ampul de sinek pisliğinden iyice kararmış. Öyle loş, öyle pavyon. Bazen kafam bozuluyor valla içimden kanırtıcı bir şarkıya girmek geliyor. Bende de sitem çok, para yok. Allahtan ev sahibi bu mezarı kiraya verdiğini unutuyor, ben de iki ayda bir dergiden ne verirlerse ödüyorum işte. Buzdolabında biraz fıstık ezmesi kalmış, harika. Ekmek. Ekmek yok. Bak işte ekmek lazımmış. Zamanlamam her zamanki gibi kötü. Fıstık ezmesi kaşıkla da yenilebilen doyurucu bir besin, fakat pahalı, öyle bir lüksüm var mı benim, yok. Bakalım seçeneklerimiz ne? Biraz, McDonald’s ketçabı, ballı hardal… ve işte lüks buna denir, Seda’nın probiyotik yoğurdundan bir tane kalmış. Hem de vanilyalı, en sevmediğim. Herhalde iyice mayalanmıştır. Bana uyar. Seda. Onsuz kırk ikinci gün bugün. Kadınlar başaramayan erkek sevmiyor, emin oldum buna artık. Söyleyince de kızıyorlar. Başını koyduğu yastık yüzünü hiç yıkamadım. Giderek azalan şekerli bir şey kokuyor. Fırçamda da birkaç sarı saç teli kalmış. Hiç ellemedim, düşmesinler. Belki döner. Daha dönenini görmedim ama. O beni komik bulurdu. İyi espri yaptığımdan değil de doğal komikmişim. Şapşal dedi, yani. Olsun sevsin de o da bana uyar. 

Laptop şarja takmadan çalışmıyor artık. Bir bozulursa halim fena. Zaten yarım sayfa yerim var dergide bir hafta çizmesem, hemen başkasına verirler. Haberde Norveçli bir adamın ölüsünün dokuz seneden sonra bulunduğu yazıyor. Komşuları pek dışarı çıkmazdı, demiş. Bakımevine yerleşti sanmışlar. Birkaç evlilik yapmış çocukları da varmış. Aidatları banka hesabından ödenmiş, emekli maaşı kesilmiş, tadilat sorunu olmasa daha hala… Bu nedir ya! Kendimi şanslı hissedeceğim neredeyse. 

Bir seri çizmek istiyorum. Aklımda şöyle bir fikir var: Bir karikatürist mesela benim gibi. Çizdiği her şeyi yaşıyor. Önce anlam veremiyor, tesadüftür diyor ama sonra bir bakıyor ki, her detay gerçekleşiyor. Sahip olmak istediklerini çizmeye başlıyor. Önce büyük ikramiye, kendisine baskı yapan alay eden patronunun kalp krizi geçirip ölmesi, o ünlü hayallerinin kadını ile evlenmesi, ödüller alması, şan şöhret falan… Sonra bir bakıyor ki, istediği bir şey kalmamış. Çizemiyor artık. Çizemediği her gün sahip olduklarından biri eksiliyor. Önce kadın gidiyor tabii, klasik. En son patronu diriliyor. Bunu işten kovuyor ve en başa geri dönüyor, üstelik işsiz. Vay be, güzel hikâye ama ben bunu o yarım sayfada nasıl anlatacağım. 

İşimi kaybettim. Patron anket yaptırmış sonuncu ben olmuşum. Genç yeteneklere şans verecekmiş. Harika bir hikayem var desem de… Tüh be tam da. Neydi o söz? Ördek miydi, gözünden vuracaktım. Kesinlikle bu dünyaya buruşturulup fırlatılmış gibiyim, başka bir dünyanın çöpüyüm ben, emin oldum artık. İnsan bu kadar şanssız olmaz ki. Bıraktım, tamam, olmayacak böyle. Adam gibi bir iş bulacağım, parayı da bulacağım, hem Seda da döner belki. İşte o zaman, hah turna ya tamam, gözünden vuracağım. 

Pazarlamacı aranıyor, ücret dolgundur. Araç verilecektir. Soru şu: Ne kadar dolgun? Beni ilgilendiren kısım. Tamamen üçkağıt kokan bir iş. Kesin silah kaçakçılığı ya da pazarlama ayağına kokain teslimatı yapılacak. Olur. Bana uyar. Ben peygamber değilim. Peygamberlerin de peygamber olduğundan çok emin değilim. Yeter artık! Hayalimdeki işi yapamıyorsam, her işi yaparım bu saatten sonra. Şirkette falan çalışamam ama. Hep bir kıskançlık, ayak kaydırma, kendini tanrı sanan patronlar ve cemaati. Ekmek parası mı kazanıyoruz, haçlılarla mı savaşıyoruz belli değil. Zaten bu kişisel gelişim hareketi herkesi barbara dönüştürmüş. Canlı canlı yiyorlar adamı, kan içiyorlar kafatasından, kan. Bak bu da iyi hikâyeymiş. Beyaz yakalıların dönüşümü. Plazadan sızan kan. Mesela kendine güvenmesen iş arkadaşların biçer önce, güvensen patron kafanı ezer. Tam arada duracaksın.  Ortalama zekada ama çalışkan ve ne deseler yapacak kişi olacaksın. Sana yardım edecekler çünkü bulundukları mevkiye o kadar ödün vererek gelmişler ki sende de o kişiliksizliği görmek ve iyi hissetmek isteyecekler. Buraların kuralı bu. Derebeylik valla başka bir şey değil. Yüzlerce yıldır değişen hiçbir şey yok. 

