Reklam

Mehmet Adnan yazdı... Çocuklara Kıymayın Efendiler

Mehmet Adnan yazdı... Çocuklara Kıymayın Efendiler
22 Temmuz 2022 - 11:48
Ben büyüdüm.Beni tanıyan insanları gerçek hayatta tanıyor olmam az da olsa beni hayrete düşürüyordu. Beni yani ben çocuk Ali’yi şaşırtan,babama yapmazlaryapamazlar dediğim
o günler… Beni şaşırtıyor ve üzüyordu. Yanibabama yapılanlar… Ve bunları
yapanların tanıdık olması…
Ben Ali.On bir yaşındayım.Deve gibiiri ama onun kadar inatçı,kinci olmayan çocuk ruhlu, kasabanın okuyan,bilen ve sorgulayan eşraflarından biri olanRıza’nınn oğluyum.Kim bu Rıza diyecek olursanız, on beş bin nüfuslu kasabada Rıza isimli çok insan var! Bazen denk
gelir öğretmen okulda sorar, bazen sokakta biri sorar:
“Sen kimsin evladım, adın ne,kimin oğlusun?” dediklerinde ben “Rıza’nın  oğluyum” desem de “Hangi Rıza”dediklerinde“ Kahveci Rıza var ya, işte onun oğluyum” dediğimde “Ha öyle mi, vatandaş Rıza mı ?” derlerdi.
Ben Ali.On bir yaşındayım.Rıza’nın oğluyum. Kahveci Rıza’nın yani kasabalının deyişiyle Vatandaş Rıza’nın oğluyum. Babam, o iri cüsseli babam… Her okuldan eve dönüşümde, sırtımdaki çantam sağa sola sallana sallana eve gitmeden önce kahveye koşardım. Babamın kahvehanesinin okula daha yakın olması da bunda etkiliydi ve ben de fırtına gibi
koşarak babama giderdim.
Ben on bir yaşındaki Ali koşarak kahvehaneden içeri girer “Babam!” diyerek göbeğine başımı gömerdim. Hiç unutmadığım ve aklıma geldikçe tatlı bir tebessümle mutlu olduğum, o davudi sesi ile beni bir anda havaya kaldırarak alnımdan ve yanaklarımdan öpüp“aslan oğlum gelmiş” deyişi kulaklarımda çınlıyor hâlâ!..
Babamla birlikte bu kahvehanede ve bu sokakta büyüdüm. Yani ben on bir yaşında babasına her konuda şahit olan çocuk...Büyüdükçe babasını yani kahveci vatandaş Rıza diye bilinen babasını, daha iyi tanıyan tanıdıkça mutlu olan Ali…
Babamın kaybolması üzerindenyıllar geçti.Gün geldi ve yıllardır kapalı kalan kahvehaneyi o gün açıp sağa sola bakarken bir anda küçük küçük kare şeklinde babamın“emanet dolapları” dediği dolaplara gözüm ilişti. Bir dolapta Tolstoy’un Savaş ve Barış’ı,bir dolapta
Nazım Hikmet’in Şeyh Bedrettin destanı, bir dolapta Dante’nin İlahi Komedya’sı ve Akıl Çağına Çağrı,diğer dolapta Ahmet Arif’in el yazısı ile yazılmış ‘Vay Kurban’adlı şiiri…
Sonra dönüp şöyle baktığımda bana belli etmeden gözyaşlarını gizli gizli silen annem “Şu alttaki dolaba da ben bakayım” dedi. Anneme dönüp “Niye sen bakıyorsun?” dediğimde o seni ilgilendirmez der gibi gözlerimin içine baktı.
Sonra dolap taraması dahil her şey bitti. Ben ve annem fırtınayla yağan yağmurda babamın da hep yaptığı gibi kahvenin o en ön masasında orta şekerli kahvelerimizi içerken, annem de ben de çakan şimşeklerin ve uğuldayan fırtınaların içinde babamı arıyorduk. Yağmur dindi.Ben ve annem sokağa çıkıp sokağı bir baştan bir başa yürüdük. Tanıdıklarımızın hepsinin yüzüne baktık.Kahveci vatandaş Rıza’nın komşularının yüzüne bakarak yürüdük
sokağı baştan başa.
Sonra dönüpkahvehaneden içeri girdikve annemle göz göze geldik.Hiç konuşmadan gözlerimin içinebakarak evet seninle aynı fikirdeyim dercesine,başından sonuna kadar yürüdüğümüzkoca sokakta gözlerimizin içine ancak eczacı Esther Berman ve meyhaneci Leonidas İdis bakabiliyordu. Diğer komşularımız ise eh öylesine,bakmışlardı veya utandıklarından bakamamışlardı bile. Ben Ali. On bir yaşında kahveci Rıza’nın diğer bir namıyla vatandaş Rıza diye bilinen bir ihbar sonucu ortadan kaybolan Rıza’nın oğluyum.Yıllar geçmiş;yağmur dinmiş, “TANIDIKLARIMIN”büyüdükçe gerçek yüzlerini tanıyan ben, annemile dükkanı kapatmak üzereyken babamdan kısa bir süre sonra kaybolanLeonidas’ın kardeşi Kostas, bir anda dükkanın önünde göründü , bir bana bir anneme dalgın ve hüzünlü gözlerlebakıp durdu. Omuzları çökmüş, saçları ağarmış-
Kostas bize bir mektup uzattı. Benbüyümüştüm, annem de yılların vermiş olduğu yükün hüznünü ve izlerini taşıyordu.Döndüm Kostas’a sordum iki gözüm iki çeşme: “Babam nerde?” diye. Gözlerinden hafifçe yaşlar akan Kostas tekrar bir bana bir de anneme bakıp
mektubu anneme verdi.Annem titreyen elleriyle mektubu açtı. “Sizi seviyorum. Ali’yi benim yerime doya doya öp!” diye başlayan yıllar önce yazılmış ve alıcısına  yeni ulaşmış bu mektubu annem sesi titreyerek okuyordu.Ve sesişairin şiirinin son dört dizesinde daha da titreyerek:
“Çalıyorum kapınızı:
Teyze, amca, bir imza ver!..
Çocuklar öldürülmesin!..
Şeker de yiyebilsinler!..”
diye bitirdi babamın mektubunu. On bir yaşından beri görmediği ve çok sevdiği babası oğluna yolu göstermişti:“Çocuklara kıymayın efendiler!"