Reklam

Mizah on kaplan gücündedir

Bence bir insan ömründeki güldüğü dakikaları artırmaya uğraşır hayatta. Bunu bazen bilerek ama çoğu zaman da bilmeden yapar. Mizah bunun mekaniği, kazan dairesidir

Mizah on kaplan gücündedir
17 Mart 2021 - 13:06
Sercan Meriç
 
Tiyatro sahnesinden ve ekranlardan tanıdığımız Bülent Emrah Parlak, ilk öykü kitabı Kertenkele Savunması ile edebiyat arenasında da hünerlerini sergiledi. Doğan Kitap tarafından yayımlanan kitapta 6 öykü yer alıyor. Öykülerindeki mizahi üslupla dikkat çeken Bülent Emrah Parlak, “Mizah her zaman 10 kaplan gücündedir. Birileri onu susturduğunu zanneder ama mizah büyük şakasına hazırlanmaktadır” diyor...

*İlk öykü kitabınız Kertenkele Savunması’nı okurlarla buluşturdunuz. Kitaptaki 6 öykü nasıl ortaya çıktı? Öykü yazmaya ne zaman başlamıştınız?
Aslında daha önceden yazıyordum, ilk gençlik dönemimde şiirle başlayan yazma eylemi daha sonraları deneme ve öyküye doğru bir yol buldu. Fakat bu pandemi dönemi benim öykü yazma konsantrasyonumu artırdı.

*Öykülerinizin üslubunda ve temalarındaki değişiklik göze çarpıyor. Bu çeşitliliği sağlamak nasıl mümkün oldu?
Bu benim ustalardan okuduklarımla kendi üslubumun birleşmesiyle ortaya çıkış olabilir.

*Kod Adı: Kadriye Hanım’da kahramanımız kertenkelenin küçüğü süleymancıkla, diğer tüm öykülerde de bir şekilde kertenkele ile temas söz konusu. Kitabın ismi de buradan geliyor. Kertenkelenin önemi nedir sizin açınızdan?
Kertenkele hayatımızın her dönemimde bizimledir, yanı başımızdadır ama diğer canlılar gibi temas halinde değil genelde izleyici kıvamındadır. Metafor olarak izleyici ve not alıcı gibi görürüm kertenkeleleri... Çok özellikli bir hayatları varmış da o hayatı bizden koruyorlarmış gibi hissederim, kendileri aslında çok eğleniyorlar bizim de bu eğlenceyi bozacağımızı düşünüyorlarmış gibi hissederim kertenkeleleri...

*Paradan 6 sıfır atıldıktan sonra ilk basılan 100 TL’nin hikâyesi, aynı zamanda dünya ölçeğinde de iktisadi eşitsizliğin güzel bir tarif… Bu öykünüzde emperyalizme yönelik de güçlü göndermeler yer alıyor. İnsanlığın para ile derdini nasıl özetlersiniz? Bu derdi çözme konusunda umutlu olmalı mıyız? 
İnsanlığın parayla ilişkisi aslında kendisiyle olan bütün dertlerinin bir simgesidir. Düşünen, alet yapan ve dünyaya hakim olan insanın her şeyi çoğu zaman sevgiyi bile onunla takas etmesi tam da çelişkinin merkezidir. Bu çelişki büyük sorunlara yol açıyor bunu biliyoruz ama yine de bunu insan çözecek... Bu kadar büyük bir yeteneğin büyük bir derdi olacaktı elbet. İnsan bunu aşacak.

*Masal Mahkemesi öykünüzde Aziz Nesin’i hatırlatan bir üslubunuz var. Anlatılanlar yaşadıklarımıza çok yakın. Ancak son yıllarda bu mizahi tonla çok karşılaşamıyoruz. Bu öykünüzden hareketle mizahın edebiyattaki veya sosyal hayattaki yerine dair bir değişim olduğunu düşünüyor musunuz? Mizahın gücünü nasıl özetlersiniz?
Mizah her zaman 10 kaplan gücündedir bu hiç değişmez. İnsan bu hayatta her şeyi ama fark etmeksizin her şeyi biraz gülümseyebilmek için yapar. Gülmek, gülümsemek zincirlerimizden kopartır bizi, kötülüğümüzden kibrimizden uzaklaştırır. Bence bir insan ömründeki güldüğü dakikaları artırmaya uğraşır hayatta. Bunu bazen bilerek ama çoğu zamanda bilmeden yapar. Mizah bunun mekaniği, kazan dairesidir. Bazı baskı dönemlerinde sesi kısılır gibi olur. Yokmuş, kaybolmuş gibi olur ama esasen böyle değildir. Birileri onu susturduğunu zanneder ama mizah büyük şakasına hazırlanmaktadır.

*Orospu Müjde hikâyesi gerçekten ileride bir diziye, flme ya da tiyatro oyununa ilham olur mu?
Olabilir. Bütün öykülerim için aynı şeyi düşünüyorum.

*Kitabınızdaki son öykü olan Çapkın ile Osmanlı dönemine yolculuk ediyoruz. III. Murad’ın döneminde molla Abdül Kerim Efendi’nin fetvası ile katledilen binlerce maymun hikâyesini başrole Çapkın’ı koyarak dramatik bir tonda anlatıyorsunuz. Maymun katliamının yanı sıra 1910’da da köpek katliamının yapıldığı Hayırsızada olayı hafızalarda hâlâ… Sizce biz toplum olarak hayvansever miyiz?
Tabii ki hayvanlara karşı hassasiyeti yüksek insanlarla doluyuz ama genel olarak toplumun çoğunluğunun hayvansever değil hayvan sömüren olduğunu düşünüyorum. Sadece kırsalda değil şehirlerde de böyle. Kediler, köpekler, inekler, eşekler, kuşlar neler çekiyor elimizden. Bundan 3 sene önce Yıldız Parkı’nda elinde havalı tüfekle papağan vuranlarla münakaşaya girip karakolda almıştım soluğu… Anadolu’da bir kırsal alanda değil Yıldız Parkı’nda. Otoyollar birer hayvan mezarlığı, her gün önümüze düşen hayvanlara yapılan işkence görüntüleri… Ne diyeyim. Nerede hani hayvan hakları yasası, çıkacaktı söz verilmişti... Nerede? Tabii bilinçli insanlarımızı tenzih ederim.

*Deneyimli bir tiyatrocu ve oyuncusunuz. Yazarlık ile oyunculuk kimlikleri sizde birbirini nasıl besliyor?
Bu iki kimlik sanıyorum ortak çalışabilecek en güzel kimlikler. Birinin sevdiğine öbürü bayılıyor, öbürünün hoşlandığına diğeri tapıyor. Bir hayali simülasyon gibi göz önünde yaşamaya yardımcı oluyorlar birleştiklerinde. Çok ama çok keyifli.

*Yeni öyküler, yeni kitaplar yayımlamayı planlıyor musunuz?
Kesinlikle evet! Bu mutluluktan, bu keyifli süreçten vazgeçer miyim? Elimden geldiğince yazacağım.


*Bu söyleşi Edebiyat Atölyesi Dergisi bahar sayısında yer almıştır.