Reklam

ÖYKÜ/Geçmiş

ÖYKÜ/Geçmiş
30 Nisan 2021 - 12:22
Melike Sargın
Kurumuş elleriyle pansiyonun kapısını araladı. Pansiyon görevlisi beyefendi, içine kapanık bu kadının girişini görür görmez hemen atıldı; “Hanımefendi bugün size birisi çiçek bıraktı”. Kadın afallamıştı. Şuan çiçeğin kimin gönderdiğini düşünecek takati yoktu. Kurumaktan çatlamış, yarılmış, kısmen kanayan elleriyle çiçeğe uzandı ve teşekkür etti.
Pansiyonun hemen ikinci katında tek gözlü bir odada yaşıyordu. Öyle iyi bir pansiyon sayılmazdı kaldığı bu yer. Pansiyonun içine girer girmez ekşimsi bir ter kokusu ile karışık lağım kokusu gelirdi burnunuza. Ve pansiyonun merdivenlerini çıkarken kalkan tozları ve kiri sadece karanlık örtebilirdi.
 Kadın merdivenlerden ağır ağır çıkarken bugünü düşünüyordu. Hoş bugün, dünün aynısıydı. O kadar yorgundu ki hemen odasına girdi ve çiçekleri koymak için vazoya benzer bir şeyler aradı. İşine yarayabilecek boş bir boya tenekesi buldu ve çiçekleri içine yerleştirdi. Çiçekleri kim göndermişti buna dair herhangi bir ipucu yoktu. “Onun” gönderdiğini düşünmek istemiyordu. Rengarenk çiçeklerin şifa veren, dinlendirici bir etkisi var diye düşündü ve bir süre çiçeklerin önünde öylece dikili kaldı. Tüm gün başkalarının evini temizlemek, ter kokan çamaşırlarını yıkamak zordu ama çalışmak zorundaydı. Gün boyu çalışırken pislenen, pislikten ağırlaşmış kıyafetlerini usul usul çıkardı. Yıkanabilmek için odanın kösesinde duran leğeni ve maşrapayı yatağının önüne getirdi. O kadar dalgındı ki maşrapaları doldurması gerektiğini unutmuştu.
Odanın sadece bir tuvaleti ve küçük bir musluğu vardı. Musluktan temiz su aktığını hiç görmemişti daha. Yaklaşık 6 aydır kaldığı bu odada musluk suları çoğu zaman küf renginde ve kokusunda olurdu. Ellerine baktı ve odadaki rengarenk bezeli tabloları bu ellerin yaptığına inanamıyordu.   Bu kan kırmızısına dönmüş eller mi yapmıştı bu tabloları?  Yataklığının hemen üzerindeki tablolar, bir zamanlar o gösterişli hayatı yaşadığı dönemin eserleriydi. Ahh! O günler diye iç geçirdi. Saatlerce tuvalin önünde ellerinde fırça ile sadece sanatım için çabaladığı, her gece yumuşacık yastıklara yorgunluk ile sızlayan başını gömerek, bakışlarını karanlıkta dinlendirmeyi, yapacağı çizimleri ve bir de “ona” olan aşkını düşünmeyi ne çok severdi. Suyun çok kaynar olduğunu fark etmeden yıkanmaya başlamıştı ve canı yanınca birden irkilip, tüm bu düşüncelerden sıyrıldı. Suyun sıcaklığını uygun hale getirdikten sonra o sert ellerini vücudunda gezindirerek yavaş yavaş suyu dökmeye başladı. Yosun tutmuş odanın duvarları buhar yüzünden terlemeye başlamıştı. Masanın üzerindeki çiçeğin tam yanında duran sabunu alırken gözüne çiçekler takıldı. İçindeki yangınlara sebep olan, yüreğinden koparıp atamadığı o yüce aşktan ve o erkekten geriye ne kalmıştı? Diye düşündü. Çiçekleri “onun” gönderdiğini biliyordu. Ondan kaçması gerekecekti yine ve tekrar kaçacaktı. Yeni bir yer, yeni bir iş bulması gerekecekti. Bu aşkın ve şuan bulunduğu durumda olmasının bir sebebi de kendisiydi. Para, hırs ve arzuları uğruna istemediği bir adamla evlenmiş, sanatını daha iyi şartlarda yapmak, iyi bir mevkide olmak için uğraş vermişti. Zenginliği için evlendiği adama bir yıl dayanabilmişti. Her gece ağlamalar, sinir krizleri, sevmediğim bir adamla geçirdiği bir yıllık zaman dilimi. İşte! Böyle hallerdeyken karşısına çıkmıştı “O”. Evli, zengin, mutlu, sanatını çok iyi yapan güzel bir kadındı çevre kesimlerce. Bazı haftalar çevredeki dostlarıyla ev toplantıları düzenlerlerdi.  Bu toplantılarda müzik, sanat, tiyatro camiasından dostları da katılırdı. Böyle bir toplantıda tanışmıştı onunla. Tüm bunları düşünürken bir yandan da duşunu alıp rahatlamıştı. Zihninde uçuşan tüm anıların verdiği acı ile bedeninin rahatlaması arasındaki tezatlığın tuhaflığını hissetti. Üzerine bir şeyler giyip yatağa uzandı. Göz kapakları hafif hafif kapanıyordu. Gözü birden sandığın sağ köşesine takıldı. Yerde bir kağıt duruyordu. En sevdiği renklerden biri olan mavi renkteki bu kağıtta bir şeyler yazılıydı. Çiçeğe o kadar dikkatli bakmamış mıydım yoksa diye düşündü. Hızlıca yataktan fırladı, kağıdı alıp okudu. Yalnızca “Hoşça kal” yazılı olan kağıdı okuduktan sonra pencereden dışarıya doğru dikti gözlerini.