Otuz beşimden sonra kimseye kendimi ispat etmeye çalışmayacağım. Hele kendime asla. Su arıtma cihazı değildir umarım. Çünkü arıtmıyor. Çok kirli su ve her şey. Kokain pazarlayacağım, karar verdim. İyi para bırakır. Riski çok, taşıması kolay. Sigorta falan da varsa. Hele çalıştığın yerden de yiyorsan şöyle iki fırt falan. Ne güzel iş lan. Paranın yarısını yerim. Evi değiştiririm, her yanı cam, şöyle binalara yukarıdan bakan bir plazaya yerleşirim. Kaportası uçlarına doğru keskinleşen mat siyah bir araba. Tatil de yaparım, hem de yurt dışında. Denizi falan anca rüyamda görüyorum ben. Yok deniz olmaz, su korkum var. İtalya mesela bana uyar. Kapıkule’den sonrası hiç fark etmez aslında. Biraz kenara para da koyarsam Norveçliden daha iyi bir sonum olabilir. Belki Seda da… Sigortası olsa bari işin. Neyse. 

“Ben çizerim efendim.”
“Neyi?”
“Karikatürist yani. Çizerim.”
“Daha önce yaptın mı?”
“Neyi? On senedir çiziyorum efendim.”
“Pazarlama diyorum.”
“Valla açık söyleyeyim kendimi pazarlama konusunda hiç iyi olmadım ama…
“Tamam işi aldın kardeşim. Pazarlama işini biz yapıyoruz zaten, sen teslimat yapacaksın. Hemen başlayabilir misin?”

Olsa olsa bir düş. Kendimi çimdikliyorum, acıyor. Sigortayı unuttum sevinçten. Bak maaşı bile soramadım. Yüklediler beyaz Doblo’yu bir alamete doğru gidiyoruz ama dur bakalım. Teslimat ne acaba? Hiç karışmasam mı? Neyse ne. Adamların tipinden ve beni işe almalarından anladığım kadarıyla kesin yasal bir şey değil. Arabanın içi sigara kokuyor. Ekşi ekşi kokuyor. Çevirme falan olmasa bari. Polis adımı sorsa, kokain derim ben. Tanıyorum kendimi, Seda haklıydı. Kadınlar hep mi haklıdır arkadaş. 

Yağmur başladı. Hem de ne yağmak. Arabayı sürmüyorum, süzülüyorum sanki. Ah şu paranın gözü kör olsun. Gökten yağsa ya. Damlasa olur be! Herkes mutlu mesut, öyle yaşasak gitsek. Ve… köprünün girişinde çevirme var. Çünkü bende bir cenabetlik var. Bu yağmurda arama mı olur, görülmüş şey mi? Sakalı bıyığı kesseydim bari, böyle İslamcı militan gibi. Saçlarım da uzun, dağınık. Araba da Doblo iyi mi. Çizsem beni çizerdim. Kalbimi yuttum herhalde, bağırsaklarım güm güm ağrıdan. En son babamı defnederlerken böyle korkmuştum. Yine böyle sağanak yağmurlu gündü. Adamlar çamurda kayınca tabutu açılmış, mezara dikine düşmüştü. Göz kapakları da birden açılmıştı. Hala kabuslarıma girer. Babasının cenazesinde altına eden ilk benim herhalde. 

Hiçbir arabayı çevirmediler, ilginç. Boşuna korkmuşum. Ben de sıramı savarsam tuttum o plaza dairesini. Cafcaflı bir ışık yaptıracağım içine, pahalı kadife koltuklar, dev ekran televizyon, sadece dışarıdan yiyeceğim. Polis el sallıyor. Bana değildir herhalde. Kıvrılıvereyim şu öndekinin solundan.  Zaten su içinde kalmış adamlar, tipimi de göremiyorlar. Yok vallahi bana el ediyor. Durayım mı, kenara çekeyim. Belki ehliyet ruhsat mı sorar sadece? Ya bagajı açarsa, ne taşıyorsun derse? Bilmiyorum ki kokain mi, silah mı, organ mı var? Hayırlı bir şey yok o kesin. Aynı gün hem işten kovulup, hayalleri yıkılıp hem hapse giremez insan. Amerikan filmlerinde olur bu ancak. Bağırsaklarımdan gelen ses yağmurun sesini bastırıyor. Bir araba daha kötü kokamazdı herhalde. Yok, bu sefer değil. O plaza dairesinden vazgeçmem arkadaş ben. Kökleyeceğim gaza, göz gözü görmüyor zaten, kaybolacağım. O teslimat bugün yapılacak. Ne kaybederim ki yani en kötü ne olabilir bu saatten sonra? 

En kötüsü sanırım altımda bir Doblo olmasıymış. Peşimdeler ve her an önümü kesebilirler. Teslim olmayacağım ve bu cesareti nereden bulduğumu anlayamadan vurulup öleceğim. Yıllardır içimde sakladım, şimdi patlayacağım. Zaten kapıyı açsam arabanın kokusundan bir bok yediğim kesin anlaşılır. Biraz hızlı be, biraz hızlan be araba!
 
Uçuyorum. Bir süre havada asılı kalıyorum. Sonra hızla, döne döne... Son gördüğüm parlak çelikten bir plazanın ışıkları. Kafam bir tavana bir cama çarpıyor. Arabanın tüm kapıları birden açılıyor. Boğazın maviliği… Sudan korkarım ben. Son bir çarpış. En çok bu acıttı. Kendi kanımın tadını alıyorum. Hayattayım hala. Değil mi? Emniyet kemerini açtığım gibi yüzeye doğru süzülüyorum. Can havliyle başımı sudan çıkarıp havayı ciğerlerime çekiyorum. Açılan kutulardan yüzlerce Dolar, Euro üzerime yağıyor. Yo, bu gerçek olamaz. Kesin öldüm ben.