Sen, ben bir de Muhittin

Mehtap Aydemir
Dışarıda yağan yağmurun sesiyle biraz huzur bulmak istedi. Bir sigara yaktı. Son günlerde iyiden iyiye artırmıştı. Kahvesinden bir yudum alacaktı ki tabağın kenarındaki minicik kıl midesini bulandırdı. Elinin tersi ile itti.  “Hasebe kızım, bu kahvenin tabağında kıl var. Kaç defa dedim dikkat et diye. Al götür bunu yenisini yap.’’  Kız sallana sallana geldi. Kahveyi alıp giderken dudağının ucundaki küçümsemeyi fark etti. Çoktan kovardı aslında da bu kaçıncı olacak. Mecburen idare ediyor. Ellisinden sonra yeni yeni huylar edinmeye başlamıştı. Bu yaştan sonra olacak şey değildi de, oluyor işte. Belki bir psikiyatriste gitse çözümü olurdu ancak utanıyordu. Kız kahveyi yapıp tekrar getirdi. “Kızım koymadan şu masayı bir daha sil.’’ derken bıkkınlıkla pencereden dışarı baktı. Hava çok kapalıydı.
Hep onun yüzünden oldu, nerden aldım o davayı diye söylendi. Osman Bey yılların ceza avukatı idi. Artık çok para getirmeyen davalara bakmıyordu. O davada da çocuğun babası iyi para vermişti. Adamın tek oğlu idi “Oğlumun, yollu bir kız yüzünden hapislerde çürümesine izin veremem. “demişti. Cezaevine çocukla görüşmeye gittiğinde, onu görür görmez itici bulmuştu. Yirmili yaşlarda olmasına rağmen ortası açılmış kafası parıl parıl parlıyordu.  Sandalyede iyice kaykılmış, fütursuzca ona bakıyordu. Ayağı ile bir tane yapıştırıp, “Edep yahu!’’ demek gelmişti içinden ama demedi. Avukat müvekkil gizliliğinden dem vurarak çocuğun olayı olduğu gibi anlatması için giriş yapmıştı ki, çocuk hiç sıkılmadan utanmadan anlatmaya başlamıştı. 15 yaşında yaşında bir kızı, sevgili olma bahanesi ile kandırmış, oltaya düştüğünden emin olduktan sonra ormanda defalarca tecavüz etmişti. Üstelik çıplak resimlerini çekip, şantaj yoluyla, kıza aylarca tecavüz etmeye de devam etmişti. Bunları anlatırken ağızının kenarından tükürüğü sündükçe sünüyordu. Sanki kuduz bir köpek görmüş gibi iğrendi. Midesi bulandı. Kendini tuvalete zor attı. Oysa buna benzer bir sürü davaya bakmıştı. Hatta isim yapmıştı. Bu çocuğu da en az ceza ile kurtarmış, iyi de para almıştı almasına da o günden beri temizlik takıntısı peyda olmuş, gece gündüz rahat vermiyordu. Günden güne kendini foseptik çukuruna batmış gibi hissediyordu. Ne kadar temizlense nafile!
Saate baktı. Yeni davası için cezaevinde müvekkil ile görüşecekti. Arkadaşı Akif’in ricası  ile almıştı. Para falan almayacaktı. Kız zor durumdaymış. Bu ülkede zorda kalmış, sahipsiz kadından çok ne var diye düşündü. Vazgeçse Akif çok darılırdı. Kahvesinden son yudumu alıp hızlıca çıktı.
Kadını ilk gördüğünde şaşırdı. Yavru bir kedi gibi sandalyede büzülmüş küçücük kalmıştı. Kafasını kaldırıp bakmadı bile. Onu rahatlatmak için bir iki genel soru sordu, cevap vermedi. “Akif abinin sana selamı var’’ dedi. Kız yine tepki vermedi.
“Davanı okudum. Nedir, bu Muhittin meselesi ?’’ Kız ilk defa kafasını kaldırdı.
“Onun için işledim. Hak etti’’ Üstüne bir de pişman değilim demişsin. “Değilim” dedi sadece.
‘’Muhittin’i çok seviyordum. O benim her şeyimdi.’’ Gözlerinden bir pırıltı geçti.
“Ya kocan?’’
“Zorla verdiler. Kimim kimsem yok. Akrabaların yanında kalıyordum. Bu da biraz tutuk bir tip. Yaşı gelmiş kırka. Evlenememiş.’’
Dinlerken dosyaya şöyle bir daha göz attı. Arkadaşının emrivaki yapması hoşuna gitmemiş, bu yüzden çok da ayrıntılı incelememişti.
“Sana kötü davranır mıydı?’’
“İlk zamanlar bir kötülüğünü görmedim. Çok sessizdi. Sabah işe gider akşam gelince kumandayı eline alır, bir çift laf etmezdi. Ben kimsesiz ezik büyüdüm, en büyük hayalım bir çocuk sahibi olmaktı. Olmadı. Israrla doktora gidelim dedim bir türlü gitmedi. Üstelik de beni suçlamaya başladı. Bir de ayyaşlığı eklendi. Sarhoş olunca adamın içinden bir canavar çıkıyordu. Dayak atmaya o zaman başladı.’’
Kızı dinlerken ayakkabısındaki çamura takıldı gözü. Bakmamaya çalışıyor ancak dayanamıyordu. En sonunda mendil çıkartıp bir güzel sildi. Rahatladı. Bu sefer kız ona şaşkın gözlerle baktı.
“Peki Muhittin?’’
“Ölmeyi düşündüğüm bir zamanda karşıma çıktı.’’
“Çalıların arasında miyavlarken buldum. Minnacıktı. Ölmek üzereydi. Gece demeden gündüz demeden ele avuca getirdim. Hatta ona renk renk battaniyeler bile ördüm. Kucağıma yatıp kafasını dizime bir koyuşu vardı ki, şu dünyada kimse beni böyle sevmedi.’’
“Sonra?’’
“Sonra bana düşman olan adam bu sefer Muhittin’e taktı. Pis hayvanın ne işi var evde? Günah! Her yere kılını döküyor demeye başladı. Ne zaman Muhittin kucağıma gelip başını yaslasa pis pis bakışını yakalıyordum. En son yine bana kızdığı bir akşam ördüğüm yastıkta mışıl mışıl uyuyan hayvana öyle bir tekme attı ki bir çocuk çığlığı yankılandı sanki. İşte o zaman dayanamadım. O Muhittin’i öldürmeden ben onu öldürdüm. Söyledim pişman değilim. Vicdanımın sesini dinledim.’’
Hikayesi bitince kız  sanki rahatlamıştı, birden ona imrendi.
“Peki Avukat Bey şimdi Muhittin’e ne olacak”?