Reklam

Gerçeğin iki adım ötesinde-rüyamda

Gerçeğin iki adım ötesinde-rüyamda
16 Aralık 2021 - 11:59
Duygu Ağartıcı
Geçen gece rüyamda yabancı bir kadının- her nedense cinsiyetini biliyordum- yatağında açtım gözlerimi. Başucumdaki masanın üzerinde duran çilekeş bergamotu çiçekleri burnumu titreterek yataktan çıkmamı salık verdi. Bekleyecektim kokusu geçsin diye. Çiçeklerin yanında buruşturulmuş peçeteler vardı. Sahibinden satılık ikinci el ilanı versen yadırganmayacak kepaze bir görünümdeydiler. Doğruldum yatakta kalkmadan. Duvardaki iki tablo çekti dikkatimi. Birisinde şık giyimli bir kadın resmedilmişti. Resme dokununca anladım bu, bendim. Uzun abiye bir balo kostümünün içinde tanıyamamışım kendimi. Kıskandım doğrusu resimdeki kadını. Fakat benim yüzümü çalan bir kadın olduğunu anladım dikkatlice baktığımda. Nereden, biliyor musunuz? Yürümesinden. Saat on ikiyi vurdu diye mekanı terk etmek zorunda kalan külkedisi aceleciliği vardı adımlarında. Benimkinin aksine. Yavaş hareket etmek zorunda olan kambur bir kadın için fazla bir hareketlilik . Tembel bakışlarımı ikinci tabloya diktim. Bir denizin dalgası çarpıverdi yüzüme resimden fırlayarak. Yüzüm ıslandı diye değil tokat yedim diye sudan hayret ettim. Ağzım bir karış açık resmi izlemeye devam ettim ama. Suyun yüzeyine vuran güneş ışığı alıyordu gözlerimi. Çiy sarı ışığın suya dalmak gibi bir derdi vardı. Dalgalar onunla olmak için cazibesini sonuna kadar kullanan sarışına izin vermek niyetinde değildi ama. 
Havayı kokladım, bergamotun kokusu geçti diye çıktım yataktan parmak uçlarımda. Çocukluğumdan kalma bir alışkanlık bu. Sıklıkla aciz bedenime savaş açar ayak parmaklarım. Fakat parmak uçlarımı bir çamur birikintisi yalıyor sanki. Bu ıslak his içimi gıdıkladığından kikirdeyerek doğruldum. Bir adamın sırtına bastığımı fark ederek çektim ayaklarımı. Aman Allahım sırtında açtığım bu koca delik benim mi eserim? Bir yara izine benziyor ama hiç değilse şimdilik kanamıyor. Dizlerinin üstüne çökmüş kötürüm bir adamın henüz kurumamış resmi bu bastığım. Gitmek üzere olan bir kadını durdurmaya çalışıyor. Az daha bastırsam dağılabilir tuvalin üstündeki varlığı adamın. Yok olursa bedeni acıları da sona erebilir diye düşünüyorum. Acıyorum onun haline. Yoksa kim düşünür ki kağıt üzerinde de olsa birini öldürmeyi? 
Evde yürümeye devam ettim. Bir buzdolabının kapağını açtım. Raflarında onlarca rengarenk jöleli pasta var. Yaban mersinli olanlar felaket görünüyor saldırdım ben de bir tanesine. Pastanın jölesi ellerime, ağzıma, yüzüme bulaşsa da aldırmadım. Fakat kapı açıldı birden ve beş kişilik bir arkadaş grubu girdi içeriye. Dördü erkek biri kadın. Kadın olan eşiği geçerken ‘işte benim evim’ dedi. Dört neşeli adam dört neşeli adım atarak takip ettiler kadını. Sonunda yok sayarak beni önümden geçip gittiler.
