Reklam

Tavana bak; Bir emir değil bilakis, bir hatırlatmadır…

Firdev Ev, ‘Tavana Bak’ ismiyle bütünleştirdiği hikâyelerle, modern dünyanın karmaşasını, yapı bozuma uğrayan ve hatta buna rağmen olağanlaşan olayların içine hapsolan bireylerin var oluş sancısını, bir yandan da yaşamın her alanında karşımıza çıkan sıradan bireylerin bilindik hikâyelerini, içlerindeki dinamizmi koruyarak, yer yer ironik yer yer toplumsal gerçekçi bir bakış açısıyla okuyucuya sunuyor.

Tavana bak; Bir emir değil bilakis, bir hatırlatmadır…
22 Şubat 2022 - 10:50
Aysu Altunay
[email protected]

Firdevs Ev’in kitabı ‘Tavana Bak’ İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. Tavana Bak; olur olmaz düşlerin peşinden koşan hayalbazların uzun uzun daldığı, ‘Korku ve Titreme’ ile uykusuz kalanların başkaldırdığı, ‘mışlı’ zamanların boşluğuna kendini bırakanların efkarlandığı, kaybolmak için çıkmaza koşanların hikâyesi…
Firdevs Ev’in ‘Tavana Bak’ öykü kitabıyla karşılaşır karşılaşmaz, ‘Tavana Bak’ cümlesini tekrarlarken buldum kendimi.  Tavana Bak! Tavana Bak! Tavana Bak! Ne kadar sürdüğünü kestiremediğim zamanın paydalarından ‘Tavana Bak’ cümlesini düşünerek geçiyordum.  
İstemsizce tavana baktığım anları hatırladım. Herhalde hiç kimse yoktur ki herhangi bir nedenden dolayı bunu yapmamış olsun! Ancak bunun çok daha ötesinde, gözlerimizin tavana sabitlendiği, kayboluştan yeniden buluşa ve hatta var oluştan yok oluşa doğru uzanan hikâyelerle bezeli olduğumuzu hatırladım. Olur olmaz düşlerin peşinden koşan hayalbazların uzun uzun daldığı, ‘Korku ve Titreme’ ile uykusuz kalanların başkaldırdığı, ‘mışlı’ zamanların boşluğuna kendini bırakanların efkarlandığı, kaybolmak için çıkmaza koşanların ve kim bilir kaç kez unuttuklarının hesabını yapanların olmazları, kimi zaman bir annenin yavrusunu göğsüne almazdan önce sancıyla telaşlandığı ve artık bir çift gözün boşlukta salındığı, çürümenin ve onarmanın diyalektiğiyle savrulanların hikayesi… ‘Tavana Bak’ adının o ilk dalga etkisiyle kitapla hemhal olmaya koyuldum…
Öyküler ‘Çoğalma, Eksilme, Denklik ve Döngü’ olmak üzere dört bölümden oluşuyor. ‘Tavana Bak’ ismiyle bütünleştirdiği hikâyelerle, modern dünyanın karmaşasını, yapı bozuma uğrayan ve hatta buna rağmen olağanlaşan olayların içine hapsolan bireylerin var oluş sancısını, bir yandan da yaşamın her alanında karşımıza çıkan sıradan bireylerin bilindik hikâyelerini, içlerindeki dinamizmi koruyarak, yer yer ironik yer yer toplumsal gerçekçi bir bakış açısıyla okuyucuya sunuyor. Anlatımındaki yalınlık, imgelem gücüyle birleşerek öykülerin daha canlı kılınmasına neden oluyor.  Bazı hikâyeler olağan biter…
Ancak Firdevs Ev öykülerinde hayatın bu olağan bitişlerini dikkat çeken kurgu ve olasılıklarla ele alarak okuyucu çarpıcı sonlarla bir araya getiriyor.
‘Çoğalma’ bölümünde kaleme aldığı öykülerde, ‘çoğalma’ kavramının pozitiften negatife giden nötrleşme hallerine dikkat çekiyor. Kimi zaman toplumsal baskıyla gelen çoğalmaya, kimi zaman ise dünyayı sırtında taşıyan Atlas gibi onca kalabalığı sırtlayan bireyin içinde büyüyen yalnızlığa güçlü betimleme örgüleriyle ışık tutuyor. Dikkat çekici başlıklar koyduğu öykülerinde metaforik anlatımlarla ‘modernleşen mit’ örnekleri sunuyor.  
