Ustaların eserlerinden çok şey öğrenilebilir

18 Nisan 2022 - 13:29
Mustafa Kömüş
Reha Avkıran’ın bir dizi polisiye öyküden oluşan ilk kitabı İnsanlık Hali’ne ilişkin Edebiyat Atölyesi’ne konuştu. Avkıran “Yazar adayları ustaların yazdıklarını okuyarak bir yazım atölyesinden öğreneceklerinden çok daha fazlasın öğrenebilirler” diyor
- Öyküleri bir başkomiserden değil de onun yardımcısının ağzından okuyoruz. Bu Türkiye'de çok tercih edilen bir durum değil. Buna nasıl karar verdiniz?
- Adli Tıbbın öykülerinizde önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Bu konuda özel çalışmalarınız var mı?
faydalanmaya çalışıyorum. Fırsat buldukça adli tıp ile ilgili kitaplar ve makaleler okumaya çalışıyorum. Hamit Hancı, İbrahim Tunalı ve Prof. Dr. Oğuz Polat’ın kitapları başlıca başvuru kaynaklarım. Sevil Atasoy’un kitaplarından da konu ile ilgili çok şey öğrendiğimi söylemeliyim. Bir bedende iki ayrı DNA’nın bulunması anlamına gelen “Kimerizm”in ne olduğunu Sevil Hanımın kitaplarından birinden öğrenmiş ve bu konuda bir öykü yazmıştım.
- Artık çok tercih edilmeyen "Katil Kim" sorusunun peşinden giden öyküleriniz çoğunlukta. Bununla ilgili bir şeyler söylemek ister misiniz?
- Bunun yanında yine toplumsal meselelere odaklanan öyküleriniz de var. Polisiyenin bu yola girdiğine dair yorumlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
en büyük mizah yazarı olduğunu söyler. Bir gün, Türkiye’ye geleceğini ve üstatla tanışmak istediğini yazar. Nesin de yıllar boyu kendisine yazan ve her mektubunda iltifatlara boğan bu okurunu İstanbul’da konuk etmek ister. Okuru geldiğinde kendisini gezdirir, yedirir, içirir. Adamın ilk günden sonra tavırları değişmeye başlar. İltifatlar ettiği yazara saygısı azalır. Nesin bunun nedenini sorduğunda adam, “Ben senin büyük bir yazar olduğunu sanıyordum. Halbuki yazdığın şeylerin hiçbirini sen yaratmamışsın, memleketinde olan şeyleri olduğu gibi alıp yazmışsın,” der. Ülkemiz özellikle son yıllardaki
gelişmelere de bağlı olarak polisiye yazarları için fikir sıkıntısı çekmeyecekleri bir ortama dönüştü (ne yazık ki). Başta
yolsuzluk, liyakatsizlik, hırsızlık olmak üzere, organize suçlar, ahlaki çözülme, devlet imkanlarının yağmalanması,
adam kayırmacılık, baskı (uzatmamak ve kantarın topunu kaçırmamak için kısa kesiyorum) bu güzelim ülkenin
gündelik gerçekleri haline geldi. Sabah gözümüzü açtığımızda o gün başımıza ne geleceğini bilemez hale geldik. İçinde
yaşadığınız toplum bu olunca, polisiye gibi temelinde suç olan bir türde yazdığınız her şey de ister istemez toplumsal
bir yaraya parmak basıyor.
Siz aynı zamanda bir mizah yazarısınız. Bunun polisiye yazarken size sağladığı katkılar nelerdir?
İnsanları ikiye ayırıyorum; mizah duygusu olanlar ve olmayanlar. Mizah duygusu insanın içinde ya vardır ya yoktur. Sonradan kazanılabilen bir şey değildir. İçlerinde bu duyguyu barındıran insanlar hayata diğerlerinden daha farklı bir açıdan bakarlar. Polisiye, yapısı itibariyle sert bir alandır. Rahat Polisiye (cozy) yazıyor bile olsanız içinde işlenen bir cinayet, dökülen kan olacaktır. Vurulmaların, bıçaklanmaların, fışkıran kanların, kesilen bedenlerin, işkencelerin açıkça anlatıldığı metinleri okumaktan hoşlanmıyorum. Okumayı seven pek çok insanın da polisiyeye soğuk bakmasının nedeninin bu olduğunu düşünüyorum. Ben “kim yaptı?” türünde yazmama karşın, türün gereği olarak öyküler işlenen bir cinayetle açılıyor. Böyle kasvetli anlarda işin içine bir nebze de olsa mizah katarak havayı yumuşatmaya çalışıyorum. Hadi
şunu da itiraf edeyim; zaman zaman da okurun dikkatini asıl suçludan uzaklaştırmak için mizahı kullandığım oluyor.
- Öykülerinizi yazarken özellikle tercih ettiğiniz bir yöntem var mı?
- Yazar olmak isteyenlere neler önerirsiniz?
Çok okumalarını. Hangi türde yazmak istiyorlarsa o türün ustalarının yazdıklarını tekrar tekrar okumalarını. Ustaların yazdıklarını okuyarak bir yazım atölyesinden öğreneceklerinden çok daha fazlasını öğrenebilirler.Ben öykü yazmayı Çehov, Gogol, Aziz Nesin, O. Henry, Poe, Doyle, Sait Faik, Haldun Taner gibi ustaların eserlerini okuyarak öğrendim.