Beş kişi oturarak yatağın ucuna duvardaki resimler hakkında konuştular bir süre. Kullanılan boya türünden tutun resmin konusuna dek birçok soru sordu dört adam. Kadın metanetle cevapladı hepsini. Aralarından asık suratlı olan ‘resmi fazla bireysel buldum’ dedi her nedense dilini ısırarak. ‘Kalabalık resimler bence daha ilgi çekicidir.’ diye de ekledi. Ötekisi: ‘Sevdim ben. Aksine bireysel eserler insanın ruhuna daha fazla hitap ediyor.’ Münakaşaları uzun süre açık kalan buzdolabının ötmesiyle sona erdi. Ev sahibi olan kadın beni elinin tersiyle ittirerek kapağı kapattı. Sonra çok geçmeden bir adam dikkatli gözlerle yaklaştı bana doğru. Aralarından hiç değilse birisi artık beni görebiliyor demek ki. Fark edildiğim için utandım, ellerimle kapamaya çalıştım vücudumu. Adam: ‘Heykeltıraşlık da yaptığınızı bilmiyordum.’ Kadın: ‘İlk heykelim. Sadece küçük bir deneme.’ dedi Dört adam çevreledi birden beni. Kimisi yüzüme kimisi omzuma bakıyordu dikkatlice. Bedenimde gezinen bakışlar merakla kendinden bir parça aranıyordu. Hep bir ağzından: ‘Gerçekçi gerçekçi’ dediler. ‘İsmi nedir’ peki diye sordu birisi. ‘Doyumsuz’ dedi kadın.
‘Doyumsuzzzz. (z yi uzatarak) Kulağa çok lezzetli geliyor.’
Sordu birisi: ‘Doyumsuz ne anlatıyor?’ Kadın: ‘Doyumsuz bir kadının hallerini. Duygusal açlık çeken bir kadının kendisini tıkınarak doyurma çabasını.’
Adamlar bu kez ağzımdaki marmelata dokundular tek tek.
-Ağzındaki nedir?
-Yaban mersini.
Az önce çocukça gezinen bakışlar yetişkin ve arzulu bir hale büründü birden. Yüzümde başlayan seyahat ayak parmaklarıma dek sürdü. Erojen bölgelerime dokunan haşin eller beni bir meta kadar değersiz hissettiriyordu. Beynim ‘kaç kaç git burdan’ diyor, bedenimse onca dokunuş ve bakış karşısında dirayetle kaskatı duruyordu. Sahiden cansız bir varlık olduğumu kabullenecektim neredeyse. Beni ilk fark eden adam sordu: ‘Peki şimdi heykelinizin yüzü neden kızardı?’ Kadın: ‘Çünkü toplumsal olarak edeplidir kendisi. Fakat aslında içinde aç ve vahşi bir kimlik taşır.’ Benim bedenim üzerinden yapılan bunca çıkarsama rahatsızlık yaratmaya başlıyordu artık. Adam elini çenesine koyarak düşündükten bir süre sonra: ‘Bu heykeli satın almak istiyorum’ diye gürledi. Diğeri ‘olmaz’ diyerek karşı çıktı. ‘Kadın bedeni üzerinden satın alma yapmayacağımıza dair bir anlaşmamız var elimizde.’  ‘Evet haklısın ama bu gerçek bir kadın değil sadece bir fikir. Hem ha o resim ha bu heykel ne fark eder ki?’ Üçüncü adam: ‘Bi saniye bi saniye. Bu heykelin sahibi niçin ben olmayayım ki?’ Birincisi cevapladı: ‘Çünkü onu ilk ben fark ettim.’ ‘Belki ben daha fazla fiyat koyacağım ama.’ Dört adamın kavgası hararetlendi iyice. Bekleyecek bir saniyem bile olmadığını iyice idrak ettikten sonra çevremi saran güruhu yararak sıyrıldım aralarından. Evden çıkarken beni fark eden tek kişi kadın oldu. Arkamdan bağırdı: ‘Eğer bu evden ayrılırsan bir daha geri dönemezsin!’ diye. Geri dönmek isteyen kimdi ki zaten? 
Eşiğe attığım ilk adım ile uyandım kendi yatağımda. Odamdayım odamdayım… Ne zaman yabancı bir evde geçen gerçekçi bir rüya görsem uyandıktan sonra böyle tekrarlarım. Rahatlatır beni. Çok geçmeden midem bulandı. Bergamot desenli yatak çarşaflarımın kirlenmesinden panik duydum. Sıkıca örttüm ellerimle ağzımı. Yutkundum bir de üstüne. Ne diye yemiştim ki pastadan o kadar. Halbuki yaşadıklarım gerçek bile değildi. Olsun, düşte de olsa yaptıklarından her zaman mesuldür insan. Başucumda daimi olarak tuttuğum kovaya uzandım ve içine istifra ettim. Doyumsuzluğumun cezasını çekecektim şimdi bütün gece.