Reklam

Adalet Hanım

Adalet Hanım
08 Şubat 2022 - 11:13
Gönül Şimşek
Mutfak penceresinden yayılan tarhana kokusunu içine çekti Adalet. Tarhana çorbasının sıcaklığını kendi boğazından geçiyormuş gibi yutkundu. Mutfaklardan gelen kaşık çatal sesleri yüreğindeki yangına değer gibi acıttı. Herkes evinde ne kadar mutlu diye düşündü. Sonra elindeki kana baktı. Korkularına teslim olmak istemiyordu. Alnına yapışan saçlarını başörtüsünün altına koyup, ellerini hırkasının içine alarak yürüdü. Pencereler yavaş yavaş kapanıyor, perdeler çekiliyordu. Koşarak akşam sofrasına ekmek yetiştirmeye çalışan çocuklara, hava erken karardığı için kepenkleri inen dükkânlara, yolcusunu evine yetiştirmeye çalışan dolmuşlara, sokağa sahiplik yapan köpeklere baktı ve yoluna devam etti. Yağmurun çoğalması ile kalabalık azalıyordu.
Kasabanın meydanına kadar geldi. Seçim zamanı yapılmış daha sonra yüzüne bakılmamış bozuk yola ve trafik kazalarında dağılmış kaldırım taşlarına baktı. Trafik lambasının ona yolu açmasını bekledi. Karşıdan karşıya geçip muhtarlık binasından hızlıca sola döndü. Jandarma binası görünüyordu. Islanan elbiselerine, çamur olan eskimiş ayakkabılarına aldırış etmeden bir süre sadece olduğu yerden bakabildi. Karanlık sanki gökyüzünde değil yüreğinde inliyordu. İçi acıyordu ve kapattığı yaraları kanatarak toprağa bırakmak ve sonsuza kadar üstünü örtmek istiyordu. Solmuş hırkasının içinden ellerini çıkartarak yürümeye devam etti. Yağmurdan dolayı dışarıda asker yoktu. Kulübede bekleyen yirmili yaşlardaki asker yarı uykulu gözlerle etrafa bakıyordu. Adımları yavaşlayan Adalet her adımında geçmişinden kareler döküyordu yere. Adalet daha on beş yaşındaydı babası Rüstem’e verdiğinde. Kumar borcuna karşılık satılmıştı. Peş peşe düşük yapıp sonra da kız doğurunca üstüne kuma getirilmişti. Hiç eksik olmamıştı dayağı Rüstem’in. Yemek geç geldi, çay hazır değil, çorabım delik derken her gün dövmüştü Adalet’i. Bu da yetmezmiş gibi evin tüm yükü onun üstündeydi. Üç oda, bir mutfak ve banyodan oluşan evi her gün temizlemek zoruna gitmiyordu ama kumasının hizmetini yapmak, işte o yıkıyordu Adalet’i. Kuması geldikten sonra hayatı daha da zorlaştı Adalet’in. Rüstem erkek çocuk için kumasını el üstünde tutuyordu. İş yapmasına izin vermiyor iyi beslenmesi için Adalet’e tembihlerde bulunuyordu. Adalet ise kızına ve kendisine verilen küçük odada yaşama tutunuyordu. Zehir gibi iliklerine kadar işleyen küf kokulu bu hayatı kızı için yaşamaya çalışıyordu. Kendi kaderini kızı yaşamasın diye günlerini eskisi gibi karanlık değil aydınlık görmeye çalışıyordu. Kızı ona baktıkça gözlerinde keder değil umut görsün istiyordu. Kocasıyla ve kumasının seslerine rağmen uyumaya çalışmak ilk başlarda zor olsa da sonradan kızı için duymaz oldu. Okumayı çok seviyordu. Rüstem’ den gizli mahallenin bakkalı Ahmet amcanın oğlundan aldığı kitaplar ile bir dünya yaratmıştı kendine. Onu tek mutlu eden şey akşam olduğunda odasına çekilip kızına hikâyeler okumak ve okudukça yaşadığı hayatı unutup başka hayatlar yaşamaktı. Rüstem sadece eşlerine değil kızına karşı da hiç sevgi göstermiyordu. Tek istediği erkek çocuğunun olmasıydı. Bu istek günden güne artıyordu. Adalet kızını Rüstem’in şiddetinden korumak için odadan çıkartmamaya çalışıyordu.
