Reklam

Fadime Uslu'dan öykü yazmanın incelikleri

Edebiyat Atölyesi Dergisi'nin yayın kurulu üyelerinden ve Sizden Gelenler bölümündeki öykülerin değerlendiricisi, Yazar Fadime Uslu, dergimizin güz sayısı için öykü üzerine doyurucu bir değerlendirme yazdı

Fadime Uslu'dan öykü yazmanın incelikleri
06 Kasım 2020 - 16:10
Öyküde kimi cümleler bir sürat koşucusu gibi yüksek hızlı, kimileriyse bir gezintinin adımları kadar yavaştır.
Sürat koşucusu kendi rüzgârından bir şeyleri peşi sıra sürükler. Hız prensibini kendisinin yarattığına ikna olduğumuz koşucuyu izlerken, görüş alanımıza onunla birlikte çevresinde bir anda belirip kayboluveren görüntü de girer. Onun devinimindeki her hareketin bizde bıraktığı muazzam etki, art alandaki silikleşmiş nesnelerle de ilgilidir.
Ne denli idmanlı olursa olsun sürat koşucusu çöl kumunda koşamaz.
Süratli cümlelerin hız yasası kilit noktaya odaklıdır. Sütun kemerinin tam ortasındaki ağırlık merkezi gibi hızın dinamiği anlamla ilgili bütün enstrümanları bünyesine bağlar. Dolayısıyla süratli cümle özü gereği hızını somutlaştıracak bir mekân kurma arayışındadır. Cümlede herhangi bir mekânı anlatmak değil sözünü ettiğim. Cümlenin kendisi başlı başına bir mekân; anlamın evi, odası ya da hücresi olmalıdır. Dikkatli bir yazarın elinde karanlık bir hücre bile o yüksek hızı zihnimize sabitleyen ferah bir yuvaya dönüşebilir.
Gezinti ritmindeyse bekleyişe davet eden bir eda vardır. Ağırlıktan doğan belirsizlik, hamlenin yöneliminin değişme ihtimali, yazarın açtığı yolu nasıl kat edeceğine dair duyduğumuz doğal ilgi, atılan adıma eşlik etmeyi gerektirir. Bu, hem güvenin konforunu, hem de kestirilemez olanın tekinsiz işaretlerini verir ve kendiliğinden sürece bağlar bizi. İki temel hareket arasında; süratle durağan yavaşlığın tayin ettiği yönü arayarak ilerler adımlarımız.
Kafka, öykünün ilk adımının beklemek olduğunu söyler. Yürüyüşe ya da koşuya çıkmadan önceki hazırlık dönemidir bu. İlk sözcüğün ya da ilk cümlenin belki onun odağında, belki gölgesinde kurulan işaretin başlatacağı yolculuğun beklen-tisi. Kafka sakinliği önerir, “Hiç telaşlanmayacak sokak sokak ilerleyeceksin,” der. Duyguların kalemi baştan çıkaracak kışkırtıcılığına kapılmamak gerektiğinin altını çizer. Çünkü kontrolsüz bir coşku, yan yana gelmesi düşünülemeyecek sözcükleri bir araya getirip geçimsizlikten kaynaklanan bir gerilimin doğmasına neden olabilir. Yazmanın ilk aşamasında bu coşkuyu denetlemeye çalışmak gereksizdir. Sonuçta, sanat, kanımızda kaynayan, kemiklerimizde kamaşan kontrolsüz coşkudan doğar.
“Önceden hesaplanmış çekirge sıçrayışlarına da arkanı döneceksin,” diye ekler Kafka. Ne var ki, “Arkanı dön,” sözünü düşünmek bile bizi döndüğümüz şeye bağlayabilir. Peşinde birden fazla soruyu getirebilir bu düşünce. Öykü yazarı nerede yol alacaktır; onun serüveninin yönü ne olacaktır? Yolluğu için gereken şey nedir? Yazara kaygı verebilecek bu soruların hepsini bir cümle geçersiz kılabilir. Yürekten doğuveren o cümle gelip yazara kendisini birdenbire yazdırabilir. Hazırlığın doğum sancıları o anda kesilir. Tasarlanan hikâyeyle ilgili kurulan ne varsa yıkılmış, yazarı bambaşka menzile götürmek için cümle harekete geçirmiştir. Planlı ya da plansız, cümlesiyle özgürlüğü, en büyük eylemidir yazarın.
