Reklam

ÖYKÜDE YAŞAM ALANI OLUŞTURMAK -2

ÖYKÜDE YAŞAM ALANI OLUŞTURMAK -2
11 Ocak 2023 - 09:40


FADİME USLU



Gerçekliğin hangi düzeyinde yazarsanız yazın, hikâyenizin temel ihtiyacı hayatla arasındaki yaşamsal bağlantılardır. Hikâyenizin merkezi insansa, insanı çevresinden kopararak anlatabilir misiniz? Toplumsal ilişkilerdeki kör noktayı göstermek istiyorsanız insan ruhunun derinlerindeki çelişkiden ayrı bir hikâye kurabilir misiniz? Sınıf mücadelesinin insana, doğaya, tavrı ifade eden dile etkisini anlatmak gibi bir derdiniz varsa bunu belli bir yaşam deneyimini aktarmadan açıklayabilir misiniz? Parça, bütünü yoksa parça değildir. Zerre, şahsiyetini ancak bütünüyle ilişkisinde kurar.
Bir zerrenin yapısından bağlı olduğu sistemin özelliklerini çözümleyebilirsiniz. Hikâyeler de böyledir. Anlatma süresi kısa olsa bile iyi bir hikâye yaşamı bütünüyle kavrayabilir. Kişisel ilişkileri anlatırken insanlığın evrensel meselelerine dokunabilir. Edebiyat, öteki sanat dalları gibi, hayatın dağınık ilişkilerini örgütlediğinden hayatın gerçekliğine yeni bir düzen getirir. Bu düzende yazarın tavrını biçimleyen sorularını, yanıtlarını, muamma halindeki hissedişlerini duyarız. Yazar, hayattan derlediği anlatma gereçlerini kullanarak metnini biçimlerken yaşamı yeniden kurar. Karakterleri ve okuruna armağan ettiği bir yaşantı ortamıdır bu.
Kısa öyküler içerisinde benzersiz bir yeri olan Wolfgang Borchert’in Ekmek öyküsünü bu bağlamda okuyabilirsiniz. Öykünün kahramanları sıradan kişileridir: otuz dokuz yıllık beraberliği geride bırakmış yaşlı bir karı koca. Öyküdeki olay devinimsiz, çatışma konusu önemsizdir. Mesele, bir dilim ekmeğin etrafında gelişir. Olayın tamamlanması yarım saati bulmaz. Gündelik hayatın dilini kullanarak gündelik hayatın dilini aşar yazar. Okurken, kahramanların yaşantısına dâhil olursunuz. Tanığı olmasanız bile savaş yıllarının yokluk günleri önünüzde belirir. Borchert’in başarısı, hikâyesinin yaşamla bağını sıkı örgülerle kurmasındadır.
                                                                                     *
Öyküde yaşam alanını ayrıntılarla kurarız. Öyküdeki her ayrıntı, bütünün ayrılmaz parçasıdır. Hava koşullarından tutun, koşulların kişiye ve çevreye etkisine, kişinin içinde bulunduğu ortamdaki nesnelere kadar ayrıntılar, anlamın bütünlenmesine hizmet eder. Yazınızda ayrıntıları, belli bir çatışmanın ve çelişkinin anlam yaratan taşıyıcıları olarak kullanabilirsiniz. Örneğin, Sait Faik, Kış Akşamı Maşa ve Sandalye öyküsünde kar yağışını, anlatıcı karakteri için başlı başına bir çatışma olarak anlatır. Kar, Burgaz Ada’daki evinden bir yere gidemeyen yalnız bir adamın iç geriliminin nedenidir. Öyküyü bu gerilimden doğan çatışmayla açar yazar. Kar, gittikçe öykünün taşıyıcı unsurlarından birine dönüşür. Atmosferi kuran ve öyküdeki etkiyi tamamlayan esas kaynaktır. Sait Faik, kar çıkışsızlığını anlatarak insanın hayat yolundaki yalnızlık bağlantılarını işler. Yaşamla ölümü karşı karşıya getirir. Asıl çatışma da buradadır. Bu öyküde sıradan birer nesne olan maşa ve sandalye öylesine işlevsel bir biçimde kullanılmıştır ki, anlatıcının onlarla ilgili yorumu, ana karakter olan anlatıcının ruh halini açıklar bize. Sait Faik ve Borchert tarzını benimseyen yazarlar kısa öyküyü, kahramanla yazarın yaşantısı olarak değerlendirir.
