Reklam

Veysel'imiz, kökümüz

Âşık Veysel’in hem geleneğin tamamen içinde hem de alışılmıştan farklı ve yenilikçi türde ürünler verdiğini anlatıyor Eyüboğlu. Yeni Türk şairlerinin, çok başka yollardan gelip halk şiiriyle ve Veysel’le buluştukları noktayı işaret ediyor.

Veysel'imiz, kökümüz
23 Mayıs 2022 - 14:32

Zafer Köse

"Türk şiirinin cumhuriyete kadar ne türlü bir çıkmazda olduğunu görmek için eskiden beğenilen herhangi bir şiirine bakmak yeter. Halktan uzak kalmak şairlerimize öyle pahalıya mal olmuş ki bugün hiçbiri kendi milletiyle tercümansız konuşamıyor. Halbuki şair kendi milletinin tercümanı olacaktı, nerede?”

Bu satırlar Sabahattin Eyüboğlu’nun 1952’de Varlık’ta yayımlanan “Halk Şiiri ve Âşık Veysel” yazısından. Sonra, Abdülhak Hamit ve Yunus’u karşılaştırarak devam ediyor. Hamit’in kapılar zorlamış, yollar açmış çok iyi bir şair olduğunu söylüyor. “Gerçekten çok
şey borçluyuz bu şaire.”
Eyüboğlu, Hamit’in büyük yaratma gücüne rağmen, halktan ayrı düştüğü için hayattan da ayrı düştüğüne dikkat çekiyor. Şiirlerinin “orta malı” olmayı başaramadığını, hayatımıza ve günlük konuşmalarımıza kendiliğinden katılamadığını anlatıyor.
“Hamit’ten yedi yüz yıl önce konuşmuş” Yunus için, “ Sözleri millete devlet eliyle kitaplar dolusu dağıtılmamış, şan şeref kapılarına adımını atmamış.” diyor. Ama “Yunus’un sözleri bugün söylenmiş kadar taze, aramızdan biri söylemiş kadar bizden, üniversiteden köy kahvesine kadar her yerde.”
Eyüboğlu’na göre bunun nedeni Yunus’un Hamit’ten daha iyi bir şair olması değil, Yunus’un şiirinin halk çeşmesinde yıkanmış olması.
“Dante’nin, Shakespeare’in, Moliere’in yıkandıkları çeşme. Şiirimizin, devletimizle birlikte, bu çeşmeden adım adım uzaklaşması uzun hikâyedir. Nice yaldızlı kuru çeşmeler bize onu unutturmuş, o da uzaklarda kendi başına halk için, fakir fukara için akmış, hala da akıyor. İşte Âşık Veysel…”
Âşık Veysel’in hem geleneğin tamamen içinde hem de alışılmıştan farklı ve yenilikçi türde ürünler verdiğini anlatıyor Eyüboğlu. Yeni Türk şairlerinin, çok başka yollardan gelip halk şiiriyle ve Veysel’le buluştukları noktayı işaret ediyor: “Hem halktan hem kendinden olma; hem düpedüz Türkçe hem de kendince konuşma; kaybolmadan kaynaşma, çokluğa katılma.” Ama Eyüboğlu, bu sözlerinin hemen peşinden, uyarma gereğini de duyuyor; yeni şiirin bu buluşmasının geçmişe dönüş haline gelmemesi gerektiğini söylüyor:
“Halk şairinin, Veysel de olsa, ardından gitmek, vaktiyle halktan ayrılmamız, Yunus’tan uzaklaşmamız kadar yanlış bir yol olur. Veysel bile, ileri bir dünya görüşüne doğru gelişmek, Kızılırmak’ı ‘pavlikeye dökmek’ isterken yeni şairden beklenen türkü değildir elbet. Ondan alınacak ders, sanatına tertemiz bir gönül ve bir ömür vermesi, içinde ve dışında olup biteni açık gözlerden daha iyi bilmesi, halktan, haktan, iyiden ve güzelden yana, işinin ehli ve sözünün eri olması, insanlıkla şairliği ayırmaması…”

•••
Eyüboğlu’nun bu düşüncelerini dile getirişinden sonraki yıllar boyunca, “halk”, önemli oranda arabeske yöneldi, kültürel ve sınıfsal bağlarından koparak lümpenleşti.
Köyden kente göç olgusuna medyanın artan belirleyiciliği eklenince, yozlaşma önlenemez bir sonuç oldu. Özellikle 90’lı yıllarda televizyonların çok kanallı hale gelmesiyle iyice güçlenen medya, halka ulaşacak sanat yapıtları konusunda en önemli seçici haline geldi.
İnsanların ne okuyacağına, ne dinleyeceğine, ne izleyeceğine karar veren bir güç, elbette hangi yapıtların halka ulaşamayacağı konusunda da etkili olacaktı. Ve iktidarların bir tür ortağı konumunda olan medya, “halk bunu istiyor” kandırmacasıyla, pop kültürü ortamını gerçeklikten kopuk ürünlerle doldurdu.
Ama hiçbir gelişme, Eyüboğlu’nun “Halk Şiiri ve Âşık Veysel” yazısındaki düşünceleri geçersiz hale getirmiyor. Orada,  Yunus’tan Veysel’e, Homeros’tan Nazım’a yüzlerce, binlerce yıllık bir doğru ortaya konuyor.
Elbette direneceğiz medyanın manipülasyonlarına. Elbette internetteki ‘hız’ın iletişimde yüzeysellik yaratmasına karşı koyacağız. Bu arada, iletişim teknolojilerinin sağladığı olanaklardan ve bakış açısı değişen insanlardan da uzak durmayacağız. Özdemir Asaf’ın dizlerine de sahip çıkacağız: Sen bana bakma / Ben senin baktığın yönde olurum. Her yeni
durumda yeni yollar bulacağız, yeni diller yaratacağız.
Hayata dair en nitelikli yapıtların değerinin her ortamda her zaman anlaşılacağına inanacağız. En duru, en derin ürünlerin karşılık göreceği konusunda halka güveneceğiz. Muhtaç olduğumuz kudreti bu inançtan alacağız.