Reklam

Hüküm

 Hüküm
28 Mart 2022 - 15:16
Cemile Sun
Sokağın karanlığından bahçenin aydınlığına açılan kapının önünde durdu bir an…Evin pencerelerine bakarak evdekilerin hareketini izledi. Kalbi yine hızlandı, saniyeler içinde kalp atışları iki katına ulaştı. Bu yaşadıkları fazla gelmeye başladı.
Başı önünde evin kapısına yaklaşırken, müthiş bir evren canlandı zihninde. Cennetin melekleri coşkulu bir halde çalışıyorlar, göz alıcı yeşillikler ve çiçekler içinde vadiler oluşturuyorlardı. Bu güzellikler karşısında, duyumsadığı her türlü suçluluk duygusundan sıyrıldığı gündü bu gün.
Kapıyı çaldığında annesi söylene söylene kapıyı açtı.
-Nerde kaldın oğlum, herkes seni bekliyor, duaya başlayacaklar.
-Geldim ya anne, bakkalda irmik yoktu, ben de markete gitmek zorunda kaldım.
-Aldıklarını mutfağa bırak ve hemen salona geç.
-Tamam anne. Babam gelmedi mi?
-Gelmek üzeredir dedi annesi.
Mahir elindeki market poşetlerini mutfakta bekleyen ablası ve komşu Perihan ablaya bırakarak, salona geçti. Salon evin bahçeye bakan büyükçe bir odaydı. Babası ve annesi büyük zorluklarla evlerini kendileri inşa etmişti. Zamanla çocukları doğdukça, odalar eklemişler. Evlerini daha yaşanılır bir hale getirmişlerdi. Odada iki tane divan, üstü muşamba kaplı bir masa, altı sandalye ve bir koltuk vardı. Ayrıca üzerinde televizyon olan küçük bir büfe ve yanda duran bir radyo vardı. Annesi radyo dinlemeyi çok severdi. Bazen radyodaki güzel bir şarkıya eşlik ederdi, babası da bundan çok hoşlanırdı. Salonda birkaç kişi sessizce oturmuş, kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Mahir içeri girdiğinde evin tek koltuğunda oturan hoca efendi;
-Mahir oğlum, başınız sağ olsun dedi. Kurtuldu fukara, kaç yıldır yatıyordu hem kendisi hem de bakanlar için çok zor bir durumdu. Allah taksiratını affetsin. Mahir sakince,
-Teşekkür ederiz dedi.
Gözlerini hoca efendiden kaçırdı. Hoca efendi sanki bir şeyleri fark edecek gibi geldi. Etrafında sakince akan anların arasında gözlerini kapattı Mahir. Derin bir iç çekişle suçluluk duygusu hissetmek istedi, yoktu. Ağlamak istedi, ağlayamadı. Tek duyumsadığı gönül ferahlığı idi. Hocanın sesiyle irkildi. Salona giren babasına,
-Başınız sağ olsun Arif Bey, çok üzüldük diyordu. Babası
-Sağ olun hocam, takdir-i ilahi, biz de çok üzgünüz. Ama vazifemizi layığı ile yerine getirmeye çalıştık dedi. Hoca efendi izin isteyerek, önüne açtığı Kuranı okumaya başladı. Mahir sessizce ayağa kalktı, bedeni sanki ağır çekimdeydi. Birkaç adım atıp, dedesi ile paylaştığı odaya geçti. Altı yıl önce dedesi, memlekette hastalanınca, bakacak kimsesi olmadığı için, babası yanlarına almıştı. Evlerinde fazla yerleri olmadığı için mecburen Mahir’in odasına yerleştirilmişti. Dede pencerenin önündeki yatakta, Mahir duvar tarafındaki somyada yatıyordu. Yaşı küçükken daha kolaydı. Ama yıllar geçtikçe, annesinin ve babasının neşeleri bitmişti sanki, çok fazla kavga eder olmuşlardı. Çaresiz bir şekilde yatmakta olan dede her şeyin farkındaydı, ağır bir suçluluk duygusu ile, son zamanlarda yemek yemez, su içmez olmuştu. Altı daha fazla temizlenmesin. Gelinine yük olmasın diye… Çok onurlu bir adamdı. Zamanla tüm aile bu durumu kabullenmiş, ağır bir mutsuzluk duygusu ile yaşama devem ediyorlardı. Mahir liseye başladığında bu durum kendisi için biraz daha zorlaşmıştı ama o pek aldırmıyordu. Bir gün dedesi;
-Oğul senden bir şey istiyorum… Söyledikleri zor anlaşılıyordu. Mahir
-Buyur dede. Dedi. Gözlerini dedesine dikerek dinlemeye başladı. Yeşil gözlerinin feri kaybolmuştu dedenin. Yemek az yediği için, nefesi kötü kokuyordu. Zamanında köyünün çok sevilen bir kişisi olan, ninesinin gözbebeği dedesi çaresiz bir şekilde, kendisinden bir şey istiyordu. Mahir, dedesi ne istiyorsa yapmaya hazır olduğunu hissetti. Dedesi;
-Ölmeme yardım et oğul, artık dayanamıyorum. Yaşamamın bir anlamı yok. Gittikçe kötüleşiyorum. Ayrıca evdekilere yük oluyorum. Oğul dedi… En çarpıcı cümle sonra geldi…
-Sen olsan benim yerimde ne hissederdin? 
Mahir donup kalmıştı…  
Hoca efendinin yüksek sesiyle kendine geldi, daldığı düşüncelerden…
-Güç ve kuvvet sadece Yüce ve Ulu olan Allah’tan gelir. Bir canı verdiği gibi, almak da Yüce Allaha aittir. Amin…La havle vela kuvvete…