Reklam

Eşik

Gözde Güler Adam ne kapının içinde, ne kapının dışındaydı

Eşik
16 Eylül 2020 - 12:10

Gözde Güler



Adam ne kapının içinde, ne kapının dışındaydı.  Tam ortada, eşiğin üzerinde duruyordu. Zaten hiçbir zaman bulunması gereken yerde ve zamanda bulunamamıştı. Nerede durması gerektiğini öğrendiğinde ise aradığı az önce oradan ayrılmıştı.

'Ne kendime, ne başkalarına yetişemedim hiç.' dedi kendi kendine.
Tam o sırada çaldı telefonu.

- Alo kimsiniz?
Duyduğu ses soğuk ve netti.
- Sizi bekliyorum. Kasabanın çıkışındaki tren istasyonunda olmanız gerekirdi.
- Dün oradaydım.
- Ama bugün burada olmalıydınız. Gelmediniz. Halbuki bu buluşmayı siz istediniz.
- Gelemedim. Çünkü küçük kızımın oyuncak bebeği kayboldu. Onu arayıp, bulmam gerekiyordu.
- Geçen sefer de oğlunuzun dizi kanamıştı. Yaralarını sarmıştınız. Yine gelmemiştiniz.
-  Çok özür dilerim. O gün geldim. Tam da dediğiniz yere. Sahildeki o güzel manzaralı yamaca.
- Ama siz geldiğinizde, ben gitmiştim. Yine geç kaldınız, her zamanki gibi.
- Yarın buluşsak. Söz bu sefer geleceğim. İskelede bekler misiniz beni?
- Ben beklerim beklemesine de yarın da dişiniz ağrır, gelmezsiniz siz yine.
- Haklısınız. Olur da geç kalırsam, bekler misiniz beni orada?
- Çok uzun süredir seni beklediğimi biliyorsun.
- Bilmez miyim? Hep bu buluşmanın hayali ile yaşıyorum.
- Biliyorum. Onun için her çağırdığında, tamam geliyorum diyorum.
- Affedersiniz, bir saniye bekler misiniz hatta? Kapı çalıyor. Ben de tam eşikteyim. Çok uzun sürmez dönmem.

***

- O değilmiş.
- Kim değilmiş?
- Karım.
- Gelmeyeceğini çok iyi biliyorsun. Ondan benimle buluşmak istiyorsun.
- Korkuyorum çok.
- Korkmalısın. Her an yüzbinlercesi korkuyor. Ama sonra ne oluyor biliyor musun? Ben ya o çok sevdikleri kadınlar oluyor ve onlara gülümsüyorum. Onlar da ‘İyi ki buluştum.’ diyor ve benimle geliyorlar.
- Ya da?
- Ya da ellerimi üzerlerinden çekiyorum. Tüm korkuları ile çıplacık bırakıyorum onları. Benimle gelmiyorlar ama, gelmediklerine de bin pişman yaşıyorlar, tabi yaşamak denirse buna.

Tam o sırada içeriden bir çocuk sesi yükseldi:

- Baba, ablam annemin bana bıraktığı kitabı aldı. Geri vermiyor.

Adam sese doğru başını yavaşca eşikten içeri uzattı. İklim değişti. Ilık bir meltem vurdu yüzüne, tanıdık bir dokunuşla. Çocuklarının üzerinde annelerinin aldığı entarileri vardı. Ayakları ise çıplaktı. Mevsim kıştı, zemin demir gibi soğuk. Sonra tekrar dışarı uzattı başını. Korktu ve sustu. O an anladı adam; ölmeye değil, olmaya dâir bir yolculuk yapması gerektiğini. Sessizce kapattı telefonu.