Reklam

İlkay Genç: Duymak değil dinlemek, bakmak değil görmek gerekiyor

İlkay Genç: Duymak değil dinlemek, bakmak değil görmek gerekiyor
04 Ağustos 2022 - 10:17

Sevil İnce

Duymak değil dinlemek, bakmak değil görmek gerekiyor
Sonrası Leyla romanının yazarı İlkay Genç, “Bu bir kadın romanı olmakla beraber, bir tarafıyla da kadın erkek ayırımı yapmaksızın bireyin üzerindeki baskıdan söz eden bir roman” diyor.
 

Dağhan Külegeç yayınlarından çıkan “Sonrası Leyla”, bir arayış romanı. Bütün acılarıyla, kusurlarıyla, korkularıyla, zaaflarıyla, vedalarıyla, kavuşmalarıyla, yalnızlığıyla yaşayan bir karakter Leyla. Ne pahasına olursa olsun hayatının iplerini hep elinde tutan ve asla pes etmeyen bir kadın. İlkay Genç, okura özdeşim kurabileceği bir karakter verirken aynı zamanda bir döneme tanıklık etmesini de sağlıyor. Yazar İlkay Genç ile bu yeni romana dair konuştuk.

Bir kadın romanı yazma fikri nasıl doğdu?

Aslında ana karakterimiz bir kadın olarak gençlik ve yetişkinlik dönemlerindeki toplumsal ve bireysel baskılarla yaşadığı olaylarla bizi bu duruma tanıklığa çağırırken erkek karakterlerinde üzerindeki psikolojik baskılara tanıklık etmemizi sağlıyor. Bu bir kadın romanı olmakla beraber, bir tarafıyla da kadın erkek ayırımı yapmaksızın bireyin üzerindeki baskıdan söz eden bir roman. Her karakterin kendi iç dünyası, hesaplaşmaları, doğru bildikleri, onlara da kendi büyüklerinden kodlanmış bilgiler. Hâlâ kendi kimliklerimizi başkalarına göre şekillendirdiğimiz, kendi isteklerimizin ne olduğunu sormayı akıl dahi etmediğimiz telaşlı hayatımızın farkındalığıyla bu romanı yazma ihtiyacı duydum.

Karakteriniz Leyla hayatının iplerini hep elinde tutan, asla pes etmeyen güçlü bir kadın? Böyle bir karakteri yazma süreci nasıl gelişti?

Geçmişten günümüze kadın olmanın bedeli, bizim gibi gelişmekte olan toplumlar da ağır ödeniyor ne yazık ki. Hâlâ çocuk gelin meselesini çözebilmiş değiliz mesela, bırakın çözmeyi böyle bir meseleyi konuşmuyor olmamız bile gerekirdi yaşadığımız şu yüzyılda.
 Baba, baba değilse ağabey, ağabey değilse, iş yerinizdeki patronunuz, hatta ve hatta hemcinsiniz bile sizin üzerinizde baskı kurmaya çalışabiliyor, bunu zaten hepimiz biliyoruz ben Leyla’nın yaşadığı olayların neler olduğundan ziyadeo olaylar sonrası neler olması gerektiği ile ilgilendim.Kabullenmek ya da pes etmemek… Sanırım yine aynı noktaya çıkıyoruz, kendi iç sesimize kulak veripanlamaya çalışmak, içsel yolculuğumuza çıkabilmek ve nereye varmak istediğimize karar vermek olaylar ve yaşadığımız toplum izin vermiyor olsa dahi çok önemli bu yüzden karar vermek ile karar almak üzerinde çokça durdum kitabımda. Güçlü durmak, her bitti dediğin noktadan yeniden başka bir bakış açısıyla bakıp yeniden başlamak mümkün, sürekli mağduru oynamak bunun arkasına sığınmak kolaya kaçmak. Sanırım biraz o ipleri elimize almaya çalışmak en azından bunun gayretini gösterip görünür olmayı istemek bundan korkmamak gerek.
“Bu hayat benim,” demeyi bencillikle karıştırmadan becerebiliyor olmamız gerekiyor, buna ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bu ihtiyaç doğrultusunda gelişti biraz da.

Yazma süreci öncesinde ne gibi araştırmalar ve çalışmalar yaptınız?

Yazmadan önce ne ile ilgili yazacağım fikri kafamda başından beri çok netti. Sonrası Leyla’da geçen olayların büyük bir çoğunluğu yaşanmışlıklara dayanıyor belki bu yüzden de geri bildirimler çok olumlu ve çok seviliyor. Tamamen gözlem, duyumlar ve yaşanmışlıklar…

Romanınız kendi hayatınızdan izler taşıyor mu?

