Mutlu bir an

MENEKŞE ERCAN PEKEL 'Eskimiş hiçbir eşyamı atamıyorum,' dedi Ayça

MENEKŞE ERCAN PEKEL

“Eskimiş hiçbir eşyamı atamıyorum,” dedi Ayça. Sesi tereddütlüydü bi̇r sır veri̇yor gi̇bi̇.  Burnunu çekti, sustu. Gökyüzü bulutsuz, hava sakindi. Dalgaların sesinden başka ses yoktu sahilde. Uzaklardan bir horozun ötüşü duyuldu.

Dizlerine kadar girdi denize Ayça, su ılıktı. Önce yüzmek istedi, sonra vazgeçti.  Gözleriyle suyun dibinde bir şeyler aramaya başladı. Sahildeki annesine kaçamak bir bakış attı, çekinerek anlatmaya devam etti: “Yeni bir yöntem geliştiriyorum aslında.”  

Annesi Ayfer Hanım, sırt üstü uzandığı şezlongda merakla kıpırdandı. Kapalı bir kutu gibiydi kızı, kendinden bahsetmeyi hiç sevmezdi. Derdinden şikâyet etmezdi. Seneler içinde daha sessiz, daha durgun bir kadın olup çıkmıştı.

Ellerini başının arkasında birleştirdi Ayfer Hanım, yavaşça. Güneş gözlüğü kulaklarının arkasını acıtıyordu. Yine de konuşmaya başladığında tüm dikkatini Ayça’ya vermişti. 

“Ne zaman yeni bir giysi alsam, dolabımdan eskimiş bir parçayı çıkarıyorum.  Vazgeçmeyeyim diye de aynı gün poşete koyup, belediyenin şu elbise toplama kutularından birine atıyorum.  Hani sizin sokağın köşesinde de var ya bir tane.”

Ayça sustu, derinlere doğru çevirdi başını. Pancar motor sesi. Martılar birkaç küçük balık kapma derdinde, motorun üstünde daireler çiziyor, çığlık çığlığa bağırıyor. Gürültüyü bastırmak için sesini biraz yükseltti. “Ne zamandır doğru dürüst alışverişe de çıktığım yok aslında.  İşler eskisi gibi değil. İnsanlar artık plaklarla pek ilgilenmiyor.”   

Ayfer Hanım uzandığı yerden doğruldu, ensesinde topladığı beyaz saçlarını bozdu, tekrar topladı. Kızıyla yakınlaşmanın tam sırasıydı, ama onu üzecek bir söz söylemek de istemiyordu. Cesaretini topladı, “Bırak şimdi dükkânı, anıların için de aynı şeyi yapsana,” dedi.  Sesi şefkatliydi.

Ayça şaşırdı, böyle bir yanıt beklemiyordu. Ne diyeceğini bilemedi. Tekrar suya eğildi, az sonra ciddi yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Denizden yuvarlak, yemyeşil yosun tutmuş bir taş çıkardı, iki elinin arasında evirip çevirdi, yanağına sürdü. Yosunun yumuşaklığını hissetmek hoşuna gitti. Bir kaşını kaldırdı, annesine baktı, sordu. “Anılarım için mi? Nasıl yani?”

“Mutlu bir an yaşadığında, onu çok uzun bir süre hatırlamak için kendine söz ver. Eski anılarından birini de aklından sil.  Özellikle de kötü bir anıyı.”

“Çok fazla mutlu an yaşamam gerek,” dedi Ayça, içini çekti. “Çok fazla -yeni- mutlu an yaşamam gerek.”

Ayfer Hanım güneş gözlüğünü çıkardı, şezlongun kenarına koydu. Ayağa kalktı. Katlayıp başının altına yastık yaptığı plaj elbisesini çırptı, giydi. Denize doğru kararlı adımlarla yürüdü. Eğildi, sığlıktan bir taş buldu, çıkardı. Siyah bir taş. İnce, yassı, pürüzsüz. Usta bir tavırla suya fırlattı. Taş sekti. Bir, iki, üç, dört, beş... Sonra usulca dibe gömüldü. Olduğu yerde zıpladı, ellerini çırptı Ayfer Hanım, çocuklar gibi sevindi. Taşı hayretle izleyen kızına muzipçe baktı, elleri belinde, gözleri kocaman açık, neşeyle bağırdı:

“Al işte sana yeni, mutlu bir an!”   

Horozun sesini duydular. Ayça, uzun uzun öten horozun, bu anı ötüşüyle kutladığını düşündü.