Yaşar Kemal de bu kategorideki yazarların başında gelir. Yazarın öykü ve romanlarında hikâyeyi anlatma prensibi, kahramanları ve okur için yaşantı oluşturmak, ele aldığı durumun gerçekliğini kahramanlarına derinlemesine yaşatmaktır. Bunu da etkiyi tamamlama yöntemiyle yapar. Anlattığı gerçekliği kalıcı bir bilgiye, yerleşik bir görgüye dönüştürünceye kadar ısrar eder. Sağlam bir içgörüyle soyut düşünceyi somutlaştırır. Yaşar Kemal metinlerinin yaşamla arasındaki güçlü bağın kaynağında, sarsılmaz bir iradeye sahip olan anlatıcı vardır.
Kısa öykü genellikle tek etkiye odaklanır. Bütün ayrıntılar merkezdeki etkinin anlamını tamamlaması için seferber edilir. Öyküde anlatma süresi uzadıkça hikâye, doğallıkla, yan yollara sapar. Etki, çeşitlenir. Merkezdeki etkiyle bağlantı hatları kurmaktır burada esas olan. Yan yollardaki hikâyeciklerin destekleyici, geliştirici niteliği gözetilir. Yaşar Kemal’in uzun öykülerinde, yan hikâyecikler de temel etkiyi pekiştirmeye yöneliktir.
Uzun öyküde vurgulayacağınız çelişki ve çatışmayı geliştirecek ortamınız vardır ama kısa öyküde bunun derinleştirilmesi son derece sınırlıdır. Çelişki ve çatışmadan kaynaklanan bir durumu aktararak meselenin kaynağını işaret edebilirsiniz kısa öyküde. Olaya dayalı öyküde ise önemli olan parçaları bir bütün haline getireceğiniz ana hikâyeyi bulmaktır. Ana hikâyeyi destekleyen yardımcı unsurları nasıl örgütleyeceğinize karar vermektir. Sahne kurma yöntemiyle durumu göstererek, diyalogla kişileri canlandırarak hikâyedeki yaşam alanının etkinliğini artırabilirsiniz. Sahne kurarken bir sinemacı gibi çalışabilir kaleminiz. Sinema bir ekip işidir. Öykü yazarken tek başınasınızdır. Ama çoğulcu bir bakış yönlendirir sizi. Senarist, oyuncu, besteci, ışıkçı, sesçi, görüntü yönetmeni gibi düşünür ve görürsünüz. Bunların hepsi sizsinizdir. Öykünün dekorunu, sesini, iç müziğini, görüntüsünü, anlam ilişkilerini bu duyuşla yansıttığınızda hikâyenizi yaşayan bir organizma olarak hayata katmak için sağlam bir hamlede bulunursunuz.
                                                                                     *
Bir hikâyeyi anlatmak için sizi harekete geçiren düşüncenizin, herhangi duyuşunuzun öyküde güçlü bir anlama kavuşabilmesi için eyleme ihtiyaç duyarsınız. Kahramanlarınızın davranışları, eylemleriyle aktarmayı hedeflediğiniz düşünceyi, duyuşu, duyguyu yansıtırsınız. Eylemin sergilendiği yer de öykü sahnesidir. Hikâyenin özündeki bilgiye göre bir mekân kurmak, zamanı yönetmek, atmosferin hissedilen bileşenlerini devreye almak ve bunları öykü boyunca yer yer işlemek, kurduğunuz sahnenin devinmesinde önemli rol oynar.
Herkes, belli ölçüde, bir hikâyeyi, hikâyenin talep ettiği gereçlerle derli toplu anlatabilir. Yazarın özgünlüğü dilidir. Hikâyeyi anlatma tarzıdır. Kurgu da bir dildir ve bizi hikâyenin kaynağına götürür. Sözgelimi, bana göre, parçalanmış bir dünyayı anlatmak için en uygun yöntem, hikâyeyi parçalı kurguda anlatmaktır.  
Yazı masasına oturmadan öncesinde sahne, karakter konusunda herhangi bir tasarı yapmadan, sizi etkileyip yazmaya kışkırtan meselede derinleştiğinizde onun duygusunda kalarak yazdığınız cümleler, hikâyenin dil atmosferini belirler. İlk karalamalar çok önemlidir. Cümle kuruluşunda hatalar, cümleler arasındaki bağlantılarda kopukluklar olabilir. Boşluklar sonradan doldurulur, maddi hatalar ince işçilikle çözülür. İşin büyüsü hikâyenin dürüst olmasıdır. Cümlelerimizin özündeki cevheri kaçırmadan geliştirmeye çalışırken, öykünün biçimlenme aşamasında düşüncenin boyutları girer devreye. Sahneleme yöntemi, etkiyi tamamlama yöntemi gibi birtakım yazı prensipleri… Hikâyeler canlı organizmalar gibidir. Bir öykü üzerinde çalışırken bizim için de, hikâye için de duygu, sezgi, akıl boyutları çalışır sürekli.