Yolculukta metnin yürek sesini işitilebilir kılan, yüksek hızla yavaşlık arasındaki ritimdir. Bunu kurmak için de ses aralıklarındaki nüansa yönelir yazar. Çünkü göz kadar kulak işidir öykü.
Yazarları birbirinden farklı kılan; sözcük seçimlerinin yanı sıra bir yapboz oyunundaki gibi onları yan yana getirme hünerleri ve cümlelerinin ritmidir.
Cortazar birçok öyküsünde yüksek hızla, düşünceli adımları birlikte kullanırken bir tür slalomu dener. Bu en çarpıcı biçimde “Senyorita Cora” öyküsünde karşımıza çıkar. Öyküdeki bütün karakterler için “ben” anlatımı seçmiştir. Girişte annenin anlatımıyla başlayan öykü, paragraf bile değiştirmeden, bir cümle-nin bitiminin ardından on beş yaşındaki çocuğun anlatımına geçer; daha sonra da hemşire Senyorita Cora’ya. Bununla da yetinmez Cortazar, cümle bitmeden anlatıcıyı değiştiriverir. Dildeki hızın şifresi ilk sayfada çözülürse, öykü bir keşif alanına dönüşecektir.
Edebiyatımızda Bilge Karasu, değindiğimiz hız türlerini öykülerinde uygulamıştır. “Avından El Alan” öykü-sündeki cümlelerinde, adımların her iki türünü de buluruz. Deniz, balıkçı, orfinoz, çocuk, yılan, at, bey, pars, yazar, okur yola çıkıp anlatımda balıkçıyla balık, denizle balık, çocukla yılan, par-sa bey, yazarla okur, balıktaki balıkçı, denizdeki balık, çocuktaki yılan, attaki bey, yazardaki okur gibi kombinasyon-lar yaratıp onların ilişkisinde ilişkiyi ve her bir varlığın mutlak durumunu irdeler. Zamandan zamana geçerken paragrafla böler metni. Okurken zihni-miz yazarın slalomuna eşlik eder. Kimi paragrafı ise bir bütünleşme ortamı olarak kullanır.
Öykü, düşünce alanında başlar. Burası öykü için de okur için de bir hazırlık yeridir. Metnin türünü, fiziksel mekânını, karakterlerini okura rolleriyle tanıtıp bunlarla ilgili anlamı kurar. Bu sırada beklentinin sınırını kaldırır. Cümlelerinde önce yavaş adımları buluruz. Yarattığı anlamın işlevi, koşucunun art alanındaki varlıkların işlevine benzer. Bir süre sonra anlatım, öyle hızlanır ki anlamın üstünde düşünmek için durmak yerine anlatımın temposuna kapılırız. Bey ile Tekboynuz’u anlatan birleşik paragraf varılan en yüksek noktadır. Bilge Karasu’nun cümlelerinde varlığın içinde taşıdığı, farkına vardığı ya da varmadığı sonsuz bilgiyi buluruz. Cümleleri, varlığın kendi olduğu doğal mekânıdır.
Yazılma aşamalarından son noktasının konulmasına kadar her öykü bir yolculuktur sonuçta. Öykünün, merkezdeki etkinin uzağında bir noktaya doğru ilerlemesi, hatta orada filizlenmesi, sonra yeniden merkeze bağlanması da yazarın hikâyeye başka türlü soluk aldırmasıdır. Yan kanallarda ilerlerken kat edilen mesafe, süreç içinde alınan yolla anlamı işaret eden söz arasındaki ilişki, metnin derinliğini belirler. Bu, hissedilen yoğun-luğun ifadesidir.
Satırlara sıkıştırılmış zamanı sonsuza açma gibi bir meselesi olduğu için öyküde zaman ve zamanlama yaşamsal derecede önemlidir.