Odayı dipsiz kuyu görüntüsünden çıkartıp yaşanabilecek bir yere çevirmişti. Kumasının doğumu yaklaşmış evi huzursuzluk kaplamıştı. Ya erkek olacak Rüstem’in zulmü hafifleyecekti ya da kız olacak zulmü daha da artacaktı. O gün gelip çattığında Adale ile kuması korkudan ne yapacağını bilemiyordu. Rüstem’in yine kızı olmuştu ve bunu duyunca küplere binmiş, erkek çocuk için kıyameti koparmıştı. Artık kuması da dayak yiyordu. Ne Rüstem’in dayağı bitmiş ne de Adalet ile kumasının çilesi. Sadece onları ayakta tutan şey kızları olmuştu. Adalet’in kızı on beş yaşına, kumasının kızı on iki yaşına geldiğinde babaları okuldan almış bir daha da izin vermemişti okumaları için. Rüstem’i ikna etmek çok zordu. Adalet başlarda gizli gizli göndermeye çalışsa da Rüstem’in kulağına gitmiş kızları odaya kilitleyip anahtarı cebinde götürmüştü. Kızların aç kalmasına, korkmalarına dayanamayan Adalet mecbur kalıp kızları okula göndermemeyi kabul etmişti. Çareyi kitaplar alıp kocası eve gelmeden kızlara okutmak, onlara bir şeyler öğretmekte bulmuştu. Evin çürümüş duvarlarına kızların resimlerini yapıştırmış onlara pencerenin ardındaki hayatı anlatmaya başlamıştı. Kuması da Adalet’e yaptıklarına utanıyor kendini affettirmek için evin işlerini yapıp onun kızlar ile ilgilenmesini istiyordu. Kadınlar artık paramparça hayatlarını kızları için birleştiriyorlardı. Gün geçtikçe Rüstem’ in işleri bozulmaya başlamış ve zor günler kapıya dayanmıştı. Eve ve dükkâna haciz gelmişti. Adalet ve kuması geçim sıkıntısı bir yana kızları bir yana, ne yapacaklarını bilemeden komşudan aldıkları ekmek ile karınlarını doyurmaya çalışıyorlardı. Adalet, çözümü komşuları gibi ev temizliğine giderek bulmaya çalıştı. Az da olsa günlük ihtiyaçlarını karşılıyorlardır. Rüstem kendini daha çok kumara ve içkiye vermişti. Akşam da eve geç geldiği için Adalet’in çalıştığını bile anlamamıştı. Bir gün eve geldiğinde evde her şeyin darmadağınık, kumasının yüzünün kan içinde olduğunu gördü. Kızını göremeyince deliye dönmüştü. Rüstem, kızını zorla almıştı kumanın elinden, kumar borcuna karşılık. Mutfaktan bıçağı alan Adalet tam çıkmak üzereyken bahçede Rüstem ile karşılaştı. Öfkeden titriyordu. Aynı kaderi kızına yaşatmayacaktı. İzin vermeyecekti.
“Kızım nerde Rüstem ?”
“Verdim onu. Seni de baban borç karşılığı vermişti. Unut kızını Adalet.”
“Ölürüm de kızımı vermem. Nerde, kime verdin?”
“Bak Adalet sen çok başına buyruk oldun. Ağzını burnunu kırmadan eve gir. Sesin çok çıkıyor keserim dilini.”
Kuması da dışarı çıkmıştı. Korkuyordu. Bu zamana kadar Adalet’in yaptıklarının hakkını ödeyemezdi. Üstüne kuma gelen kendisiydi. Ona rağmen yaptıklarını unutup korumuş ve kızını kendi kızından ayırmamış, ekmeğini hep bölüşmüştü.
Cesaretini toplayarak; “Abla Tütün Osman aldı,” diyebildi. Bunu duyan Rüstem saldıracakken Adalet elindeki bıçağı Rüstem’ e defalarca sapladı. Yere yığılan Rüstem yardım isteyerek elini uzattı. Elini sert bir şekilde ittirdi Adalet.
Kapıda kızına sarılarak duran kumasına bakarak “Bitti” diyebildi. Yaşadıkları zulüm son bulmuştu. Evlendiği günden beri korkudan titreyen bedeni artık titremiyordu. Yerde, kanlar içinde yatan Rüstem’e baktı. Bıçağı hırkasının altına koyarak kızını almaya gidecekti ki ”ANNE” sesi ile irkildi. Kızını bahçe kapısında perişan halde gördü. Üstü başı çok kötü haldeydi. Yüzündeki kanı görünce aklı başından gitti. Bir yandan kızına sarılıyordu bir yandan da ona zarar geldi mi diye aklından geçiyordu. Kızının çığlığı ile kapıda duran Osman’ı fark etti. Kumasına dönerek “Kızım sana emanet .“dedi. Osman’ın konuşmasına bile izin vermeden hırkasının altına koyduğu bıçağı çıkarttı ve karnına defalarca kez sapladı.
Yere yığılan adama bakmadan ellerini dışarıda asılı çarşaflardan birine silerek kumasına ve kızlara dönüp; “İçeri geçin. Kızlar sana emanet unutma. Onları mutlaka okut, ben gelecem bir gün “ dedi ve bahçe kapısından gözden kayboldu.
Başında duran Jandarma Komutanı bir bardak suyu masanın üstüne koydu; “Anlat bakalım Adalet Hanım, nasıl oldu olay? Neden Rüstem ile Osman’ı öldürdün? Dudağının kenarında küçük bir gülümseme askıda kaldı Adalet’in. İlk defa HANIM olmuştu.