Reklam

Kontra kültür hareketi olarak şiir

Kontra kültür hareketi olarak şiir
17 Ocak 2021 - 13:32
Ali Deniz Uslu
Edebiyat metinleri arasında şiirin ayrıcalıklı yeri hep tartışılır. Şiir okumadan yazan “şairlerin” bolca olduğu bu evrende “özgürlük” adına da her şey mübah. Elbette edebiyat eserlerinin değerlendirilmesi, hakkının verilmesi için gereken zaman aralığı çok geniş. Belki de şiiri bu denli “değerli” ve “değersiz” yapan paradoks tam burada başlıyor. Garip Akımı Birinci Yeniler ile dil ve tin sınırları belli, kategorize edilmiş şiire karşı uyaksız, uyumsuz , ölçüsüz, hatta kimilerine “şairanelikten” epey uzakta bir direniş başlatmıştı. İkinci Yeniler de bu dirence tepkiyle kuralları ve sınırları darmadağın ettiler. Şimdi varolup olmadığı tartışılan Üçüncü Yeniler ve edebiyat girdabında anlamlandırmaya çalıştığımız bir şiir hareketi kıpırdanıyor. “Peki ya, şiirin kuralı var mıdır?”, “Şair kimdir?”, “Buna kim karar verir?” Tüm soruların oluşturduğu bulanıklık şiire bağlamından bağımsız bir ilgi yaratmıştır desek abartmış olmayız. Kalem erbaplığı ile sözcük cambazlığı, suyu bulandırıp sığlığı gizlemek de tüm bunlara dahil… Elbette şiir ve şairlik kimsenin tekelinde değil. Ama kültür mafyası taraf tutar. Kendinden olanı korur, yüceltir, edebiyatına şans verir, ötekini sığ ve saçmalık olarak görür. Her alanda olduğu gibi edebiyatta da köşeler tutulur, taraflar belirlenir… Yayınevleri bu duruma isteyerek ya da mecburen çanak tutar. Pazar payı ve paranın olduğu hiçbir yerde gerçeklik nefes alamaz. Sanırım bu yüzden sanatta da “daha yaşanılabilir bir dünya” pek mümkün değil. En nihayetinde şiir, yazan içindir okuyucu için değil. Şair olma sevdasındaki kişinin kendine sorması gereken soruların cevabı yazma, serüvenini belirler. “Yazmasaydım, ne yapardım?” İşte şiirin menem cehennemi yanmayı bilenler için bu soruyla başlar. “Yazamaya mecbur muyum?” ile devam eder. Şiir, şairin şifasını bulmasını sağlar. Benzer dertlerden muzdarip okuyucu bunu severse köprü kurulur. Değişmeyen ise şairin şiirinin eninde sonunda bir akrep gibi kendini sokması, zehirlemesi… Günümüz şairlerinin genel olarak birbirinde kopuk olmasının da temel nedeni belki de bulur. Şiirin günümüzdeki yeri okuyucudan okuyucuya değişse de yetişkinlerin gündüz düşleri ve gündüz kabusları mısralarda yer buluyor. Şiirin mayası hayatın dayatmalarına, haksızlıklara, acılara ve umutsuzluğa bir direnç. Tepkiselliği de saldırgan değil, kendi halinde ama gerçekçi, kırmadan dökmeden görmek istemediklerimizi anlatıyor. Yazarla kurdukları marazlı bağı okuyucuyla da kurmanın peşinde. O yüzden şair yazdıklarının bedelini de ödemeye hazır olmalıdır. Beğeni, ilgi, görünürlük değil şairin kendi iç dünyasına sorumluluğudur metinleri. Demem o ki bu yolculuğa bir de bu taraftan bakarak başlamalı. Şiir bilinçli bir eylemdir ama tesadüfleri de sever. 

*Bu yazı Edebiyat Atölyesi Dergisi'nin kış sayısından yer almıştır.