Reklam

Mine Soysal ile çocuk edebiyatı üzerine: Kimse edebiyatı 'öğrenmek' için okumaz

1996’da çağdaş çocuk ve gençlik edebiyatı yayınevi Günışığı Kitaplığı’nı kuran yazar, yayıncı Mine Soysal “Eyvah Kitap!” adlı başyapıtıyla yüz binlerce okura ulaştı. Gençler için “Uzakta”, “Eylül’de Aşklar” ve “Daralan” adlı romanları, “Odada Yalnız” ve “Ala Çocuk Yollarda” adlı öykü kitaplarını yazdı. Ülke genelinde edebiyat ve okuma kültürü üzerine seminerler gerçekleştiren Soysal, Günışığı Kitaplığı’nın genel yayın yönetmenliğini sürdürüyor. Soysal ile çocuk edebiyatı ve çocukların okuma alışkanlığı üzerine konuştuk.

Mine Soysal ile çocuk edebiyatı üzerine:  Kimse edebiyatı 'öğrenmek' için okumaz
18 Aralık 2020 - 14:41
Alaatin Sınıkçıoğlu

Yazdığınız ve yayımladığınız eserlerde çocukların okuma alışkanlıklarını kazanamama ya da kazanma süreçlerine değindiğinizi biliyoruz. Peki siz nasıl bir çocuk okurdunuz? Çocukluk yıllarınızda okuma alışkanlığınız var mıydı, nasıldı? Bu süreç nasıl ilerledi?

Ah şuna “alışkanlık” demesek de, artık kitap okuma “zevki” ya da “keyf” desek? Alışkanlık, şartlanmış davranış anlamı taşıyor. Oysa okumak, bunun çok ötesinde bir zihinsel faaliyet. Keşfetmesi, içselleşmesi, gelişmesi, insandan insana değişebilen katmanlı ve gizemli bir yolculuk… Benim okuma keyf edinme hikâyem, 2000’li yılların çocuklarını daha iyi anlamamın da nedeni belki de. Ben, İstanbul Kadıköy’de doğup büyüyen bir çocuktum. 1960’lı yıllar; Moda, Kalamış, Caddebostan, Suadiye, Tuzla… kentin tüm sahillerinden denize girerdik. Bahçede, sokakta oynamaktan evlere uğramaz; meyve ağaçlarından, bisiklet tepelerinden inmeyi bilmez, okula yürüyerek gidip gelirdik. 1970’lere, ilkgençlik yıllarıma kadar hep başına buyruk yaşamış, yerinde duramayan bir çocuktum. Okumak gibi edilgen bir davranış beni bunaltıyor, denediğimde fena halde sıkılıyordum. Ortaokulda not ortalaması berbat bir öğrenciydim. O yıllarda, bir yandan muhteşem birer liseli ve okur olan iki ablam, bir yandan da Türkçe öğretmenim Nezahat Tunga, sabırlı çabaları sayesinde bana yeni bir dünya armağan ettiler, beni değiştirdiler. Ablalarımın, okullarının kütüphanesinden getirip önerdiği bazı kitaplar zamanla dikkatimi çekmeye başladı. Birkaçını hemen okuyuverdiğimi ve buna yine en çok kendimin şaşırdığını hatırlıyorum. Nezahat öğretmenim ise akademik başarıma takılmıyor, yazılarımla yakından ilgileniyor, benimle edebiyatçıları, şiiri, nesri konuşuyordu. Lise yıllarımda onların sayesinde artık kitaplarla işleyen bambaşka bir evrende yaşıyordum. Roman, öykü, şiir, felsefe, tarih, mektup, anı, yaşantı gibi türlerin ve alttürlerin sıkı bir okuru olmuştum.

‘‘Eyvah Kitap!’’ adlı eseriniz oldukça bilinen bir eser ve bu eserinizde gençlerimizin okuma alışkanlığını kazanamama sebeplerini gerçekçi bir dille ve gerçek olaylarla aktarmışsınız. Peki sizce neden çocuklarımızın ya da gençlerimizin çoğunluğu okumayı sevmiyor, alışkanlık kazanamıyor?

