Reklam

Boyacı Çocukla Haylazlığımızın Hikayesidir

Boyacı Çocukla Haylazlığımızın Hikayesidir
19 Ağustos 2022 - 10:03

Gökhan Horzum

Martıların uçmaktan yorulduğu bir gündü- İstanbul kardan kaçırabildiği kadarıyla yaşıyordu
bu mart gününü. Yalnızdım; yaşamla bağlarımın koparıldığını hissediyordum; oldukça hırpalandığımı seziyordum, ama bütün bunlar, beynimin dehlizlerinde keskin bir duman gibi geziyordu sadece. Martılar dalgakırana, birden başlayan karın hayatta kalabilen bir avuç taneciği gibi serpilmişlerdi. Şehir olabildiğince kabuğuna çekilmişti ve insanlar her zamankinden daha hızlı koşturuyorlardı kendilerini bekleyen sıcak evlerine. Kadıköy'ün iç parçalayan çingene dilencileri bile bu soğukta çıplak ayak yürümeye cesaret edememişlerdi; tezgahtaki balıklar dahi donmuştu.
Zamana mekana ya da kişiye bağlı kalmadan yürüyordum ki birden karşıma bir boyacı çocuk çıkıverdi: "Boyıyalım mı ağbi?" dedi. "Gel lan" dedim. "Boyayalım." Minibüslerin pençe sesli kornalarını boyadık önce; miyav bile diyemez oldular. Devlet dairelerinin kapılarını kırdık, salaş meyhanelere boyadık onları; bir de Rum meyhaneciler boyadık hepsine saçları ortadan ayrılmış, dişsiz. Kıdemli sarhoşlar hücum ettiler, yepisyeni muhabbetler için. Bürokrasiyi ortasından yardık “Büro”yu çöpe yallah ettik. “Krasi”
yi denize attık martılar yesin diye. Adliyeleri boyadık sonra, koca koca merdivenler, dev sütunlarla. ‘Adalet Mülkün Temelidir' yazılarını kaldırıp ‘Sollamaya Kalkma Beni Kötü Ezerim Seni!’ yazdık. Kanunsuzlar çoook korktular. Mukavvalarda yatan çocukları boyadık para sıçan ruhsuz puştların olmayan vicdanlarına.
Bankaları boyadık Hayyam kırmızısına. Eh biraz da para aşırdık tabii, boyacıya ne vericez?
Copları boyadık pelteden. Yerçekimine dayanamayıp bir daha sertleşememecesine iktidarsızlaşıverdiler. “Kelime oyunları” dedim boyacı çocuğa. “Uyan
bunlara”
Ben "İnsan aklının faşizme kayan buzlanmış yörelerini kaya tuzuyla boyayalım" dedim. Boyacı çocuk “Ney abi?”
dedi. Vazgeçtim.
O "Canım salep istedi sıcacık" dedi.
Ben "Boyamızı ona harcamayalım ben
sana sonra ısmarlarım" dedim.
Arabaları fotosenteze boyadık sonra. İğneli çam model bir Doç kamyonetin altında oturup dinlendik biraz. İşkence nasılmış anlasın diye elektrik boyadık Devlet Baba’nın tırnaklarına.
Meğer bir makanizmaymış Devlet Baba; içindeki sıçanlar kaçıverdi elektriği yiyince.
Sakalına tükürdüğümün Capitalismus'unun özvarlığına ve sermaye hesaplarına, fakirlik seviyesinin altında kalanlar yüzdesini boyattım zorla bizim boyacıya; biraz yoruldu ama olsun. Sonra yetmiş yaşındaki halimi boyattım ona:
"Koskoca dünya dönerken ben dönmüşüm çok mu? Bunları cidden ben mi yazmışım? Çok romantikmişim canım; bıy bıy bıy Hacivatım." Cebime koydum kendimi, ileride lazım olur belki diye. O da bana yetmiş yedi renk boyalı, pirinç kaplama, Sibel Can kart postallı, Süleymaniye gibi bir boya sandığı boyattı. Bir de parka, kalan son boyamızla. Sonra ben sözümü tutup salebini ısmarladım boyacı çocuğa. Saleplerimizi içerken bol bol güldük ne işler ettiğimize ve ben gizliden gizliye umutlandım  Sonra o kendi evine yollandı ben kendiminkine. Yatmamla uyumam bir oldu. Sabah minibüslerin pençe gibi korna sesleriyle uyandım.
Bu ülke gene gözümün içine baka baka ırzıma geçiyordu.