Reklam

Güzeşte

Güzeşte
14 Ekim 2021 - 12:01

Gök Aloğlu
Yaz sıcağı ince ince doluyordu eve. Cibinlikler işe yaramaz olmuştu. Parasızlıkla mücadele ettikleri yetmiyordu sanki. Bu uçan siyah kan emiciler çoğaldıkça çoğalıyordu. Gün geçtikçe de güçleniyorlardı. Sanki birlik olup insanlara, insanlığa karşı bir mücadele işine girişiyorlardı. Tatlı uykusu kaçmıştı ama yataktan çıkası yoktu. Dışarıdan şehrin gürültüsü geliyor, uzun yaz günlerinin baharı geride bıraktığının haberciliğini yapıyordu. Bu gürültüyü dinleyerek heyecanlı bir uyku mahmurluğu çekmek ziyadesiyle güzel bir işti. İnce örtü sadece ayaklarını bileklerine kadar örtüyordu. Ayakları hariç her yere yaz sıcağı hâkim olmaya başlamıştı. Saat ilerledikçe ince ince yayılışı hızlı bir işgale dönmüştü. Nem şehre hâkimdi. Sıcakla birleştiği takdirde insanı yaşamda zorlayan bir hal alıyordu. Mutfaktan gelen tıkırtıları işitti. Birazdan gelip sofraya teşrif için rahatsız ederler diye düşündü. Örtünün altındaki ayaklarını bütün inceliğiyle çekti. Bir iki sınır tanımaz sinek kondukları yerden havalandı. Bembeyaz ayaklarının üzerine nemli hava nüfuz etti. Sardılar, sarmaladılar. Cibinliğin ucunu parmaklarının dışı ile itti. İnce bir aralık oluştu. Yatağın içinde yarı oturur bir hal almıştı. Bu aralıktan önce ayaklarını çıkarttı, sonra bacakları ve narin bedeni geldi peşi sıra. Ayağına üzeri gümüş işlemeli terliği geçirdi. Her ne kadar yaz sıcağı da olsa koridora böyle yatak kıyafetleriyle çıkmak uygun değildi. Yakası işlemeli, kemerinde altın sicimle motifler bulunan sabahlığı giymeyi pek severdi. Üzerine geçirdi yavaşça. Kemerini alelade bağladı. Cumbaya doğru yaklaştı. Gözlerini sokaktan gelip geçenlere, zihnini sokağın ahengine bıraktı. Evin arka odasıydı burası, sokağı bu kadar yakından gören tek odaydı. Özellikle istemişti. Münzevi birisi değildi. Kalabalığı ve curcunayı severdi. Gösterişte abartıya kaçmaz ama sadeliği de tercih etmezdi. Babadan gelme bir zenginlik içindelerdi. Bizatihi babası da bu varlığa kendi çalışma azmi ile kavuşmamıştı. - Ama durum o ya, çalışma azmini içinde bulundurmamak insana fevkalade zarar verirdi. –


Yıllarca çalışılarak elde edilen maldan, mülkten gelen gelir Ağa Baba’nın vefatından sonra kardeş kavgalarıyla, mirasın bölüşülememesiyle sekteye uğramış ardından küslüklerle yapılan sulh yoluyla elde kalan mallarda yıllarca hazıra konan bu zatlarının mallarını, mülklerini emanet ettiği kişilerce iç edilmişti. Önceleri yalıda oturan zadegânlar ardından şu an oturdukları bu küçük ama bir o kadar da şık konağa geçmek durumunda kalmışlardı. En küçük kızları Ayten Hanım için bu hiç sıkıntı olmamıştı ama babasının canı bu duruma epey sıkılmış, annesi ise bu durumu ilk öğrendiğinde fenalaşmış, bu fenalaşmadan da kendisine sinir nöbetleri haiz olmuştu. Ağabeyi ile ablası desti izdivaç ederek bir kuş misali yuvadan ayrılmıştı. Küçük bir çekirdek aile ve yalıdan yadigâr çalışanlarıyla küçük hanımca hiçbir sıkıntı vücut bulmadan yaşanıyordu. Ev içinde seslerin yükselmesine, babasının bu tartışmalardan sonra evi saatlik terk edişlerine, annesinin baygınlıklarına, kapının eskisi gibi saygıdeğer insanlarca salon toplantıları için değil alacaklılar tarafından çalınmasına hemen alışmıştı. Daha önceki şatafatlı hayatlarının sebebini, bu hayatı idame ettirmek için gerekenlerin ne olduğunu hiçbir zaman sormadığı gibi şu an gerçekleşen bu can sıkıcı, ruh daraltıcı olayların da sebebini hiç sormuyordu. İçinde en ufak bir merak tohumu filizlenmiyor, bu zuhur eden olaylara karşı bir “neden” sorusu aklına düşmüyordu.

Gezmeye ziyadesiyle düşkün olan küçük hanım için sadece daha sık gittikleri Avrupa seyahatleri azalmıştı. Bu durumun da pek maddi konular ile bir ilintisi yoktu. Avrupa’ya savaş havası hâkimdi. Balkanlar karışmıştı, art arda savaşlar çıkıyordu. Ata topraklarına bile en son üç yıl önce gitmişlerdi. Artık Saraybosna onlara çok uzaktı. Frenk Diyarı gezileri yerini bulunduğu şehrin kozmopolit yapısına bırakmıştı. O denli kültür rengine sahipti ki buraları, bir iki cadde geçmek ile bambaşka bir diyara varılmış gibi oluyordu. Birbirinden epey farklı yazıların süslediği tabelalı dükkânları usul usul geçiyor, vapura bindiği anda kendini diller senfonisine gelmiş gibi bahtiyar hissediyordu. Konağın eskimiş tahtaları her bir adımı haber verircesine inliyordu. Evin küçük hanımının cumbadan seyre daldığı sokağın keşmekeşinden kurtulmasına yetti bu iniltiler. Evin çalışanlarından birinin sofranın teşrif için uygun olduğu haberini vermeye geldiğini anladı. Gözlerini sokaktan aldı. Çözülen kemerine ilişti gözleri. Yine üstünkörü bir halde bağladı. Kapıya doğru yöneldi. Evin çalışanı küçük hanımdan daha hızlıydı. Kapı iki kere çalındı. Tık sesleri peş peşe yankılandı. Uyandım. Geliyorum. Çalışanın bir şeyler söylemesine imkân vermeden açtı kapıyı. Gülümser bir yüzle çalışandan önce onu selamladı. Kapıyı çekmek için yeltendi, kemerin hafif hafif çözülmeye başladığını fark etti. Oralı olmadı. Kapıyı çekti, kapattı. Koridor ince ince inliyordu, eskimiş tahtalardan.