Kitabımı yazmadan önce uzun yıllar Türkiye’nin farklı yörelerinde, özellikle ortaokul ve lise öğrencileriyle okuma hâllerine ilişkin sohbet etme olanağı buldum. Büyük bir çoğunluk bana kitap okumayı sevmediğini söylüyordu. Samimi itirafları beni mutlu ediyor, nedenini anlamak için onlara sorular soruyordum. Cevapları ya da sessizlikleri üzerine hep birlikte düşünüp tartışıyorduk. Çoğu, çağdaş çocuk ve gençlik edebiyatından habersizdi. Ellerine tutuşturulan klasiklerden, eksiltilmiş, anlaşılmaz hale gelmiş kötü çevirilerden, baskılardan bunalmıştı. Kimisi, çok sevdiği fantastik, bilimkurgu, polisiye romanları ya da çizgi romanları okumak istiyor, ama büyükleri tarafından engelleniyordu. Genelde hepsi, sadece büyüklerinin uygun gördüğünü okumak zorundaydı. Üstelik sayısız öğrenci evde de okulda da kitap yüzü görmüyordu. Yaşadıkları il ya da ilçenin halk kütüphanelerini kitap ödünç almak için değil, ders çalışmak için kullanmaya alışmışlardı. Elbette kütüphanelerde de çağdaş edebiyatla buluşma ve okuma olanakları çok kısıtlıydı (Neyse ki son yıllarda bu durum artık olumlu yönde değişiyor). Tanık olduğum gerçekler beni birçok yönden düşündürdü. Özellikle ortaokul ve lise yıllarında gençlerin hızla içine itildikleri “kitap okumayı sevmediğini sanma” yanılsamasından ancak özgürce düşünerek, kendi deneyimlerini ve olanaklarını cesaretle sorgulayarak sıyrılabildiklerini gözlemledim. Bunu onlara da, yetiş- kinlere de anlatmaya odaklandım. Bu çabayla ortaya çıkan “Eyvah Kitap!”ın yayımlandığı 2006 yılından bugüne sayısız insan bu konuda başka türlü düşünebilmeyi, kitaplardan, okumaktan korkmamayı başardı. Daha çok çocuk, genç, kendini “okur” ya da “okumaz” diye yaftalayanlara inat, kendi okurluk serüvenine atıldı. Artık daha çok çocuk, canının istediğini okumayı, sevip sevmeme hakkını özgürce kullanarak yaşıyor.



Notos’a yazdığınız bir yazıda, “Çoğu yetişkinin düştüğü ilk tuzak, çocuğun okuduğu her kitaptan ‘iyi ve yararlı’ bir şeyler öğrenmesini beklemek” diyorsunuz. Çocuğun çocuk edebiyatından zevk alma hakkından bahsediyorsunuz. Bu konuyu biraz açabilir misiniz?

Bu noktayı çok önemsiyorum. Kitap okumak, hele edebiyat okumak, insanın yaşama deneyimleri, zihinsel donanımıyla koşut gelişebilen içsel bir kazanım. Her insan için farklı bir başlangıç evresi, nedeni olabilen, kitaptan kitaba evrilen karmaşık bir bireysel yolculuk. Öyle bir süreç ki bu, en çok zengin seçeneklere ve özgürce denemeler yapmaya ihtiyaç duyuyor. Çocuğun türlü nedenle merak ettiğini, ilgi duyduğunu okumaya heves etmesi; okuma denemesinden tatmin olmuş ya da hayal kırıklığına uğramış olarak çıkması; başka yazarlara, türlere, yeni okumalara yönelmesi doğal olan, beklenmesi gereken. Yetişkinlerse çocuk eğer bir kitap okuyorsa, ders dışındaki kıymetli zamanını kitaba veriyorsa sonucunda doğrudan test edebilecekleri bir ”yarar” etkisi bekliyor. Oysa kimse edebiyatı “öğrenmek” için okumaz. Hangi yaşta olursak olalım edebiyatı, şiiri, felsefeyi, bu muhteşem gezegendeki varlığımızı, yaşadıklarımızı anlamak ve anlamlandırmak için okuruz. Tıpkı bizim gibi çocuklar da, gençler de aynı ihtiyacı karşılayabildiği sürece okur kalabiliyor. Şunu da hatırlatmak isterim: Nitelikli çocuk edebiyatının yaş sınırı yoktur, her yaş içindir. Çocukların da okuyabildiği edebiyat eserleri anlamına gelir.

