Dalgaların dansı
Yaşar Seyman
Okyanus kıyısındaki o ana şehir aklını alır…
Oturur kıyıyı döven dalgaların seyrine dalar. Hiç bu denli dalgaların kıyıyı dövmesine, susuz kalmış kumlara öpücük bırakıp gitmesine, kıyıdaki güzelliklerle buluşmasına, kayalarla oynaşmasına yoğunlaşmamıştır. Nazım Hikmet ses verir:
“Dalga bir dağdır/kayık bir geyik! Dalga bir kuyu /kayık bir kova!/Çıkıyor kayık/ iniyor kayık,/ devrilen/bir atın/ sırtından inip,/şahlanan/bir ata/biniyor kayık!” Dalgaların gelişi sırasında ansızın kıyıya ulaşmadan patlayan çılgın dalgalar görür. Kıyıya gelirken ansızın patlayan bazı dalgalar beyaz köpükleriyle gelin görüntüsü yaratır, sessizce giderler. Dalganın kendine özgü sıra dışı şöleni onu çok etkiler.
Çevresindeki sıra dışı insanları ansızın bu dalgaların seyrine katar. İşte o üreten çılgın kadın, o sıra dışı çizer delikanlı ve onlarca sıra dışı insan gözünün önünden kırmızı halıya dizilen yıldızlar gibi geçerler.
Sıra dışı olmak kolay değil bu tanımı alan tüm insanlar büyük mücadelelerin insanıdır. Toplum kendinden olmayanı hemen dışlar, ayrık otu gibi bırakır. Ayrık otlarını seyredenler bir yandan da için için onların yerinde olmak ister. Bu sıradan insanlar sıra dışı olma isteğini dillendirmeye cesaret bile edemez. Sıra dışı olmanın mücadelesine asla katlanamaz, sıradan olmayı seçer, sıradan dalgalar gibi gelir, giderler.
Sıradan dalgalar kıyıya mutlaka ulaşır bu ulaşmayı başarı saydığı dingin sakin gelişinden öylesine bellidir ki kıyıya yol alırken; asla hırçınlaşmak, ansızın bir beyaz köpük şöleni yaratıp çığlık atmak istemez. Gider gelir, gelir gider. Hatta aynı yolculukta ansızın patlayıp beyaz güller açtıran dalgaları görmez. Oysa birlikte kıyıya gelirken; ona yoldaşlık yapan, ansızın isyan çığlığı suyu dalgalandıran, kıyıya gidiş hızını arttıran güzellikten bihaber olan dalgalar aynı hızla dağılır. Gelir, döner. Döner gelir. Çok sevdiği şair Özdemir Asaf’ın şiiri hep ezberindedir:
“Sensiz de denizi seyredebiliyorum./ Hem dalgaların dili seninkinden açık./Ne kadar hatırlatsan kendini boş./Sensiz de seni sevebiliyorum./Hep boş konuşurduk hatırlar mısın, bula bula,/Karşılaştığımız zamanlarda./Sen, sevgiden şımaran çocuk,/Ben şaşıran budala.”
Bir an görkemli kayayı döven dalganın çılgın rüzgârla dansının seyrine dalar. Koca kayaya dalgalar ne yapabilir ki olsa olsa onun tozunu alır, serinletir, özlemle kucaklaşır, tuzlu sularla onu yıkar, korur. O ise sıra dışı dalgaların kayaya yaklaşmadan çılgınca patlamayı seçmesinin seyrine doyamaz.
“İnsanlar dalgasına tutulmuş bir gemiyim!/ Sağa sola sallanıp, bakın, çırpınıyorum;/ Fakat bilmem ki sarhoş onlar mıdır, ben miyim;/İnsanlar dalgasına tutulmuş bir gemiyim!” diye Cahit Sıtkı Tarancı şiiri ile katılıyor bize…
Biz Okyanus Kıyısında İki Kadın Dalgaların seyrinden çevreye yüzün dönünce; kara Afrika’nın ak yürekli emekçi kadınını görür. Kumsalda midye ve denizkestanelerini toplayıp sepetine koyan kadının yaşam kavgasının seyrine dalar. Midye kabukları ve deniz kestanelerinden yapılıp pazarda satılan takıları, objeleri anımsar. Kadına doğru yürür. Yüz yüze geldiklerinde geçim derdindeki kadın, kendisine çevrilen sevgi dolu bakışlar karşısında güneşten kızaran yanakları daha da pembeleşir. Biri dalgaların seyriyle yazılar yazarken; öbürü dalgaların getirdikleriyle yaşam kavgasını sürdürür.
“Denizlerin dalgasıyım / Ben halkımın kavgasıyım” türküsü gönlünde yazarı
toprağında yürür...
Doğanın bu kavgasını insanoğlu seyreylese; güce tapan, güçlünün dalkavuğu
olan, mazlumu ezenin izsiz eylemini içinden geçirir. İzi kalanı, yüzyıllar aşıp geleni, seyri doyulmaz olanı bulur. Güçlüye eyvallah etmeyen, güçlünün dalkavuğunu takmayan, sadece mazluma eğilen, mazlumu savunan biri olsa bu onurlu duruşun izlerini görse öylece
ölse diye düşler…
Son söz yazar ve şair Ülkü Tamer’in olsun:
“Ölürsem senin bildiğin bir suya at beni,/Dolaşayım bütün denizlerini yüreğinin,/ Kaplayan sessizlik olsun aşkımın dikenlerini.”