Bence romanım birçoğumuzun hayatından izler taşıyor ve elbette benim de. Özellikle ben oldukça nostaljik unsurları seven geçmişi özleyen bir insanım haliyle bu romanda görebileceğiniz unsurlara sanırım daha sonra yazmayı düşündüğüm romanlarımda da rastlayabileceksiniz. Ben bazı atölyelerinde ya da söyleşilerde şunu duyuyorum, “kendi hayatınızı yazmayın” veya “yazacak bir şeyi olmayan kendi hayatından bir şeyler yazar” gibi gibi.
Ben şahsen bu fikre katılmıyorum. Edebiyat madem ne yazdığınızla değil nasıl yazdığınız ile ilgileniyorsa ki bunu sık sık tekrarlarlar, o zaman o hikâye yazarın hayatını da ele alsa eğer bunu edebi değeri olan bir metne dönüştürüp okura sevdirebiliyorsa isterse tüm akrabalarının hayat hikâyesini anlatsın hiçbir sakıncası yok. Burada önemli olan öncelikle kitabın kurgusu olayların kişilerin ele alış biçimleri yazarın dili ce daha pek çok unsur ve  sonrasında da yazarın yazma konusundaki devamlılığı. Ben bu düşünceden hareketle kendi yaşanmışlıklarımdan da hareketle sizden bizden yaşanmışlıkları ya da yaşanmamışsabile duygusunu okura geçirmeye çalıştım.
 Hiçbir zaman zaman geç değil!Ben yazmaya başladığımda “Geç kaldın,” diyen de oldu,” iki çocukla bitmez o roman,” diyen de. Ben bunu “Ukde” isimli öykü kitabımın plaket konuşmasında söylemiştim;
İnsanı yaralan şeyler deneyip debeceremekleri değil yapmayı çok isteyip de yapamadıklarıdır, kalpteki ukdedir. Romanımda hepimizin kalplerimizde taşıdığımız ukdelerden kesitler olduğuna inanıyorum.


Romana adını veren ana karakteriz Leyla, günümüz kadınını özdeşim kurduğu bir yolculuğa çıkarıyor. Gözlemlerinizi nereden besliyorsunuz?

Yakın ya da uzak çevremi oluşturan insanlar her ne statüde olursa olsunlar ortak bir derde sahipler; kendilerinin gerçekte ne istediğini kimselerin sormadığına. Yanlış sanırım burada başlıyor;biz kendimize bunu soruyor muyuz ya da soruyorsak en son ne zaman sorduk veya sorduktan sonra aldığımız cevaba istinaden bir girişimde bulunduk mu? Kendimize bile olsa verdiğimiz cevap ne kadar samimiydi?Biz bunu kendinize sormadıktan sonra kimseler size bunu gerçekten sormayacaktır. İşte sanırım özellikle kadın okurların soramadığı sorular, sorup da bulamadıkları cevaplar, yapmak isteyip yapamadıkları Leyla’da. Önce kendimizi sonra da etrafımızı duymak değil dinlemek, bakmak değil görmek gerekiyor, ben en çok bundan besleniyorum.

Okurlarınızdan ne gibi dönüşler ve yorumlar alıyorsunuz?

Öncelikle çoğunlukla aldığım yorum; kitabın çok akıcı olduğu kolay ve keyifli bir okuma sunduğuyla ilgili.Dilini çok beğendiklerini söyleyenler, biraz okumak için kitabı eline aldıklarını ama işi gücü bırakıp kitabı bırakamadıklarını merakla devam ettiklerinden bahsedenler oldukça fazla.
Leyla’nın kendi gibi oluşunu, sade ama zekice kullandığı dilini diğer karakterlerinde Leyla ile birlikte değişim ve dönüşümlerini yerinde abartısız bulduklarını söyleyenler azımsanamayacak kadar çoktu ki zaten benim de aradığım, duymak istediğim tamamen buydu. Bir takım dramatik denebilecek sahneleri bile ağırlaştırmadan, okurun gözüne sokmadan yapabilmek yer yer tebessüm ettirip yer yer buruk bir gülümseme yaratabilmekti. En önemlisi de kendi hayatları üzerinde düşündürtebilmek…
Hatta sinema sektöründen bir okurum kitabı bir arkadaşının tavsiyesi üzerine okuduğunu ve her sahnenin bir film sahnesi gibi gözlerinin önünde canlandığını yazdı, bu da beni ayrıca mutlu eden bir yorumdu çünkü yazarken en çok dikkat etmeye çalıştığım şeylerden biri okurun gözünde bir sahneleme yarabilmekti. Ancak bu şekilde okuru yakalayabileceğimi düşünüyordum ki yanılmadığıma çok mutlu oldum.
Psikoloji ile ilgilenen okurlarımdan da güzel yorumlar geliyor; Leyla ve Ferhat hikâyesi kadar Dilhûn ve İnkisar arasındaki hikâye ve diyaloglar, tüm karakterlerin birbirleriyle olan ilişkileri psikanalitik açıdan bakıldığında oldukça zengin ve bir analiz hak ediyor deniyor. Tabii tüm bu değerlendirmelerin hepsi benim için ayrı ayrı kıymetli çünkü tüm geri bildirimler ışığında neyi ne kadar verebildiğime dair bir fikir oluşuyor.

Bundan sonraki edebiyat hayatınızda ne gibi planlarınız var. Yeni bir roman yazmayı düşünüyor musunuz?

Evet, elbette. Çok satanlar listesinde olmak elbette çoğu yazar için hoş bir ölçüt olabilir bu benim için de geçerli fakat ben daha ziyade yeni çıkan raflarında olursam mutlu olurum çünkü bu istikrar gerektiren devamlılığı olan bir şey ve bunu sağlıyor olabilmek çok önemli. Tüketim çağında yaşıyorken ve ister istemez bu sistemin içine çekiliyorken, üreterek var olmaya çalışmak benim için çok kıymetli; kendime sormayı bırakmıyorum;“Ne istiyorum?” sorusunun cevabı “Yazmak,” olduğu sürece de devam edeceğimi düşünüyorum.
Ayrıca çocuklarıma ve belki de ileri de onların çocuklarına bırakabileceğim en değerli şey olsa gerek yazacağım kitaplar. Çocuklarımın beni bir fotoğraf albümündengösterip“Bu sizin büyükannenizdi,” diye tanıtmak yerine kitabımı uzatarak “Büyükanneniz burada,” diyebilecek olmaları çok şahane. Bu anı göremeyebilirim ama biraz Leyla’ya çekmişsem hissedebilirim.