Reklam

Unutmak istemeyen yaşlı adam ve asistanı 

Unutmak istemeyen yaşlı adam ve asistanı 
07 Haziran 2022 - 23:07
Deniz YILMAZ

Celal Kadri Kınoğlu’nu tiyatro oyunlarından, oyun yazarlığından, yönetici olarak tiyatroya verdiği emeklerden, caz müzisyenliğinden ve televizyon dizilerinden tanıyoruz. Bir hayran kitlesi bulunan ve kendine has bir oyunculuğu olan Kınoğlu, kızına ithaf ettiği bir romanla çıktı karşımıza bu kez: Armağan adını verdiği romanda Kınoğlu, yaşamının büyük bir bölümünü altmış metrekarelik salonu bulunan evinde geçiren, bir asistan için gazeteye ilan veren adamın hikâyesiyle buluşturuyor okuru.

Sanatçılara öykünen ‘az’ insan

Verdiği ilanla felsefeye ve edebiyata hâkim bir asistan arayan, yaptıklarını ve anılarını unutmamak için çırpınan yaşlı adam, tıpkı kendisi gibi entelektüel biri olsun istiyor yanında. Aradığını da rastlantı sonucu buluyor. Bu sırada eksik bıraktıklarını ve özlemlerini de düşünüyor: “Dünyaya defalarca gelmek isterdim. Birinde bir müzisyen, mesela bir piyanist olmalıydım ya da bayıldığım o enstrümanı, kalbimin sesini vücudumdan dışarı taşıracak viyolonseli çalabilmeliydim. Cazda derin duygu ve düşünceleri emprovize esnasında seslendiren bir saksafoncu... Rock müziğinde bir elektro gitarist... Sabahın erken saatlerinde ama hep aynı zamanda, masasında yazan bir romancı... Hayalimdeki adam hiç terk etmedi beni. Bilakis, bu hayata katlanmamı sağladı. Sanatsever olmak, sahneye özenmek, kendim yapamasam da acıyla, kıskançlıkla, takdirle alkışlamak. Bu ömürde ben az
‘insan’ oldum, o sanatçılardı bu sıfata layık olan. Çok üstün değillerdi onlar, ben ‘az’dım.”
Kınoğlu, tıpkı kendisi gibi konuşkan bir roman yazmış; gerek yaşamından izlerle gerek bunlara eklediği kurmacayla yol aldığı bir hikâyeyle karşımızda. Romanın anlatıcısı ve başkarakteri, kâh yaşadıklarını sıralıyor kâh beklentilerini. Zihni hiç durmuyor, zaten hiç durmasın istiyor, tökezlediğinde asistanının onu tutup kaldırmasını arzuluyor.
Anlatıcının yaşamını hâl yoluna sokmaktan başka bir görevi daha var asistanın: Yaşlı adama, hatıralarından mürekkep bir kitabı yazarken yardım etmek. Bu noktadan sonra Armağan, yaşlı adam ve asistanı arasındaki diyaloglarla şekilleniyor.
Kınoğlu, âdeta kendi geleceğini düşünerek kaleme almış metni; geçmişini unutmak istemeyen ve yaşadıklarını kitaplaştırma arzusuyla hareket eden bir karakterle kendisini özdeşleştirmiş.

‘Kendi hayat hikâyesinin yazarı’

Kınoğlu, yıllarca kitap okuyan, plak biriktiren ve kalburüstü kişilerle dostluklar kuran anlatıcının zihnindeki kitap projesini gerçekleştirme umudu olarak yerleştirmiş asistanı romana. İkili arasındaki diyaloglar ise kültürel ve eleştirel bir yolculuğa çıkarıyor okuru. Anlatıcının katıldığı radyo programı için caz parçalarından oluşan dinleme listesinin yanı sıra verdiği hayat dersleri, Kınoğlu ve anlatıcı arasındaki bir başka benzerlik: “Her yaşamın büyük bir görevi vardır. Onu gerçekleştirmeden bitmez. İnsan o görevi, kendi macerası içinde, anlam verdiği değerler dünyasında, kendi yaratır. Esasında bu, o kişinin kendi hayat hikâyesinin yazarı olması demektir. Eksik parçaların tamamlanması, birbirine bağlanması, noktalanmasıysa yaşlılığın konusu olur. Yaşlı, geçmişin yarım kalmış seslerinde, kendisine ulaşan o iniltileri, o yalvarışları duyar. ‘Sanat eseri’ olacaksa bir hayat, o yarıda bırakılmış cümleler, bakışlar, jestler, bir sona bağlanmalıdır.”
Kınoğlu, bir yandan unutmaktan fazlasıyla korkup aklındakileri kâğıda dökmek isteyen ve bu nedenle kendisine bir asistan bulan, diğer yandan asistanına (ve okurlara) yaşam deneyimlerini sunan yaşlı anlatıcının entelektüel dünyasının kapılarını açıyor bize Armağan’da. Bu kapıdan girdiğimizde “söylendi benim şarkın ve bitti, yeni bir çocuk geldi bu dünyaya” diyen bir adamın derinliğiyle karşılaşıyoruz. 

Armağan, Celal Kadri Kınoğlu, İthaki Yayınları, 184 s.