Reklam

Büşra Tümke yazdı... Baba

Büşra Tümke yazdı... Baba
16 Mayıs 2022 - 14:41
Büşra Tümke
“Or… Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin? Kim bilir ne yaptın da aldı seni kucağına? Amcası dokunmuş, şuna bak. Sevecek elbet seni, amcan o senin!”
En kötüsü de inanılmamaktı. Yanlış anlamak, uydurulmuş bir kılıftı her zaman. Dokunduğunda; ayak parmaklarımdan saç dibime kadar uyuşmak neydi peki?                       Ben amcamı sevdim mi? Yoksa; tek kız yeğeni olmak mı gerekçesiydi bu kadar sevmesinin? Ben artık çocuk değilim ki!
Diğer amcaları kucağına aldığında da sever miydi onu çocukken? Patlayan bir volkanın en sıcak köşesinde yanan bir su perisiydi Leyla. Okyanuslar birleşse bile, ateşini söndüremezdi.
“Leylam, gel bakalım kucağıma. Amcasının güzel yeğeni.”
Dizlerim tutmuyor, ağzımda salyaları akan, tek gözlü canavarın eli, kelimeler dökülmüyor. Nefes almakta güçlük çekerken; kulağıma fısıldıyor. “Babana söylersen seni öldürürüm.” Kulaklarım çınlıyor, ensemde soğuk bir ter, avucumda binlerce diken.
Sessizce kapısını açtı ateş tanrıçası Simge'nin, yatağına doğru yaklaştı. O kadar sessizdi ki; yaşadığından emin olmak için, elini burnuna götürdü. Oksijenin parmaklarında yarattığı hafif rüzgar şehvetini artırdı. Yavaşça yanına uzandı, perdenin arasından sızan ışık bedenini aydınlatmaya yetiyordu. Omzuna küçük öpücükler kondurdu, örtünün altından dokunduğu bacakları taş kesilmişti. Sonra; yerini yadırgayan göğüs uçlarına dokundu ve bedenini kavradı.
Şimdi, şurada boğazını sıksam, yuvalarından fırlayacak gözlerine baksam son nefesini verene kadar. Yaşayamam hayatımın sonuna kadar bu utançla. Evet yapmalıyım, birini yapmalıyım.
Notu bulduğunda; müdahale etmesi için çok geçti. Arsız bir canavara dönüşmüş gibiydi. Dakikalarca bağırdı. Bir hışımla çektiği bordo perde yerli yerindeydi. Perde içinde karanlık, karanlık içinde bordoya çalan ten rengi ve yalnızlığını haykıran bir parça kağıda daldı gözleri.
İki söğüt dalı arasında ince bir ip genç yaşım ve yürüyorum, gölgesinde asılı duran tılsımımla. Leş kargası tünüyor tepeme, ardımda ki orman karanlık ve buzul çağı sessizliğim. Sular çekilince geri döneceğim ve bir ömür hayaletinim!
Lacivert boğazın kursağına takılmış iki lokma kız. İstanbul'da birbirinden habersiz, aynı tünelde yürüyen iki yabancı. Utançları boyunlarında asılı, isimleri üçüncü sayfada saklı, iki temiz yürek uğurlandı bu dünyadan; avuçlarında bir parça kağıtla.“Baba.”
“Ne yazıyor gazete de baba? Çok dikkatli okuyorsun.”
“İki genç kız; babalarını nasıl sevdiğini anlatmış kızım, onu okuyorum.”
Babamın yuvalarını terk etmiş gözlerini hatırladım, yıllar sonra o gazeteyi okuyunca. Bankta oturuyorduk, elimde pamuk şeker. Şekerlenmiş parmak uçlarıma bakarken, babam da bana bakıyordu derinden, sevgiyle.                                                                                                                Birbirinden habersiz, aynı tünelde yürüyen iki yabancıyla karşılaşan baba ve kızdık. Gözümde ki yaş, babamın yokluğuna karıştı. Toprağına iliştirdim, avucumda ki bir parça kağıdı.
“İyi ki; güzel sevdin baba.”