Sahilde

Ayşegül Gezgin
Sahilde ne çok insan var günün bu saatinde. Mesai gününde genç insanlar işte değiller. Hepsinin birden benim gibi bir seferlik kaçmış olması mümkün mü? Bu kadar insan işe gitmiyorsa nereden para kazanıp nasıl geçiniyorlar? Toplantı başlamış mıdır acaba? Saatimi almadım, şimdi çantamdan cep telefonu çıkarıp bakmak istemiyorum. Saate bakayım derken bir yığın birikmiş mesaj göreceğim. Dayanamayıp cevaplamaya başlayacağım; düşünmeden otomatiğe bağlanmış bir makine gibi. Son beş yılım böyle geçmedi mi? Hiç kendimle kalamadım; gece gündüz, hafta sonu, hatta tatillerde bile şirketin verdiği o çok akıllı telefon, mahpus kelepçesi. Yağmur yağmış olmalı, yer yer su birikintileri kalmış. Su geçirmeyen botlarımı giymedim bu sabah, ayaklarım ıslanacak.

Açık havada yürüyeceğimi düşünmedim tabii. Ne havanın ne mevsimin farkına varmadan geçiyor ömrüm. Beni soruyorlardır şimdi nerede kaldı diye. Esra Hanım çok kızmıştır, sinirini sekreterinden çıkarıyordur. Şu köpeklerini niye tasmasız dolaştırırlar ki, üstüme geliyor havlayarak. Şifremi Emre’ye kırdırıp hazırladığım sunuma ulaşmışlardır. Oh be hava çok güzel. Bu adam montsuz üşümüyor mu, hava güzel de kış mevsimindeyiz nihayetinde. Belki çok hızlı yürüdüğünden üşümüyordur. Esra Hanım benim yerime çıkmıştır sunumu anlatmaya. Yağmurdan sonra her şey daha berrak görünüyor. Yapraklar, çimenler pırıl pırıl. Geçen sefer gelen o havalı Satın Alma Müdürü katılmış mıdır yine toplantıya. Masanın başında dururken o kendinden emin bakışları tuvalette klozetin üstünde otururken neye dönüşüyordur acaba. Hah ha. Hiç güleceğim yoktu.

Yanındaki kadın da hediye paketi gibi giyinmiştir yine. Sağından solundan fiyonklar sarkıyordur elbisesinin. Ne kadar çok kedi var. Keşke yanıma bir paket mama alsaydım. Beklentiyle bakıyorlar insana. Müge de masanın üstündeki atıştırmalıklardan tıkınıyordur. Sonra kilo aldım diye başımızı şişirecek. Gözde üniversitelerden mezun, yurtdışı mastırlı onca insan bir araya gelip de molalarda diyetten başka konu konuşmuyor ya... Ne demeli buna. Suya sabuna dokunmayan, içinde dünya görüşü, samimi düşünce barındırmayan yegane konu bu herhalde. Daha yaratıcı olabilirler canım da niye zorlasınlar kendilerini. Şu bebek arabasıyla gelen kadın ne kadar güzel bir anne. Çocuk bir yaşlarında galiba. Sevimli şey, bana doğru baktı gülüyor. O da ne, elini uzatıyor beni çağırır gibi. Ne aydınlık ne ferah bir gülüş. Sertaç’tan ayrılmasaydım şimdi ben de böyle bebekle geziyor olurdum.
Hemen evlenip çocuk istiyordu. Nerede olmayacak adam var ona koşarım zaten. Zaman epey ilerlemiş olmalı. Yolun sonunda bir özel hastane vardı. Uydurayım bir hastalık rapor alayım. Üstümde bir halsizlik var, serum taktırırım inandırıcı olsun diye. Esra Hanım’a diyemem ki sayın Satış Müdürünüz eşine geri döndü, beni terk etti, kafamı şöyle bir dağıtayım diye sahilde dolaşmaya çıktım. Diyebilir miyim?
 

 

edebiyat öykü gününöyküsü