Fantastik edebiyatın çocuğun soyutlama yeteneğini geliştireceğini söylüyorsunuz. Aileler, fantastik edebiyattan biraz kaçınıyorlar mı?

Çoğu öğretmenden, ebeveynden duyduğum bir yakınma var: “Bizimki(ler) hep boş şeyler okuyor!” Bu gereksiz yakınmayı en çok fantastik, bilimkurgu, polisiye okurları için duyuyorum ne yazık ki. Oysa bütün bu kitapların nitelikli örnekleri, özellikle 10-12 yaş üstü gençleri edebiyata en çok yakınlaştırabilen, okur olma şanslarını en çok körükleyen eserleri sunuyor. Bu konuda gençlerden sıklıkla dinlediğim serzenişler yol gösterici: Bir 9. sınıf öğrencisi, “Ailem, polisiye okuduğum için katil olacağımı sanıyor sanırım!” demişti. Bir 6. sınıf öğrencisi, “Fantastik romanları seviyorum, çünkü benim zekâmı ciddiye alıyorlar!” demişti. Yine bir liseli, “Bilimkurguyu sadece okumuyorum, aynı zamanda bilimsel bir ‘inandırıcılık testi’ yaşıyorum sanki,” demişti. Onlara gerçekten kulak verdiğimiz zaman, bizlerden çok ilerde, çok farklı bir deneyim biriktirme cesareti gösterdiklerini, buna ancak saygı duyabileceğimizi düşünüyorum. Kendi okumadığımız türleri okuyorlar diye onları yargılama hakkımız olamaz. Nitelikli kitaplardan kimseye zarar gelmez. Korkmamalı, suyun yolunu bulması için sabretmeliyiz.

*Siz yayıncı olarak bir çocuk edebiyatı eserinde öncelikle nerelere dikkat edersiniz?
Yayın kurulumuz için belirleyici iki nokta var: İlki; dosyayı ya da kitabı okuduğumuzda, birer edebiyat okuru olarak zevk almış, haz duymuş olmalıyız. İkincisi; hedef yaş grubunun okuma ihtiyaçlarını ve becerilerini karşılamaya uygun kurgu, üslup, tempo gibi yapısal özellikleri dikkatimizi çekmeli. Edebiyat elbette özgür bir yaratı alanı. Çocuk edebiyatı söz konusu olduğunda, yazarın uzman editörüyle yüksek işbirliği kurabilmesi, kitabın dil evreni, özgünlüğü, söylemiyle okura daha güçlü ulaşmasının da anahtarı. Sonuçta kitabı yaratan tüm öğeler, okura ahenkle, bütünlükle geçebilmeli. n Çocuk edebiyatında resimlemenin önemi nedir? Bu konuda sektörde çizerlere yeterince önem veriliyor mu? Çocuk, kitaplarla tanışmada ilk adı- mı görsel okumayla atıyor. Resimli öykü kitapları, az resimli öykü ve şiir kitapları, hatta okunan ilk romanlar… Özellikle 3-10 yaş arası kitaplarda illüstratörlerin kitaba kattığı ruh, metin-desen dengesi, grafik estetik çok önemli. Bu ayrıcalıklı katkı 10 yaş üstü kitaplarda kapak çalışmalarıyla sürebiliyor. İllüstratörün editörle çalışma uyumu bir kitabın başarısını doğrudan belirleyebiliyor. Bazen bir sahne, bir tipleme ya da tek bir açı için çok deneme yapmaktan çekinmemek, yılmamak gerekiyor. Yayınevleri de illustratörlerin önemini, onların haklarını koruyup önceleyerek daha açık gösterebilmeli