Karıncalanma

Erdem Nalbant Lösemi hastalığı Eylül'e ziyarete geleli tam altı ay olmuştu

Erdem Nalbant

Lösemi hastalığı Eylül’e ziyarete geleli tam altı ay olmuştu. Babası terzi Özcan, zorlu tedavi sürecinde hastanede çoğu akşam Eylül’e kitap okudu. Eylül en çok da Yaşar Kemal’in “Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca” kitabını sevdi. Küçücük karıncaların kocaman fillerle nasıl baş ettiğine, karıncaların birlikteliğine, birlikte olduklarında ne kadar güçlü olduklarına şahit oldu. Dayanışma içerisinde olurlarsa kendilerinden çok güçlü gibi görünen kötülere ve kötülüklere karşı zayıfların da kazanabileceklerini duyduğunda her seferinde çok şaşırdı. Bu nedenle babasından ön kısmında karınca resmi olan maske yapmasını istedi. Ertesi gün maskeler hazırdı ve tedavisi boyunca hep o maskeleri kullandı.

Dünyada hızla yayılan, ölümcül olabilen bir virüs ülkede görüldüğünde tarih 11 Mart’ı gösteriyordu. Hasta sayısı her gün artış gösteriyor; hafta sonu sokağa çıkma yasakları, maske takma zorunluluğu başlıyordu. Bu haberi televizyonda duyar duymaz Özcan’ın aklına Eylül’ün doktoruna sorduğu “Neden herkes hasta olmamak için maske takmıyor?” sorusu geldi. Hemen bir plan yaptı. Maske takma zorunluluğunun başladığı ilk gün, Eylül’ün kontrolü için arabayla hastaneye giderken herkesin maske taktığını, artık hastalıklardan korunduğunu, güçlendiğini anlatacaktı. 

Evden çıkarken her ikisi de karınca resimli maskelerini taktılar. Yolda Özcan Eylül’e, “Bak bakalım insanlarda bir değişiklik var mı?” dedi. Eylül hemen fark etti.

-Herkes maske takmış, yaşasın!

-Bak gördün mü? Herkes maske takmaya başladı ve çok güçlendiler. Tıpkı senin gibi. Artık kimse hasta olmayacak.

Tam da o sırada, yolun karşısında kâğıt toplayıcısı, on dört yaşlarında bir çocuk Eylül’ün dikkatini çekti.

-Baba, Abi’nin maskesi neden yok?

-Arabayı şuraya park edip hemen soralım, muhakkak bir nedeni vardır.

Çocuğun yanına, karşı kaldırıma geçtiler. Özcan, çocuğun kir içindeki erken olgunlaşmış, yaşından çok daha büyük gösteren yüzüne bakarak, “Merhaba genç kardeşim, kolay gelsin, neden maske takmadın öğrenebilir miyim?” dedi. Hasan, “Abi maskeyi nereden bulalım, biz ekmeğimizin peşindeyiz. Ekmeği peşinde olanlara hastalık ilişmez diyor babam.” yanıtını verdi.

O an Eylül babasına baktı ve Özcan’ın beklemediği bir şey söyledi.

-Baba, bizim maskelerimizden abiye de diker misin?

Özcan hiç tereddüt etmeden Hasan’a, “Yarın bu saatlerde burada ol, sana ve ailene maske dikip getireceğiz, olur mu?” dedi.

- Tamam, abi çok sağ ol. Yarın burada olacağım, beklerim ben sizi.

O an Hasan’ın mutluluğu, Eylül’ün gözlerine yansımış; ikisinin gözleri tek bir göz olmuştu.

Hastanede işleri bitince Eylül ve Özcan işyerine gittiler. Kısa sürede maskeler bitmişti bile. Maskelerin ön yüzlerinde karınca ordusu vardı. Tıpkı Eylül’e okuduğu kitaptaki kahraman karıncalar gibi.

Ertesi sabah Hasan’a maskelerini vermek ve doktoru görmek üzere evden çıktılar. Hasan aynı yerde bekliyordu. Hasan’a maskeleri Eylül verdi. Hasan maskelerden birini hemen açıp taktı. Özcan Hasan’a, maskeleri lastiklerinden tutarak takıp çıkarması, elleri ile maskenin içine ve dışına ellememesi gerektiğini anlattı. Hasan, “Abi çok teşekkür ederim, sayenizde biz de artık hastalıktan korunabileceğiz” dediği anda, Özcan tam da göğsünün sol yanında şiddetli bir karıncalanma hissetti. Gözlerini kapadı; kalbinin içindeki odacıkların karınca ordusu ile dolduğunu, kalbinin her pompalayışında yüzlerce savaşçı karıncanın vücudundaki diğer organlara yayıldığını, gittikleri tüm organları daha güçlü yaptıklarını hayal etti. Gözlerini açtığında göğsündeki karıncalanma geçmişti. Eylül ise kendisinin ve babasının gerçek birer kahraman olduğunu düşündü. Tıpkı defalarca dinlediği “Filler sultanı ile kırmızı sakallı topal karıca” kitabındaki birlik olup kocaman filleri yenen karıncalar gibi. Eylül için dünyadaki herkes o andan itibaren bir karınca idi.