ÖYKÜ/Deniz

Ufuk Sürmeli

Başucumdaki küçük aynanın içindeymiş kısacık ömrüm. Uzansam bir türlü, uzanmasam bir türlü… Hüznümün içinden flizlenen merakım! Hercailiğime bir son ver artık! Ellerimin arasından gerçekleri çarp yüzüme, ömrümü yansıtan! “Neden her zamanki gibi kesmiyorsun?” “Merak etme! Bundan böyle okul idaresi bir şey demez sana!” Bundan böyle? Bana? “Hem sen son sınıfta değil misin?” “Evet, ama geçen yılki son sınıfların…” “Geçen yılı karıştırma! Yeni müdür bir şey demez.” Sen çok yaşa “yeni müdür” sen çok yaşa! Kirpiksiz gözlerim, saçsız başımmış payıma düşen. İsyanım da sabrım da boşa… Gözlerim, ah zihnime söz geçiremeyen kirpiksiz gözlerim! Yardıma koşun, kafamda gezdirdiğim elim, göz kapaklarıma dokunan parmak uçlarım! “Merhaba Elif!” “Merhaba öğretmenim!” “Tebrikler! Bu sene de birinciliği kimseye kaptırmadın.” “Teşekkür ederim.” “Peki, neden hâlâ üzgün görünüyorsun?” “Bizimkiler gelmedi. Meraklandım. Bir sorun mu var acaba?” “Hayır, merak etme. Biz ailenden izin aldık. Bizimlesin bu hafta sonu.” “Şey, ama pazartesi kemoterapi…” “Tamam, biliyorum. Sadece hafta sonu… Pazartesi biz seni bırakırız. Hem sana bir sürprizimiz de var. Kalırsın değil mi?” “Şey… Bilmiyorum. Yani evet, çok sevinirim.” İlaç kokusu mudur genzimi yakan, hiçbir zaman gerçekleşmeyecek düşlerim mi? Yatılı okumanın kadersizliğinde oldum olası özlediğim uzun, sarı saçlarım! Okuldan önceki yıllarımda asılı kalan... Gönlünce uzayıp özgürce dalgalansan yine, bir vakit aynalardan yansıyan… Okul bahçesinde dolaşsam uzun kirpiklerimle, gözlerimde yemyeşil bir bahar… Makul bir ömrün penceresinden baksam, vakitsiz solmayacak gülüşlerle! Hızla giden arabanın camından içeri dolan serin rüzgâr! Yine savurur musun saçlarımı, haziranda bir akşamüstü? İçimde karne sevinci, aklımda varsa yoksa “sürpriz”… “Ebenced deniz görmemiş bir çoban çocuğu” nun, hayvan otlatan bir kız çocuğunun, düşleri çoğaltılsa yine; göğsünün kafesinden kıpır kıpır bir kuş uçurulsa, müşfk insanların sağaltıcı elleriyle… Bir kızcağızın derdiyle dertlenen, sevinciyle sevinen güzel insanların sesleriyle yarı uykulu halimden uyandırılsam yine... Gözlerimi o uçsuz bucaksız maviliğe açsam… Tarif imkânsız bir şaşkınlık ve sevinçle öylece baksam, baksam... İskeledeki kayıklardan birine binip ışıltılı suların hazzını duysam… Köpüklü mavilikte ağır ağır ilerlerken aniden gözlerim nemlense, ağlamamak için kendimi zor tutsam... Sarılsam kayığa sımsıkı, kâh sağa kâh sola eğilsem… Küçük dalgaları yırtan köylü ellerim tuzlu sularda balık misali süzülse... Denize dalıp dalıp çıkan kürekler… Küreklerin uyumlu dansı… Suların büyüleyici şıpırtısı… Tüm bu güzelliklerin yıllar sürecek minnettarlığı… “Merhaba Elif!” “Merhaba!” “Evet, hazır mısın? Seni götürmemiz gerekiyor artık!” “Hazırım. Ne de olsa alıştım.” “Aynayı şuraya bırakalım.” “Tamam, teşekkür ederim. Şey, bir şey sorabilir miyim size?” “Tabii ki sorabilirsin.” “Sizce, denizi bir daha görebilecek miyim?” “…”

gününöyküsü öykü edebiyat edebiyatatölyesi