‘Eksilme’ bölümünde hayatın kaçınılmaz gerçekleriyle, bir türlü tamamlanamayan benliğin çatışmalarıyla, ne kadar çabalansa da yerine konulamayanlara vurgu yapıyor. Bu bölümde yer alan ‘Cereyan’ öyküsünde kaleme aldığı ‘…Tıpkı ipleri sünmüş bir kazağın delikleri gibiydik. Zaman eserken tek tek içimizden geçiyordu…’ anlatımıyla eksilmenin neliğini gözler önüne seriyor. 
‘Denklik’ bölümünde ise bir nevi uç noktalar arasında yer edinme, eşitlenme ve dinginleşme çabaları ön plana çıkıyor.  
Son bölüm olan ‘Döngü’de uykuya dalmak üzere olan bireyi ve toplumu girdap etkisiyle içine çekiyor. Döngü bir dürtme, işaret etme hali…
Korku, yalnızlık, öteki, değişim, aidiyet, çatışma türünden kavramları sarsıcı ancak bir o kadar da absürt taraflarıyla ele alarak, alışılagelen çıkarsamaları ters yüz ediyor, gerçekliğin başka başka köşelerinden okuyucuya sesleniyor. Gerçeklik algısı çoğunlukla soğuk ve sarsıcı etkiler barındırır. Oysa gerçeklik kimi zaman trajikomik bir sahneye açar perdelerini. Bu durum gerçekliğin gücünden hiçbir şey alıp götürmez, tam tersine gücünü tam da bu çelişik gibi duran paydadan alır. Tavana Bak’ta yer alan öyküler gerçeğin kırılmalarından geçerek, kimi zaman trajikomik, kimi zaman beklenmedik kimi zamansa düşsel bir temaya bürünüyor. Bir göz içinde bin bir göze ayrışan öyküler, kuyusundan çıkmaya çalışan bireyin var olma sancısından toplumsal normların katı iz düşümüne, korku ve cesaret arasındaki keskin gelgitlerden, başkaldırış ve kabulleniş arasındaki köprüye uzanıyor.  Kımıltısızlık, belirsizlik, yabancılaşma gibi çağımız sorunlarını çözümlerken, yer yer büyülü gerçekçi motiflerle bezeli kurgular, öykülerin daha da dinamikleşmesine neden oluyor.
Değişen dünyanın bağlamlarını ilmek ilmek işleyerek anlattığı öyküleriyle ‘tüm rağmenlere’ ve çatışmalara karşın tutunma ve var olma hallerine, yani aslında bir anlamda içimizdeki Sisifos’lara sesleniyor. Öykülerinde yarattığı çağrışımlarla gündelik hayatın farklı alanlarına dokunuşlarda bulunuyor. Bir tek kelime tekrarı bile yapmadan yazdığı ‘Dodiryanca Şarkılar’ isimli öyküsünde ise deneysel bir çalışmaya yelken açarken, ‘Kuş Tutma Pratikleri’ adlı öyküsünde metaforik ve şiirsel anlatımıyla;  ötekileştirilen, aşağı çekilmeye, belli kalıplarla dizginlenmeye çalışılan kadınların içsel, zihinsel başkalaşma ve yeniden doğma hallerine atıfta bulunuyor.
“...Bu ekranda ilk defa, ilk defa bu ülkede, bu dünyada ilk defa
düşündüklerine engel olamadı diye biri,
ölü bir kuş kusmuştu.
Kızıl bir kokuyla karışık, sıcak,
gözleri sımsıkı kapalı,
mağaradan çıktığından memnun
ama ölü, ıslak bir kuş…”
Hıncahınç, hızla akan, koşturmayla geçen yaşamın içinde kendimize yer bulmaya çalıştığımız, kim olduğumuzu anlama yolculuğumuzda varlığımızı unuttuğumuz, güvenli sınırlar yarattık zannederken çizdiğimiz sınırların içinde dönüp durduğumuz bir çağı yaşıyoruz. Yüksek gerilimli anlardan sessizce geçiyor, kitlesel söylemlerin, ezberlenmiş sloganların handikabına uğruyoruz. Yine de çoğalmanın büyüsüne kapıldığımız, eksilmeyle dumura uğradığımız, eşitlikle kendimizle yeniden karşılaştığımız ve döngüyle yaşamın başka başka kıyılarına merhaba dediğimiz anlardan geçiyoruz. Yaşamak ki işte tam da bu noktada, bir anlam çabasıyla yerini buluyor. Bu anlamda ‘Tavana Bak’ bir emir değil bir hatırlatma… Yer yer alaysı, yer yer sarsıcı hikâye örgüsüyle dünyanın başka başka hallerini ve sıradan olanın öteki yüzünü gösteriyor, metalaşma ağına takılan duyguları işaret ediyor. Çünkü tavana bakmak bir kayboluş, öyle ki yeniden var olmak için kaybolanların sığınağıdır. Hadi o halde ‘Tavana Bak’ın!