Reklam

Hayallerden umut devşirmek

Hayallerden umut devşirmek
17 Ağustos 2021 - 11:06

Zafer Köse
Don Kişot, roman sanatının ilk ve en büyük örneklerinden biri kabul ediliyor. Peki, 400 yıldır değerinden bir şey kaybetmemesini sağlayan özeliği nedir bu romanın? Cervantes, yüzyıllar boyunca geçerli kalacak bir anlatıyı nasıl kurmuştur? Kuşkusuz, anlattığından daha fazlasını anlatan bir yapıt bu. Cervantes, belirlediği çerçeve içinde doğru odaklanmayla ve geniş bir bakış açısıyla, kahramanların yaşadıklarını, aynı zamanda akıp giden hayatın hikâyesi biçiminde ortaya çıkarıyor.

KİMİN HİKÂYESİDİR ANLATILAN?
Romanın başkahramanları Don Kişot ve Sanço, başka zamanlarda ve farklı mekânlarda geçerli olan iki temel insan özelliğinin tiplemeleridir. Don Kişot; serüvenci, romantik, diğerkâm ve nazik biridir. En önemli özelliği ise hayalciliğidir. Sanço; güvenlik kaygısını ön plana alan, sürekli kâr-zarar hesabı yapan, bazı düşüncelerini kendine daha sık saklayan, fazlaca gerçekçi bir kahraman. Fakat romanın asıl zenginliğini algılamak için, konuyu, Don Kişot gibi veya Sanço gibi insanların serüvenleri biçiminde anlamamak gerek. Bu iki karakterin, gerçek hayattaki belli kişilere değil, evrensel bazı kişilik özelliklerine karşılık geldiğini fark etmek önemli. Herkesin içinde bir Don Kişot yaşamaz mı? Zaman zaman, hayatı köklü bir şekilde değiştirmeyi, serüvenlere atılmayı, gündelik görevlerden sıyrılmayı öneren bir iç ses olarak belirir. Dulcinea gibi bir sevgilinin (varlığı şüpheli olabilir) peşinden gidilmeli, ezilen yoksulların haklarına sahip çıkılmalı, rahat bir vicdanla şiir dolu, büyülü bir dünyada yaşanmalıdır. Bulutlarla uçulmalıdır. Ancak bu sesten hemen sonra, içinizdeki diğer ses duyulur. Sanço’nuz aklınızı başınıza getirir. Taksitler, birikimler, kariyerler, sorumluluklar, saygınlık imajları… Temel gereksinmeler karşılanmalı, tehlikelerden korunulmalı, gerçekçi ve biraz da kurnaz olunmalıdır. Ayaklarınız yerden hiç kesilmemelidir.

HAYALLİ DÜNYALAR
Yaşamının başında, insan, kendisinin ayrı bir varlık olduğunun farkında değildir. Annesinden başlayarak diğer varlıkları tanıdıkça, kendisini de fark etmeye başlar. Böylece kişinin ben kavramı oluşur. Sosyal ortamlara girdikçe, sorunlar yaşadıkça, çekişmelerle haşir neşir oldukça bu “ben”i iyice belirginleşir. Hayatın başındaki o birlik duygusu kayboldukça, “ben” ile dış dünya arasındaki çelişki adım adım gelişir. Kişi yaşamı boyunca iç dünyası ile dış dünyası arasında uyum sağlamak için uğraşacaktır. Fakat bu uyum kalıcı bir şekilde kurulamaz. Çünkü her şeyden önce, hayat ve kişi devinim halindedir. Ayrıca, kişinin varlığını ve geleceğini tehdit eden bunca “dış koşul” içinde, bu uyuma bir an bile ulaşmak, pek olacak şey değil. Hayal kurmak, işte bu sorunla bağlantılı. Kişi, sorun yaşamayacağı ve beklentilerini karşılayan hayali bir dünya yaratır. Zihinsel bir yolculukla o hayali dünyaya gittiğinde, iç dünyası ile dış dünyası arasında bir uyum duygusu yaşar. Fakat toplum içinde “hasta” diye tanımlanmamak için hayal dünyasında uzun sürelerle kalamaz.

ADIM ADIM UMUT
İçinizdeki Don Kişot, dış dünyanız ile yaşadığınız sorunlarda, dış dünyanızı değiştirmeyi, dönüştürmeyi önerir. Sanço Panza ise dış dünyanıza uyum sağlamak için gerekli esneklikleri göstermenizi, ezberlenmiş değerleri sorgulamadan fırsatları kollamanızı öğütler. Don Kişot’unuzun sesine uyup düşüncelerinizi dile getirdiğinizde, çevrenizdekilerden sürekli “imkânsız” sözcüğünü duyarsınız. “İmkânsız”, aslında bir durum bildiren değil, bir görüş bildiren sözcüktür. İzin verilenden başka türlü yaşamaya cesaret edemeyen, koşulları değiştirmeyi düşünemeyen insanların görüşüdür. Onlar sadece içlerindeki Sançoların sesiyle hareket ederler. Oysa bizim hayallerimiz var. Daha güzel bir dünyada yaşamak istiyoruz. Bu hayallerimizle birlikte rahatça yaşayıp gideriz, fakat hayallerimiz için yaşayacaksak, tek çaremiz imkânsızı istemek. Don Kişot gibi bulutlar arasında uçmasak da, gözlerimiz bulutlarda ayaklarımız yerde olabilir. Sancho Panza’mızla da ilişkiyi koparmadan, imkânsız talebimiz için, içinde bulunduğumuz koşullarda yapılacak bir şey, çıkılacak bir basamak vardır mutlaka. Talebimizi gerçekleştirmese de o yönde atılacak her adım, koşulları değiştirmeye başlayacaktır. Çıkacağımız her basamak, bizi bir sonraki basamağa ulaştıracaktır. İmkânsız talebimizi ertelemez, sıradaki adım için “hemen şimdi” dersek, hayal bir süre sonra hedefe dönüşmeye başlar. Umut ise, hayalden hedefe giden yolda ilerleme iradesidir. Ve elbette, yaşanan gerçekliğin bir üst boyutudur. Yani, imkânsızı isteyen kişinin gücüdür. Cervantes’in romanını daha yüzyıllarca