Reklam

Eslem

Eslem
08 Şubat 2022 - 14:06
Tuğba Kocaman
Annem dumanı üstünde saç kavurmayı masanın ortasına bıraktı. Babam ellerini ovuşturarak, abim ağzından salyalarını akıtarak sofrada yerini alırken ben salonun orta yerine, annemin etnik desenli halısının üstüne kustum. Sabah kahvaltıdan midemde ne kaldıysa halının üstündeydi şimdi. Bir çeşit serpme kahvaltı bence. Oh olsun onlara. İster yemeği bu görüntü eşliğinde yesinler isterlerse de kalkıp temizlesinler. Abimin "Allah canını almasın senin e mi?" diye bağırmasına aldırmadan koşarak çıktım salondan. Odama gittim, kapımı kilitledim ve yatağıma kapanıp saatlerce ağladım. En son sızıp kalmışım yatağımda. Rüyamda cennetteydim, dedemle birlikte baldan ırmaklarda yüzdük. Bin bir çeşit hayvanın bulunduğu çiftliklerde gezdik. Benim Pamuk'um da buradaydı. Sımsıkı sarılırken kuvvetli bir sesle sarsıldım. Gözümü araladım, yatağımdaydım, yastığıma sarılıyordum ve odamın kapısı kırılırcasına vuruluyordu. Gözyaşlarımla ıslanan yastığımı bıraktım, kalktım, açtım kapıyı.
-Miden nasıl?
-Bilmiyorum, uyuyordum.
-Bir duş al hadi, iyi gelir.
            Gittim banyoya, sıcak suyun altında gevşedim. Ağlamak istemiyordum ama engel olamıyordum kendime. Saçımı yıkarken gözüme şampuan kaçtı, yakmadı ama. Keşke gözüm yansaydı da içim yanmasaydı. Nasıl geçecek bu acı?
            Duştan çıktım, eşofmanlarımı giydim. Annem çorba yapmış. Koydu kaseye.
-İçinde et var mı?
-Yok.
-Et suyu?
-Ihmm biraz kattım.
            İçmedim çorbayı, yine odama kapandım. Kimseyi görmeye tahammülüm yoktu. Özellikle de abimi. Yıllardır çalışıyormuş da, şükür bir araba almış da, bir kan akıtmak gerekirmiş de, başının gözünün sadakasıymış da, hem fakire fukaraya da dağıtırlarmış... Bir sürü hikaye. Madem fakir fukarayı o kadar düşünüyorsun git para ver, onlar alsın neye ihtiyacı varsa. Adamın ocağını yakmaya gazı yok, eti neylesin. Hep kendini beğenmişlik!!! Bilmiyoruz sanki o makama gelebilmek için ne torpiller yaptırdığını, kimlerin ayağını kaydırdığını. Şimdi kendini kandır, düzenbaz herif. Abim bir de, örnek olacak sözde bana!
-Eslemmmmmm!
-Efendim.
-Akşama sebze çorbası yapıyorum, bunu da yemezsen külahları değişiriz.
-Tamam.
            Akşam yemeği vakti geldi. Saatler sonra ilk kez girdim salona, terliksiz ayağımın ilk fark ettiği çıplak laminant oldu. Belli ki annem halıyı yıkamaya vermiş. Onun dışında her şey aynı düzende akıyordu: Annem sofra kuruyor -şükür ki etli yemek yok- babam üçlü koltuğa uzanmış, B haberi izliyor, eli kanlı da karşı koltuğa kurulmuş telefonuyla ilgileniyordu. Muhtemelen ne kadar da iyi yürekli bir insan olduğunu anlatıyor arkadaşlarına.  
             Ekrana verilen alt yazıyla babam yerinden doğruldu: "Amerika'dan Asya'ya vahşet! Kolombiya’da 3 bin 493 köpekbalığı ‘yüzgeç çorbası’ için katledildi. Azzzz Sonra"
            "Bu gavurlar da tam yamyam haa!" kalktı üçlüden, televizyona biraz ses verip masada yerini aldı. Abim de babamı onaylar nitelikte kafasını sallayıp "Sorsan Türkler barbar derler!" diyerek cep telefonunu sehpaya bıraktı ve babamın yanına kuruldu. Hepimiz sofraya geçince annem çorbaları tabaklarımıza koydu. Bu sırada spiker arka fonda malum haberi sunuyordu:
            "Sırada bir vahşet haberi var sayın seyirciler! Ekranda akan görüntüler biraz canınızı sıkabilir. Çocuklarınızı ekrandan uzak tutmanızı öneririz.
            Sırf zenginlik ve mevki göstergesi olduğu için Çin ve Vietnam mutfağında yaygın olan köpek balığı yüzgeci çorbası yüzünden maalesef ki her yıl binlerce köpek balığı katlediliyor. İnsanlar genelde köpek balıklarını vahşi olarak düşünürler fakat kendi türümüzün bu deniz sakinlerine sırf geçici bir lezzet için yaptıklarını görene kadar bekleyin. Önce ele geçirdikleri vücut parçasını –onlar acı içinde kıvranıp kırbaçlanırken vahşice sökülen yüzgeçlerini – söküp alıyor insanlar. Peki sizce, köpek balıkları bu işkencede ölüyor mu? Hayırrrrrrr! Daha da kötüsüne maruz kalıyorlar. Yüzgeçleri alındıktan sonra, işe yaramaz parçalar gibi denize geri atılıp kan kaybından ölmeye, boğulmaya ya da diğer deniz canlıları tarafından canlı canlı yenmeye bırakılıyorlar."
            Daha fazla dinlemeye dayanamayan annem kapadı televizyonu. Babam ve abim binlerce beddua etti gavurlara. Bu kan gölüne nasıl vicdanları el veriyormuş. Bu katliam çocuklarda travmaya sebep olurmuş, falanmış filanmış. Aklıma bu sabahki sahne tekrardan geldi:
-Kızım gel kanı alnına sürelim, ne de olsa senin kuzundu Pamuk.
            Evet benim kuzumdu Pamuk. Dedemin emanetiydi, son hediyesi... Boğazıma doğru yükselen yumruyu hissettim ve yine engel olamadım kendime. Bu sefer sofranın ortasına, acılar içinde kıvranarak bağıra bağıra kustum. Ağzımdan çıkan acı sıvı iğrenç kokusuyla bir tüm masayı kaplamıştı. Hadi afiyet olsun...